Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Negatif ayrımcılık

Negatif ayrımcılık
 

Negatif ayrımcılık merdiveni


Toplumumuzda; evlenmemiş erkeğe "bekar", evlenmemiş kadına "evde kalmış kız" denir. Erkekler kendi aralarında "önemli konular üzerine düşünürler", Kadınlar kendi aralarında "çene çalarlar". Erkeklerin sosyal hayatlarında duydukları "önemli haberler"dir. Kadınların duydukları ise "dedikodu"dur. Erkek; aile işleri üzerinde başarılı ise "Aile reisi", kadın başarılı ise "dizginleri ele almış"tır. Erkek eşiyle ilgiliyse "centilmen" Kadın kocasıyla ilgiliyse "kıskanç"tır. Kırkındaki erkek en güzel çağına gelmiş "olgun", kadın kırkınagelmişse "kocamış"tır. Erkeğin eli açıksa "ailesinden hiçbir şey esirgemeyen", kadının eli açıkca " har vurup harman savuran"dır. Az konuşan erkek "ağır başlı", az konuşan kadın "soğuk ve kibirlidir."

Toplumumuzda genel kabul gören dile ve algıya baktığımızda kadınların durumunun hiç de iç açıcı olmadığı görülüyor.

Görünen o ki yerleşik olan bu dilin ve algının nedeni Türkiye’de kadının, kendisini erkeğin tam yanında değil de arkasında bir gölge olarak kabul ediyor olmasıdır. Üstelik bu kabulleniş eğitimli kadınlar için bile söz konusudur. O zaman da kadın-erkek ayrımcılığı (kendiliğinden) ortaya çıkıyor. Bu ayrımcılıkta kadının kendi istekleri doğrultusundaki her oluşumu adeta perde arkasından çabalarla gerçekleştirmeye çalışıldığı görünüyor. Lütfen dürüst olalım. Marjinal sayıda da olsa sokaklarda “kadın hakları, kadına şiddete son” yürüyüşleri yapmadan önce, televizyonlara bir gözatıverelim. Bütün Türkiye kadınlarının iştahla seyrettikleri programlara bir bakıverelim. Özellikle son yıllarda hemen her kanalda yer alan evlenme programlarına bir göz atalım. Ekrana gelen her kadın kendisine talip olan erkeğin önce “neleri” olduğunu sorguluyor. Evin var mı, emekli maaşın var mı? gibi.  Bunlara sahip olmayan erkeğe paçavra muamelesi yapıp adeta “o halde neden buraya geldin” sorusunu yöneltiyor. Demek ki Türkiye’de kadın, erkeği “onunla evlenilerek bir şeylere sahip olunacak meta olarak” kabul ediyor. Bu programlar fakir halk tabakalarının kadınları tarafından hiç kaçırılmadan izleniyor ve fakir kadınlar oralarda kendi geçim şartlarını yüklenecek olan erkeği, daha açık bir deyişle “meta”yı arıyorlar. Bu yönelişin sonunda da kadınlar büyük bir zevkle giyinip süslenerek, emek dışı elde edilecek bu “beleşe konma” senaryosunu (ellerinden geldiğince) başarıyla sürdürüyorlar.

Televizyonlardaki dizileri şöyle bir gözden geçirelim. Her birinde ya holding patronlarını ya da sermaye sahiplerini elde etmeye çalışan kadın modelleri, ya da sarayın hareminde padişahı ele geçirmeye çabalayan ve bu nedenle de dişilik özelliklerini ön plâna çıkartan kadınlar deste deste boy gösteriyor.

Toplumumuza alıcı gözüyle bir baktığımızda, hala kadınlar erkek egemen bir toplumda yaşadığını düşünerek pozitif ayrımcılık peşinde koşuyor, bu durum egemen davranışlı erkek nüfusunun işine geliyor, kadınlar ise bu düzenin yapı taşlarını yaratıyor. Kadın, kendi emeğiyle ayakta durmak yerine yetiştirdiği erkek çocuklarla geleneksel ataerkil aile yapısı kurmak cazibesine kapılarak, tüketim toplumu modelini erkek nüfusun üzerinden sürdürmek istiyor. Hâlâ örtünmeyle, evlenmeyle uğraşılıyor. Tüm bu davranışların yerine, kadın, emeğini hayatın odak noktasına alarak birey olmaya çabalasa, inanın olsun hiçbir erkek kadınlara engel olmaya çalışmayacak, çalışamayacaktır.

Gördüklerim, toplumda yaşadıklarım Türkiye’de kadın nüfusun çok büyük kısmının birey olmak istemediğini, sadece erkekler tarafından koruma altına alınmak istediklerini anlatıyor. Yazık ki, Türkiye’de kadın okumak istemiyor, mücadele etmiyor, eğitimi pek sevmiyor, hayatı ve içinde yaşadığı toplumunu sorgulamaktan kaçınıyor, kendi öz çıkarları doğrultusunda kendi küçük hayatını sürdürmek istiyor. Bu hayatı sürdürebilmek için de pozitif ayrımcılığa gönül veriyor. Negatif ayrımcılığa ise katlanıyor, boyun eğiyor.

Bütün bunlar bana Sokratesin yüzyıllar önce söylediği “Sorgulanmamış Bir hayat Süren İnsanların Hayatı, Kendi Ellerinde Ya da Kendi Kontrollerinde Değildir. Onların Denetimi Dışarıdan Gelmektedir.” Sözünü hatırlatıyor.

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..