Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '08

 
Kategori
Anılar
 

Nerede istirahat etmek istersiniz?

Nerede istirahat etmek istersiniz?
 

Korkuteli Belediyesi Web sitesi


Çocuğunun mezarını naklettirdiğini söylediğinde, boğazım düğümlenmişti. Neden dedim, neden? Yılda bir kez bile vatanını ziyaret için bahaneydi, aslında bahaneye de gereksinim yoktu ya. Burası onun doğup büyüdüğü yerdi. Çok özlediğini, hatta zayıf bir olasılık ta olsa geri dönmeyi hayal ettiğini biliyordum.


Aklıma Karaburun gerçeği gelince, yüzüm kızardı sustum.

Türkler ve Rumlar çok uzun yıllar birlikte yaşamışlar Karaburun’da. Asırlık zeytin ağaçları ve artık dağa dönmüş bağlardan kalan teraslar, yel değirmeni yıkıntıları bu birlikte yaşanmışlığın kanıtlarıdır. Yukarılara çıkıldığında kilise kalıntılarının olduğu bölgenin adı günümüzde de manastırdır.

Bütün Karaburun’u karış karış gezdim. Bir tane bile Rum mezarlığına rastlamadım. Yaşlılardan, var olan mezarların sürülerek yok edildiğini, hatta ben yaştaki bir arkadaşımdan, hatırladığı yaşlarda dahi toprağın üzerinde, insan kemiklerine rastladıklarını dinledim.

Bornova’da üniversite hastanesinin hemen karşısında, etrafı yüksek duvarlarla çevrili Müslüman olmayanlara ait bir mezarlık var. İki kanatlı devasa kapısı idrar izleriyle pis bir görüntü verir.

Mezarlık kapısını tuvalete çevirmenin mantığı var mıdır?

Mezarlığı sürüp tarumar etmenin din ile, milli duygular ile ilgisi olabilir mi?

Bir ülkeye ait olmak için kaç kuşak geriye gitmek gerekir?

Babaannemi düşünürüm böyle zamanlarda, öyle bir anlatırdı ki Girit’i, doğduğu evi gitsem elimle koymuş gibi bulacağım zannederdim.. Büyük dedemin yaptırdığı camiyi, avlusundaki küçük evi, komşularına sulamaları için emanet ettikleri çiçeklerini büyümüşte olsalar tanıyabilirdim sanki. Ukdedir içimde, dünya gözüyle götüremedim onu Girit’e.

Gurbet neresiydi? Babaannem neresiydi gurbet?

Rum vatandaşıydı, Kıbrıs Barış Harekatından sonra doğup büyüdüğü, askerlik yaptığı, evlendiği, baba olduğu çok sevdiği vatanından gitmek zorunda kaldı. Anılarını ardında bıraktı. İçi rahat etmediği için yavrusunun mezarını da götürdü.

Aydın görünen, bazı kişiler ‘’ya sev ya terk et’’ demeseler de, ''ne mutlu Türk’üm'' demeyen gitsin düşüncesindeler. Nasıl bir mantıktır anlaşılır gibi değil. Adam Türkiye’de yaşıyorsa ben Türk’üm diyecek. O zaman Almanya’da yaşayan Türkler ‘’ne mutlu Alman’ım'' mı diyecekler?

Avrupa’daki Türk vatandaşlarımız, bir ülkede azınlık olmanın acısını en iyi bilenlerdir bence. Üç kuşaktır, vatanlarından uzakta kimliklerini, anadillerini, dinlerini korumak için mücadele veriyorlar. Din taciri sansarlar az mı sömürdüler onların bu hassasiyetini. Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarımız, onlar da, yıllardır cenazelerini Almanya’dan Türkiye’ye getirdiler. Bir kuşak sonra ne olur bilinmez.

Atatürk, vatanımızı işgale gelip, Çanakkale’de can veren Anzak askerlerinin annelerine 1934 yılında;

‘’Analar göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta can verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.’’Diyerek bütün dünyaya bir kez daha, ulu önder olmanın ne demek olduğunu göstermiştir.

Babamın mezarının bir gün tarumar edileceğini, ya da tuvalet gibi kullanılacağını düşünemiyorum bile. Çok şükür ülkem dimdik ayakta. Makber’im emniyette.

Eyvah ne yer ne yar kaldı

Gönlüm dolu ah u zar kaldı

Şimdi buradaydı gitti elden

Gitti ebede gelip ezelden

Bir köşede tarumar kaldı

Baki enisi dilden eyvah

Beyrut’ta bir mezar kaldı.

Abdulhak Hamid Tarhan

Yeryüzü herkese yetecek kadar büyük. 100 yıl önce 200 yıl önce bu topraklarda kimler vardı, 100 yıl sonra 200 yıl sonra kim bilir kimler olacak.

''Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi'' cümlesi belki de bu yazının özeti.

Narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..