- Kategori
- Kitap
Nihat Genç ve ''İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?''
Nihat Genç'in son romanı, İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?
Ülkemizde, kitap yazarak ya da bir şekilde edebiyat ile uğraşarak hayatını devam ettiren kaç 'yazın adamı' var bilmiyorum ancak geçmişte de olduğu gibi 'bazen' sırf para kazanabilmek için yazı yazanlar olduğunu görmek-görebilmek, isteyene aslında işten bile değil.
Bu 'para için yazmak' kavramını da ikiye ayırabiliriz ki, bir tanesi diğerinin yanında oldukça masum ve muhtemelen de çok gerekli bir eylem.
Bence utanılası olan, para karşılığında inanmadığın ve sırf senden isteniyor diye bir şeyler yazmaktır ki bu yazıların sahipleri de 'kiralık-satılık yazar' sınıfına girerler ve yatacakları yer de yoktur.
Diğeri ise, düzgün ve inandığı şeyler yazmaya devam ederken başkalarına el açmak zorunda kalmamak için, sırf para kazanmak amaçlı 'popülist, fındık kabuğunu doldurmayacak, sabun köpüğü türünde' yazılar karalamaktır.
Aziz Nesin bile zamanında ve sanırım özellikle de Zübük - Marko Paşa gibi dergilerde bu tür yazılar yazıp, eve ekmek götürebildiğini anlatmıştı, kendisiyle yapılan kimi ropörtajlarında.
Nihat Genç'i çok severim. Herkes susarken, korkudan ağızlar mühürlenmiş, diller kelepçelenmişken konuşan nadir insanlardan biriydi. Bugünlerde ise -sanırım farkı belli olsun diye- korku dağlarının zirvelerindeki karlar erimeye başlayınca coşanlardan ayrı durmayı tercih ediyor.
İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı - Roman, Eylül 2015 April Yayınevi basımı. Öyle kapakta 'İlk 100.000' falan yazmasa da, yazanlarından bir kaç misli daha fazla sattığını, satacağını düşünüyorum.
Piyasanın emektarı Atilla Oral abimden bu tür kitapların matbaalarda en fazla 2-3 liraya bastırılabildiğini duyduğum için, on yedi lira elli kuruşluk etiket bende işte yukarıda uzun uzun anlatmaya çalıştığım 'duygu'ları uyandırdı.
Bunun için Nihat Genç'e kızılabilir mi? Eğer, adamın zeytin peynirini alıp, evinin doğal gazını ödüyor, akbiline kontör yükleyip bazen de otuz beşlik yanında sohbete gidiyorsan belki bir şeyler deme hakkın olur ama, hiç unutmamak lazım ki adamın ismi Nihat Genç bile olsa, parasız bir halde sokakta adım bile atılamıyor.
Şimdi kitaba gelelim, biraz itin k...na sokup çıkartarak eleştiriye başlasam da, kitap bittiğinde ortaya çıkan sahne yine de bolca altı çizili Nihat Genç cümlesinin kitabın muhtelif sahifelerinde mevcut olduğu şeklinde.
Romanda bi 'Erol abi var. Olayların çevresinde döndüğü, günlük hayatta gerçek müslüman olarak tanımlanan karakteristik özellikleri bünyesinde barındıran ve etrafında kümelenen zamanının ezik büzüklerinin sonradan jeep'lerden inmeyen süslüman ve kaytan bıyıklı delikanlılar haline gelmelerinin de giderek delirttiği bir adam.
Satır aralarına gizlenmiş, şirazesi kaymış kindar dindarlara 'kapak yapan' Aysun da, en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında Oscar aday adayı.
Çılgın atan yağmurlarla başlıyor roman, gök delinip toprağın altı üstüne geliyor. Mezarlar, sel suları ile karman çorman olup, atalar, babalar birbirine karışıyor.
İlk cümleleri okuduğumda, ardından nasıl bir öykünün de geleceğini bilemediğimden, biri tutar da bu romanı senaryolaştırır ve sonra da filme çekilirse daha girişinden okuru bağlar, yönetmen insanları avucunun içine alıp sonra da istediği yere götürür diye düşünmüştüm, o kadar etkili bir giriş yani...
Kitaptan alıntılardan ilki de işte bu satırlardan olsun. Dedim ya yağmur yağıyor, toprak kaymış, yeni gömülmüş taze cesetler, yalnızca kemikleri kalmış 'tecrübeliler' hepsi birbirine karışmış, ortalık mahşer yeri. Daha geçen ay ölmüş kocasının mezarına yanaşan Makbule nine bir elinde bastonu diğer elinde torunu Erol, topallaya topallaya jandarmaları geçer ve toprak yığınına doğru bastonunu uzatarak 'kocası' Hüseyin'e doğru bağırır, ''Hüseyin, kalk yerine yat!''
İçinde yaşadığımız günlere dair, romandaki herbir cümleden bir ok çıkartılıyor. Suriyeliler; savaştan kaçıp gelse de insan bünyesinde bir kanser gibi yaşamaya devam eden 'sömürüp de palazlanmak' şehvetli arzusunun insanlıktan çıkarttıkları...
Çocukken bıldırcın yakalayıp, kafasını koparttıktan sonra 'ateşte' çevirip mideye indiren arkadaşlarının şimdilerde IŞİD'e katılıp kafa kesmelerinin sonunun, cehennem ateşinde yanmak olduğunu düşünüyor, bizim saf temiz kalpli Erol'umuz daha henüz çıldırmazdan önce.
Masumiyet çağlarında yere bakarken aslında kafalarından binbir hinliğin geçtiği eski dostlarını da zamanla çözer; ''Gözlerimizin önünde 'inancımı yaşamak istiyorum' gibi mazlum mağdur bir hak talebinin arkasında gizlendiler, çok sonra meğerse 'inancımı yaşamak istiyorum' demek, 'seni kendi ceza anlayışıma göre yargılayacağım' demekmiş, onu anladık'' diye yazar Genç.
Şahsen Nihat Genç maç yazsa okurum. Konuşmalarına ise zaten özellikle hastayım. Adamı hiç sıkmayan, dinledikçe 'düşman' üstüne Allah Allah diye saldırasını getiren, coştukça coşturan cümlelerine bağımlı kılan Genç'in, yukarıdaki kritikte de açıklamaya çalıştığım sebeplerden dolayı olması muhtemel ve Orhan Pamuk'u anımsatan cümleleri ise, ne yazık ki de kitapta sıkça yer alıyor.
Haydi çok istemesem de yazdığım için artık mecburen bir kaç örnek vereyim; ''Ya da birileri hayatta başka hazlar bulamadığı mı için mi suçluluk ve merhamet bilmeyen o çocukluk halini diniyle kültürüyle inancıyla takas edip unutarak uyumak mı istiyor?'', ''Kapısını çalmadan izin istemeden içeri girme hakkına sahip olduklarının o gösterişli zengin lüks yerin adı: Cennet'', ''Müslüman anne baba dedelerimizin komple cahilmiş...''
Anlayan beri gelsin.
Şimdi gargara yapıp tükürdükten sonra, gene 'kral' cümlelere dönelim. Yaşadığımız günlere dair şu aşağıdaki analiz, beş bin kitapta, on bin makalede, yüz bin sohbette yeralır da yine de bu kadar güzel özetlenemez.
''Hayatın en dibine vurmuş beş kuruşsuz zavallı adamlar ahlaksızlığı bir kez öğrenmesin, ahlaksızlık kemiklerine ayet gibi kazınır, beyinlerini artık bir ömür boyu çaresizliğin öğrettiği ahlaksızlığın kurnazlığı ile döndürürler...''
Aklımda kalması umuduyla altını çizdiğim cümlelerle kendi halindeki bu roman eleştirisini, kitabı herkese önerip, Nihat Genç'e de kendisinden mutlaka daha 'iyi'lerini beklediğimizi söyleyerek bitirmek isterim.
''... derinlerden deprem gibi enerji biriktiren, yaklaşan ahlaksızlığın fay hattını görmüyorlar.''
''...ortalıkta ipini kopartmış bir din geziyor.''