- Kategori
- Kültür - Sanat
Nil takipte
Özgür kız.
Hayata getirdiği minik canın yaşam ünitesini, sol üst köşesinde taşıyan bir kadın.
Bebişine, lokumcuk adını takan güzel bir anne.
Tazecik bir yazar.
Deli dolu bir Nil Karaibrahimgil.
Deli dolu diyorum çünkü ilk karşılaştığımız telefon kartı reklamlarındaki özgür kızdan hala bir farkı yok.
Anne olmanın olgunlaştıramadığı ve olgunlaşamamanın bu denli yakıştığı yegane insanlardan belki de.
Hamilelik ve doğumla birlikte geçen bir buçuk yılın sonunda dün gece ilk konserini verdi ve heyecandan karşımızda tir tir titrediğini gördüm.
Bosbol, rengarenk, yarım kollu, uçuşan etekleri dizine gelen bir elbiseyle karşıladı bizi.
Henüz ilk şarkıya bile girememişken gözyaşlarına boğulmasının sebebini salonun tıklım tıklım dolu olmasına bağlamıştım ki çocuğunu doğuran ebenin gelenler arasında olmasına ağladığını itiraf ediverdi.
Bu duygu karmaşasının, gel gitlerin, gözyaşlarının kahkahalara karıştığı dakikaların ardından kulaklarımızın pasını silmeye gelmişti ki sıra bir itirafta bulundu.
"Kurduğum cümleler saçma olabilir. Ne olur kusura bakmayın, hala emziriyorum. Bebeğin sütle beraber ne içtiği belli değil"demesiyle bizi tekrar aldı bir gülme.
Samimi ve içten sözcüklerden yayılan enerjinin salonda dalga dalga herkese dokunarak dolanışını keyifle izledim bir süre.
Ardından iki kuyruk yapıp geldiği saçlarını açarken kanatlarını ruhuna taktı.
Hep bir ağızdan söylerken büyük bir zevkle izlediğim 'bi küçük eylül meselesi' filmini yaşıyor gibiydim.
Bir baktım Organize İşlerde koşuşturuyoruz bir baktım ki Gülse Birsel'le göz göze gelmişiz 'insanlar hem aşık hem uyanık hem riyakarlar' diye iç çekiyoruz.
Anlayacağınız Yalan Dünya işte...
Bir gün bir bakacağız herkes aynı, her şey rüya.
O güne kadar da keşkelerden daha çok 'iyi ki yapmışım' diyeceğiz tıpkı Nil gibi.
Resmen Aşığım şarkısının sonunda 'iyi ki yapmışım'ları arka arkaya söylerken hayatta ne çok iyikim olduğunu ve dün gece hepsini yâd ettiğimi fark ettim.
İyi ki yapmışım...
İyi ki tanımışım dediğim tüm insanlar için şarkının sırası geldiğinde' yok ki senin bir yedeğin' diye bağırdım.
Hissetmelerini dileyerek söyledim.
Hissetsinler diye gittikçe daha çok daha da çok yüksek sesle söyledim.
Nil'in deyişiyle kudurduk kudurduk daha çok kudurduk çıldırdık çıldırdık daha çok çıldırdık.
Sıra 'rüzgar' şarkısına geldiğinde, insanlık hali, nakaratı kaçırınca tüm dinlemeye gelenler bir alkış kopardı.
Bizden geçen 'dert etme'mesajını eteklerine taktı ve onun rüzgarıyla dönmeye devam etti.
Dans ederken yüzüne gelen saçlarından sıkılınca örüverdi ya da
kek yaparken saçlarını toplamasını öğretmişti annesi o küçük bir kızken.
Sonra beraber üç yumurtayı kırdık önce portakal dilimledik ince ince..
Anlayacağınız kalktık ve tüm sevdiklerimize kek yaptık.
Konser sonuna doğru gelirken sahneye siyah minicik elbisesine taktığı gerçek kanatlarıyla çıktı.
Birileri belli ki onu prenses, peri sanıyordu.
Son şarkısı ise en kendimi bulduğumdu.
Nefes aldım nefes verdim burdayım pes etmem yok.
Ben buraya çıplak geldim heyhat utanmam yok derken düzensizlik içinde yarattığı düzende koreografik bir şekilde kafasına göre dans etti.
"Hayatta hiç utanmanız olmasın.İnandıklarınızı hep bağırarak söyleyin çünkü hepimiz hayattayız" diyerek sahneden çıktı.
Arkasından alkışlamaya devam ederken 'inandıklarımı herkese ve her şeye rağmen bağırarak söylemekten asla vazgeçmeme' konusunda kendime söz verdim.
Güzel bir akşamdı ve biz NİLlendik.