Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '07

 
Kategori
Spor
 

Neredeyse dört dörtlük! GS: 4 - Rize: 0

Neredeyse dört dörtlük! GS: 4 - Rize: 0
 

Nihayet… Evet, nihayet tünelin ucunda ışık göründü. Galatasaray dün gece Çaykur Rizespor karşısında oynadığı futbolla, potansiyelini ortaya koydu ve geleceğe dair umutlu olmamız için gerekli sinyalleri verdi.

Bunu, sadece maçın skoruna bakarak söylemiyoruz. Maçta atılan her biri birbirinden güzel dört gol vardı; ama asıl, GS’ın bir takım olma yolunda aldığı mesafeyi gördük. Tüm futbolcular 90 dakika koştular, mücadele ettiler, yardımlaştılar… Sahanın her yerinde üstünlüklerini daha maçın başında rakiplerine kabul ettirdiler ve bu üstünlük zamanla psikolojik üstünlüğü de getirdiğinden, kalelerinde bir tek tehlikeli akın yaşamadan ve net bir skora da imza atarak maçı kazandılar. Evet gördüğümüz şey GS’ın yıllar sonra nihayet bir takım olma yolunda olduğuydu. Eksiklikler yok muydu? elbette vardı ve zaten olması da gerekiyordu…

Maçı izledik; artıları, eksileri gördük. Gördüklerimizi paylaşalım:

Kaleciye, Orkun’a, neredeyse hiç iş düşmeyen bir maç izledik. Düşseydi ne olurdu, bunu söylemek güç. Ancak, O’nun da arkadaşları kadar hazır olduğunu düşünmememiz için bir neden yok. Kaleciye bir maçta iş düşmemişse, bunun üzerinde durulması gerekir. Bunun iki nedeni olabilir. Ya rakip takım çok zayıftır ve kaleye hiç gelememiştir ya da takım savunması denilen olgu öylesine etkilidir ki, rakip, bu savunmayı aşacak başarıyı gösterememiştir. Dün gece oynanan maç için bu durumların her ikisi de söz konusuydu diyebiliriz. Defansın ortasında oynayan Servet ve Song’un uyumunu gördük. Cepheden gelen tüm hava toplarını kesmede Servet, oldukça başarılıydı. Ama aynı Servet, birebir pozisyonlarda hala ilk hamleyi (doğru zamanlamayla) yapamamanın kaybını yaşamaya devam ediyor. Oysa Song, O’nun gibi değil. Girdiği tüm birebir mücadelelerden başarıyla ayrılmasını bildi. Bu iki stoper, bir de topu oyuna sokmakta başarılı olsalar, hani tabir-i caizse tadından yenmeyecekler; ama bu konuda başarılı olduklarını söylemek ne yazık ki güç. Özellikle Servet’in, takımın tüm futbol kurgusunu inkar edercesine atmaya çalıştığı, “şişirme” 50-60 metre toplar; hiçbir fayda getirmediği gibi, her defasında da top kaybına yol açmaktan başka bir işe yaramadı. Zaten yaramaz ve yaramayacak da. Günümüz futbolunda bu tarz bir oyun artık kalmadı. Kaldı ki, orta sahaya “top yapan” oyuncular alınmasının nedeni de zaten bu değil miydi? Geçen yıl izlemedik mi aynı kötü futbolu? Servet’in ve Song’un topu oyuna sokmakta gösterecekleri beceri, GS’ın performansının artmasında kilit bir yol oynayacak, bu ortaya çıktı. Şişirme top denince bir paragrafta Orkun’a açalım. Hala daha da "degaj" yapan bir kaleci görüyor olmak bizi şaşırtıyor. Hele ki ileride sadece, dört defans oyuncusunun arasında bir forvet varken. Bunun nedeni, belki biraz, topu oyuna iyi sokacak stoperlere sahip olmayışımız olabilir; ama daha büyük sebep bence, kalecinin yıllar öncesinde kalan bir mantaliteyi hala kafasında taşıyor oluşu. Belki yanılıyorum; ama bunu zamanla daha net göreceğimizi düşünüyorum….

Gelelim orta sahaya. Orta saha dediğimiz yer artık, Lincoln demek olacak. Maçın daha ilk çeyreğinde attığı gol, bizim için Hagi’ye gönderilen bir selamdan çok, rakiplere verilen bir gözdağı gibiydi. “Kalite fark yaratır” sözünü doğrulamak istercesine, iki rakibinden topu çalışı, önündeki adamın markajından topu sağa çekerek sıyrılışı ve o topa o denli sert ve isabetli vurabilmesi… Bu gol herkese Hagi’yi hatırlatmadı mı? Lige bu denli iyi başlamış Lincoln’ün, ikinci yarıda sakatlanıp çıkması büyük talihsizlikti; temennimiz sakatlığının ciddi olmaması. Zira Lincoln’ü izlemek bizim kadar rakiplere de tat verecek! Orta sahanın bir başka “yenisi” Linderoth, çok koşan, çok top kazanan ve topu olumlu kullanan, oldukça faydalı bir oyuncu olarak görüldü. Dümdüz bir futbolcu; yani olması gerektiği ve istenildiği gibi. Song ve Servet’e yaklaşıp ilk topların oyuna sokulmasında etkin bir rol aldığı her defasında, takımın atak organizasyonlarının çok daha etkili başladığını gördük. Orta sahada Lincoln’le uyumu da ayrıca saptadıklarımız arasındaydı. Takımın özellikle sol kanadı, Ayhan ve Volkan’la müthiş çalıştı. (Ayhan özellikle 70 dakika takımın en hazır görünen futbolcusuydu dersem sanırım yanılmış olmam.)Volkan’ın bindirmelerinin yerindeliğinden çok, Volkan’ın her ileri çıkışında, geride kalan defans üçlüsünün onun pozisyonunu doldurmaları ve Volkan’ın asla gittiği yerde kalmaması ve hemen defanstaki yerine dönmesi çok olumlu olarak gözlediğimiz futbolun doğrularıydı. Oysa sağ taraf için bunun tam tersi söz konusu oldu. O kanatta, sağ bek oynamak zorunda kalan Sabri ve ortada oynayan Barış, istenen uyumu neredeyse hiç gösteremediğinden, takımın sağ kanadı hiç çalışmadı. Atak anlamında hiç çalışmadı; ama rakibe bu alandan da pozisyon vermediklerini de hemen söyleyelim. Bu bir artı puan sayılabilir.

Geçen yıl ki takımda kahrettiğimiz ne varsa, bu takımda “o”, neredeyse hiç yok. Defanstan şişirilen topları söyledik, onun dışında takımın her alanda yaptığı mücadele, özellikle orta alandaki pres ve kapılan toplardaki pas yüzdesinin, en azından hazırlık maçlarında izlediğimiz takımdan çok daha iyi oluşu, bizi umutlandıran faktörlerden bazılarıydı.

Hakan Şükür, iki gol attı. Daha ne yapsın denecektir; ama hakikaten de öyle. Takımın en çok koşan, en çok mücadele eden futbolcularının başında gelmesi, sadece takdir edilebilecek bir durum değil, aynı zamanda model olduğu futbolculara da iyi bir mesaj içeriyordu. Hakan bunları yaparken, Ümit Karan ne yapıyordu? Bedenen sahada; ama ruhen yoktu. Ruhu Saraçoğlu’nda mı kaldı? Orasını bilemeyiz; ama eğer böyle oynamaya devam ederse sadece adı kalacak: mazide! 36’lık Hakan da, 1, 67’lik Serkan da, ondan iyi oldukları sürece sanırım forma da göremeyecektir. Üstelik kaliteli bir yabancı forvet de kapıda. Ha girdi ha girecek. Ümit’e üzülüyoruz…

Oyuna sonradan giren Arda’nın futbolu özlediği ve son günlerini hastalığı nedeniyle, antrenman eksiğiyle geçirmiş olmasına rağmen, nerdeyse sağlıklı bir Arda kadar mücadele gücünde olduğunu göstermesi, keza Serkan’ın iyi niyeti ve mücadeleciliği, hep olumlu faktörlerdi…

Bu takıma alınacak en faydalı futbolcunun bir forvet ve sağ bek olacağı tesbitini söylemeye devam ediyoruz. Sağ bekte kaliteli bir yabancı ve önünde Hasan’ı ya da iyi bir Sabri’yi görmek, bu takımı daha da iyi yapacak iki hareket olacaktır. Solda sağlıklı bir Arda ve Volkan tutulması zor bir ikili oluşturacak. Hasan, Sabri ve Ayhan birbirinin alternatifi bu futbolculardan hangisi iyiyse o oynayacak ve kazanan takım olacak.

Sözün kısası dün geceki maç Galatasaray’lılara nihayet iyi futbol, iyi olmasının yanında güzel ve seyre değer bir futbol oynayan ve daha da iyisini oynayabilecek bir takımın sinyallerini fazlasıyla verdi.

Bu geceden bir artı da hakemlere dair söyleyelim. Hakemi, maçta nerdeyse hiç görmedik. Sadece ara sıra boş tribünlerde yankılanan “düt” sesini duyduk. Hakemler hep böyle olsun! Kuddisi Müftüoğlu alkışı hak etti!

Çaykur Rize’ye gelince. Dün ben ortada bir takım göremedim. İlerde görebilir miyiz? Maç içerisinde, Samet Aybaba’nın yüzündeki ifadeye dayanarak söylersem: bu zor!

Bir de dip not: Galatasaray’ın bu denli iyi futbolunda tribünlerin boş olmasının etkisi neydi? Sezonun ilk maçında dolu tribünler önünde oynamak ve taraftar baskısını omuzlarında hissetmek mi iyidir, yoksa bu baskının olmadığı bir ortam mı? Bize yıllardır söylenegelen ve gözlediğimiz, Galatasaray’ın taraftarıyla coştuğuydu. Bu yanlıştır denemez; ama ligin ilk haftasında bu denli iyi bir futboldan sonra da “her şerde bir hayır vardır” demek için de nedenimiz olduğu açıktır. Darısı seyircili maçlara…

 
Toplam blog
: 16
: 1207
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1972 yılında Afyon'da doğdu. Tüm eğitim hayatını "şehrinde" tamamladı.Kronik muhalifliği yüzünden ta..