Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

01 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Nisan büyüsü

Nisan büyüsü
 

benden


Mart kapılara baka baka çekilmiştir sonunda; Nisan gelmiş, güneş tâcını asmıştır bacalara. Sarman kedi balkona yayılmış göbeğini yalamakta. Pencereyi açıp derin bir nefes çektiğinizde mis kokulu mor salkım sümbüller tırmanır burnunuza. Erik ağaçları beyazlar giyinir baharın gelinleri gibi. Siz de sarı üstüne mor mine çiçekli fistanınızı giyer çıkarsınız dışarıya. Aşk yollarının papatya fallarıyla açıldığı kırlara çıkarsınız.

Bu sabah Nisan geldi kapıma. "Uyuma kalk!" dedi bir top güneş atarak pencereme. Nisan geldi mi güneş daha diri ve erken doğar. Yıldızların altında romantik bir geceyi uyanık geçiren âşıklar bile daha dinç ve erken başlarlar Nisan gününe.

Üşenmeyip erken kalkılır ki çay aceleye gelmesin, demini alabilsin. Tahin pekmez karılır, yumurta haşlanır. Teflon tavada ekmek ısıtılır, üstüne tereyağı çekilir. Beyaz peynirin yanına domates hıyar dilimlenir. Telaşsız ve sıkı bir kahvaltı beni hep mutlu etmiştir, fakat Nisan'da asıl mutluluk kahvaltıdan sonra başlar. Bu yüzden küçük yürüyüşlere zaman kalsın diye erken kalkmaya değer. Güneşli bir Nisan sabahı güzel bir kahvaltıdan sonra dışarı çıkıp yürümek bu kahvaltı mutluluğunu ikiye katlar. Hatta bir saatlik uzaktaki işyerine kadar yürümeye bile coşar insan. Nisan sabahları insanı işte böyle baştan çıkarır erguvan büyüsüyle...

Eflatunları, pembeleri , sarı-beyaz halkalı mavileri giymeye başlar insanlar. İçlerindeki coşkunun boyanıp dışa vurmasını isterler. Dolaplar kurcalanır, çekmeceler boşaltılır, yazlık tiriller ütülenip askıya çekilir. İncik boncuk, çiçek böcek takıları kutularından çıkarılır. "Ben her bahar aşık olurum" şarkısı dillere dolanır. Sıcak bir Nisan ikindisi yaz tatili gelir hayallere ve hemen yeni moda mayolara bakılır internette.

Sıkışan trafikte yavaşlarken, kırmızı ışıkta beklerken, işyerinde kazıklayan sırtınızı açmak için gerinirken, pencere altının mermer çıkıntısına yuva kurmak için çöp taşıyan kumruya bakarken, hatta asansör aynasında bile kendinizi gülümserken yakalarsınız. İçeri girdiğinde büyük bir gülümsemeyle “günaydın” demişse, anlarsınız ki patron Nisan havası yemiştir o sabah.

Yaptığınız işle doğrudan ilgisi olanları bile hafifleten bir olumlu hava sinmiştir üstünüze. Başka zaman olsa, mesela Nisan’dan hemen önce, bas bas abartacağınız bir iş hatasını gülümseyerek düzeltmeye kalkarsınız. Babacan bir sevecenliğe açılır tavrınız, gider kucaklarsınız tüm çalışanlarınızın hatalarını.

Bir de unutkanlık yapar Nisan havaları. Böyle havalarda unutur insan eve dönerken ekmek almayı. Çünkü gönül baskını yemiştir aklın melekesi. Şiirsel cümleler kurarsınız farkında olmadan. Fark edince de unutmadan bir kenara not almak için telaşlanırsınız. Sanki kayıp bir şiirin aranılan son dizesini bulmuş gibi heyecanlanırsınız. Şiir sarmaz olur bir iki dize daha eklemeye kalkınca; bildik şarkılardan mırıldanmaya geçer insan farkında bile olmadan. Aklı Nisan vurgunu yemişse insanın, bodur çalı gibi sevgilisi servi boylu görünür gönül gözüne… Aşk gözünü kendi bağlar Nisan geldiğinde...

Nisan geldi mi yağmurlar da bir değişik yağar. Yağmur güneşe, güneş yağmura tutulur; güneş yıkanır, yağmur güneşlenir... İnsan sanki ıslanmak için unutmuştur şemsiyesini otobüste. Kokulu yağar Nisan yağmurları. Uyanan toprağın diriliş nefesi, taze filizin yeşil kokusu asılır havaya. Hele Nisan yağmurlarıyla yıkanan taze çam ve ot kokuları…

İnsanın içi açılır inceden ıslandıkça saçları. Bazı akıl küpleri “Ahmak ıslatan” derler bu yağmurlara. Bana kalırsa asıl bu yağmurlarla ıslanmayandır ahmaklık eden; çünkü kısa sürer Nisan yağmuru… Kaç Nisan yağmuruyla ıslanabilir ki insan..?

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara