- Kategori
- Mizah
Niğbolu savaşı!
“Bre Doğaan !.. Bre Doğaan!..”
Bu sözleri Niğbolu savaşından hatırlarsınız dostlarım!
Bugün sizlere Niğbolu savaşının açığa çıkmamış bir kısmını anlatmak istiyorum! Yararlandığım eseri de söyleyeyim!
“Ahşapçı Ahmet Çelebi Tarihi- Tarihin aslı astarı-cilt -1, sahife 378”
Niğbolu şehri, Balkanlardaki bir serhat şehrimizdi! Niğde ve Bolu şehirlerimizden iskan edilmiş insanlarımızdan müteşekkildi! Az miktarda Ermeni ve Musevi kardeşlerimiz de şehrin Tuna nehrine bakan mahallesinde yerleşmişti! Şehrin geçim kaynağı hurdacılık ve patatesti!
Nüfusu, gayrımüslümler hariç beş bin civarıydı! (hanımlar yarım sayılırdı biliyorsunuz!)
Haçlı ordusu yüz bin kişilik bir kuvvetle Niğbolu kalesini kuşattı! Kale kumandanı Doğan Beydi! Aslen Bolu Mengenli olan Doğan Bey iyi bir aşçıydı da aynı zamanda! Hanımı Gülbanu Hatun da Niğdenin tanınmış hurdacısı Timur Ağanın kızıydı!
Gecenin sessizliğini yırtan bir ses geldi kalenin dışından!
“Bre Doğaaan!.. Bre Doğaaan!” (buradaki A lar birer tane fazla oldu!)
“Paşam, dışarıdan bağırıyor biri!”
“Duydum posta! Sanki babasının oğluna bağırıyor lan! Kimmiş bir bakın hele?”
“Buyur Abi!”
“Doğan sen misin?”
“Yok! Kim aradı diyelim Abi!”
“Yıldırım de!”
Posta koşarak Doğan Bey’in makamına girer!
“Paşam, Yıldırım diyor!”
“Hangi Yıldırım diye sormadın mı?”
“Aziz Abiye benzemiyor!”
“Atı ne renkti?
“Beyaz!”
“Eyvaah!”
“Ne oldu Paşam?”
“Ulan bu bizim Yıldırım! Pardon Padişahımız bu!”
“Ne işi var gecenin bu vakti? Gecenin karanlığında beyaz bir atla! İnsan doru bir atla gelmez mi gelecekse!”
“Tarihe geçecek ya! Koş koş! Söyle nöbetçilere kapıyı açsınlar! Ben de postallarımı giyeyim geliyorum!”
Kapı açılır ve Yıldırım Bayezit kaleye girer!
“Padişahım çok yaşa!”
“Doğan Bey kaç kişi var kalede?”
“Hünkarım iki bin nefer var! Beş yüz kişi de Mehterandan! Davulcu zurnacı!”
“ Çok az Doğan Bey! Mehteranı da silah kuşat! Türkü zamanı değil!”
“Siz kaç kişi geldiniz Hünkarım?”
“Valla vezire soruyorun elli bin diyor, Harbiye Nazırına soruyorum yetmiş bin diyor! Ben de şaşırdım! Nasıl sayıyorlar
bilmem!“
“Haçlılar yüz bin varlar!”
“Vız gelir bre Doğan!”
“Hızır gibi yetiştiniz Hünkarım! Son yağımızı da bugün kullandık! Bundan sonra suda pişirecektik patatesleri! Tuz da
bitmişti!”
“Oğlum yumurta ağıza gelince çağırıyorsunuz! Daha önce haber etseydiniz ya!”
“ Malkoçoğlunu bir ay önce gönderdim Hünkarım! Yolda karıya kıza dadanmış, unutmuş işini! Ondan oldu! Ama Vatan için
tuzsuz patates de yeriz Hünkarım!”
“Aferin Doğan Bey! Bu lafı bekliyordum senden! Ben gidiyorum!”
Sonuç malum!