Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '13

 
Kategori
Edebiyat
 

Nesrin Kültür Kiraz'ın İmlasız Bahçe Şiirleri

Adı da şiir gibi bir şey: Nesrin Kültür Kiraz. Üstelik imlasız ve bahçe şiirleri. Bitmesini istemediği hayalinde dünyayı öğrendiği evin ve insanın içine açılan kapılarıyla bir bahçe’de ve belli saatte geçiyor ya da duruyor ya da oluyor her şey. Üstelik nasıl bahçeyse o “00 18//peki//dediğin olsun//bu gece/bahçeyi odamıza alalım//şımartalım”(s.15) diyerek içinin derinindekini dillendiriyor şair. Büyük bir iyiniyet ve büyük bir sevgidir elbet altında yatan.

Şiirlerin başlıkları rakamlardan oluşuyor. Oluşun yaşandığı ya da yazıldığı saat. Küçücük şiirlerle zaman kavramına büyük bir gönderme her şeyden önce. Zamanın anlamını kavrayamayan, zamanı çar çur etmekte üstüne olmayan, sokaklarında saat bulunmayan kültüre baş yaran bir taş gibi her biri. Zaman unsur, tanık, tansık ve evren, aşka dair im ve doğrusu her şey… İyi ki bu kadar önemseyen şiirler var bu kitapta.

Öyledir; “15 32// kapının kulpu/ dilini yutunca/ev bahçeye açılır”(s.17) İnsanın sözü dilini yutunca ne olur? Ev kimdir, bahçe nedir, hangi imge ve izlek başattır?  Düşünmek gerek. Belki de bu yüzden “08 17// taşın ağrısını öptü dere// aldı/ uzağa götürdü”(s.20) Ne güzel bir metafor. Şiirlerin en temel sanat tekniği metaforlar. Gerçekten çok da yerli yerinde. Öyle olunca anlam ifade ediyor şiirler. Pardon anlam ifade etmemeli miydi “has şiir” dediğin? Ne yazık (!), şiir has ve anlam ifade ediyor güçlü hem de. Ne yapsın şimdi şair?  Bakın işte “21 00” başlıklı şiir de öyle:”kadının eksik tarihiydi/bahçe çiti// tapu kadastrodan önce.”(s.23) Kadına, tapuya, tarihe, bahçe çitine,hatta kadastroya anlam yüklüyor. Yalnızca kadın şair olduğundan da değil, şair olduğundan.

Aşkı da çağrıştırır, saflığı da, doğayı ve hatta doğal olanı da şiirler. Aslolan mıdır şu kavunun yaptığı, yaksa salt kavunca mıdır şairin özlemi? “09 18// soyunup dökünmüş/kavun//toprağa/ uzanmış”(s.39) Nitekim sevmek ve sevişmektir insana dair en güzel eylem: “12 47// yan bahçenin gölgesinde/bir kuru fidan/7 güneş unutmuş olmalı/sevişirken denizle.”(s.61)

Derken gözüm Sina Akyol’un kapak yazısı takıldı. “Bu kitaptaki şiirler, örneğin ülkeyi kurtarmaya filan, katiyen soyunmuyor.” diyor. “Katiyen” sözcüğüne takıldım. Ne kadar iyi ediyor, ne kadar iyi ediyor, Sina Akyol’u ne kadar çok, ne kadar çok sevindiriyor! O geçmişi yaşayanın yüreğinden diken çıkmış gibi. Sakının ha şiirle ülkeyi kurtarmaya kalkmayın ey  eş’ar ve şuara! “Diyalektiği özlediğini” belirtiyor sonra ve övgüyle bitiriyor.

Neyse…Oysa… çok şiir var bu kitapta. Olmaması gerekenler de var. Ya da çocuklar için şiirler diye bir bölümde olması gerekenler. “12 34” gibi, “11 20”, “19 35”, “10 37”, “12 50”, “12 20”, “23 00”, 10 56”, “06  17” gibi. Bu bir olumsuzlama değil; çünkü çocuklar için yazmıyor büyükler bu yüzden boşalıyor ora Ortaçağ karanlığına ve yeryüzünün en güzel kitaplarını yazanlar gelen zamanlarda okuyan bulamazken bugün de şiir okunmuyor biraz bu yüzden. Çocuklar için sevgili Nesrin!

Ve işte yine şiir gibi bir şiir:”04 30// pencerede/sabah güneşi//yastıkta/geceden kalan/çukur//elmayı/ince soymak//uzun sürer.”(s.85) gibi ya da “08 03//kuruyan otların/dumanı/siyah uçtu/göğe//ölüm/eyvah”(s.78) gibi ya da “12 46// bahçemde açan/ hayret çiçeğine/ dedim ki adın/aşkolusun”(s.138)

 

 

  

 
Toplam blog
: 74
: 569
Kayıt tarihi
: 11.03.10
 
 

1954 yılında Kars’ın Arpaçay ilçesine bağlı Bardaklı köyünde doğdu. Türkiye’nin çeşitli yörel..