Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Ağustos '10

 
Kategori
Teknoloji
 

Nesil atlaması

Zaman hızla değişmekte ve nesil aralıkları hızla daralmakta. Ailem ben büyürken sadece bilgisayar ile baş etmeye çabalarken, yetişkin olduğumdan beri hepbirlikte teknolojiyi yakalama savaşı veriyoruz, hem de dört bir koldan. Yine de hakkını verebildiğimizi söyleyemem. İşin en enteresan yanı da bu teknolojilerin çoğuna ilk anda karşı çıkan babamın şimdi benden daha ilgili ve öğrenme hevesi dolu oluşu. Hoş, benim teknolojiye pek ilgim olduğu da söylenemez. Nedense yoruyor beni iddia edilenin aksine. Hiç de kolay kılmıyor hayatımı, sadece daha komplike hale getiriyor o kadar. En korkutucu kısmı ise insanların aramızdaki mesafeyi hızla açtığı, durmaksızın bizi birbirimizden uzaklaştırdığı.

Cep telefonları iyiden iyiye yaygınlaşıp nihayetinde babanneme de bir adet alındığında, babannem ısrarla

“Oğlum telefon benim neyime? Evden çıktığım mı var sanki aradınız mı buluyorsunuz evde ben nasıl göriyim bu görmeyen gözümle bu minnacık yazıları kullanamam ben bunu oğlum” dediğinde,

“Anne dışarı çıkıyorsun ya bazen oraya gidiyosun buraya gidiyosun arkadaşlarına bişey olsa nerden haberimiz olacak hem böyle bize ulaşması daha kolay hem daha ucuz evden çok yazıyo cebe” cevabını almıştı.

Nihayetinde telefonu almak durumunda kaldı kadıncağız. Ne tarafından baksan oğlu haklıydı, ardından gelen çeşitli akrabaların serzenişleri de kulağına, doğru geliyordu. Biçare aldı o telefonu, o günden beri de kullanmakta. Bugün dahi gelen mesajları hayatta okuyamaz. Yalnızca hızlı aramada kayıtlı olan numaraları veyahut eski usül telefon defterini açıp oradan çeviriyor arayacağı numaralarını.

Peki ben babannemi niçin anlattım? Şunun için; geldiğimiz devirde sevgili babannem en sabit menülü bir cep telefonunu bile bu derece zorlukla kullanıyor. Ben ise, Commador 64’ün sonuna yetişmiş, Windows’un doğumuna şahitlik etmiş bir şahıs olarak, yeni gelen her teknoloji ile kafam daha da karışmakta. Kendimi kafa yormaktan alamadığım, acaba babannemin yaşına geldiğimde bu elektronik çılgınlığına kalbim ne kadar dayanabilecek sorusu. Zira sokakta, top peşinde, ağaç ardında, bisiklet peşinde, yorulmadan, acıkmadan, güneşin doğuşundan batışına kadar hatta kirden pastan elbiseleri eriyene dek vakit geçiren, mahallesinin, yaşadığı yerin her santimini bilen, her türlü küçük- büyük esnafını tanıyan ve onlar tarafından tanınan son jenerasyon olarak, ardımızdaki iletişmeyi bir türlü beceremeyen dijital jenerasyon beni hüzne sürüklüyor.

Teknolojinin hayatımızı kolaylaştırdığı iddia edildikçe kendi hayatının ne kadar zor olduğundan şikayet eden bir nesil var ortada. Neredeyse her adımı teknoloji olan fakat asla yetinmeyen bir nesil. Kendisinin ve şahsi zevklerinin dışında hiçbir şeyi önemsemeyen, etrafında olan bitenlerle ilgili olmayan ve bunları asla sorgulamayan, son derece yüzeysel yaşayan bir güruh. En anlamadığım kısmı ise bu durumun, onca karmançorman teknolojiyi sünger gibi emen o beyinler, kültür, sanat, politika ya da sosyal herhangi bir konu mevzu bahis olduğunda çelik bir duvar gibiler. Kurşuna geçit vermeyen yelek gibi kafalarından içeri elle tutulur bilgi girmesine izin vermiyorlar ısrarla. İçeri giren bilgi de sonsuz algı karmaşası yaratıyor, çünkü ısrarla “amaan banane” tavrıyla devam diyorlar hayatlarına, adeta bambaşka bir gezegende yaşıyorlar. Pek azı da farkında olmayı reddedenlerden. Bilinçli olarak, bilerek kendini soyutlamış olanlar. En çok yazık olanlar da onlar belki de.

Belki de farkında olmak ağır geldiğinde asıl başlıyor sorun, kim bilir. Gün geçtikçe ve teknoloji geliştikce görünmeyen alanımız artıyor. Buradan Çin’e beş parasız pulsuz, zahmetsiz, sadece parmalarımızın ucuyla uzanabiliyoruz. Ne var ki çapça gün geçtikçe daralıyor, birebir iletişim yetimizi köreltip kaybediyoruz hızla. Ahlak kavramı değişiyor, dürüstlük de, istekler, ihtiyaçlar da. Gittikçe daha da “1”ler ve “0” lardan oluşuyor hayat ve dokunup hissetmek yerine mesajlar iletiler yolluyoruz birbirimize. Uzaklaştıkça birbirinden farkındalık da azalıyor, empati çürüyor kullanılmamaktan. Biz dahil herşey şekil değiştiriyor, gittikçe sapıyor anlamından. Ve farkedemiyoruz, aslında babannemizin, annannemizin olduğundan daha farkında olmadığımızı. Teknoloji, insanlığımızı yiyip bitiriyor süratle, doyumsuzluğumuzu ve egomuzu kullanarak. Hissettirmeden pirana ısırıkları alırken bizden, biz daha hızlı koşuyoruz ardından yetişebilmek için sanal hayatımıza.

Birbirimizle yazışırken umursamadığımız imla hataları bile kanıt olarak vücut buluyor yozluk perdesi altında.. Farkında olmak mı daha kötu yoksa farkında olmamak mı? yoksa farkında olup da kabullenip hiç ses etmemek mi, hiiiç bilemiyorum!

 
Toplam blog
: 31
: 395
Kayıt tarihi
: 02.07.10
 
 

Hayata ve insanlara dair çok değerli tecrübeler edinme şansını yakaladığım, iyi niyetim ve fazla t..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara