Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Efsane FB 1907 Baterist Metin

http://blog.milliyet.com.tr/efsanefb1907

26 Eylül '08

 
Kategori
Ramazan Eğlenceleri
 

Nükte Uzmanı Meddahlar

Nükte Uzmanı Meddahlar
 


Meddahlık, tiyatronun henüz olmadığı çağlarda halkı eğlendirmek, hoşça vakit geçirtmek için; öğretici, ders ve ibret konularını, komik fıkra ve öyküler içerisinde ustalıkla işleme sanatıydı... Lâkin meddahlık, keskin, kıvrak bir zekâ, güçlü bir hafıza gerektiren hayli zor bir sanattı. Her akşam farklı öyküler anlatan meddahlar, hikâyelerini nüktelerle süslerlerdi.


Hayli eski olan bu sanat dalından ilk "Tacüttevarih" adlı eserde bahsedilir. Fatih Sultan Mehmet zamanında Mustafa, Balaban ve Ömer isimli meddahların taklitli öyküler anlattıkları bilinir. Yavuz Sultan Selim'de meddahlara aynı alâkayı göstermiş ve Nakkas Hasan ile Çokyedi Reis adlı meddahlara sarayında yer vermiştir...


Lâkin, meddahlık sanatının en fazla revaçta olduğu dönem 3. Murat dönemidir. Meddah Eğlence ile Meddah Cenahi bu devirde hayli servet yapan iki meddahımızdır. Dördüncü Murat'ın "Tıflı"sı da oldukça meşhurdu. Huzurda anlattığı öykülere, genellikle padişahı da karıştırırdı.


Evliya Çelebi Alayköşkü önünde yapılan esnaf alayına meddahların da katıldığını belirtiyor ve onların geçişlerini şöyle anlatıyor...


"Tahtıravanlar üzerinde ellerinde çevgan (şakşak) dediğimiz ortadan bölünmüş tahta, bellerinde mecmualer, fesahat ve belagat üzere hikâyeler anlatarak geçtiler."


Meddahlık gerçekten de çok zor bir sanat dalıydı... Her şeyden evvel hafızanın çok kuvvetli ve dilin her türlü taklitlere yatkın olması gerekliydi. Her akşam bir başka öykü anlatabilmek ve dinleyicinin ilgisini aynı ölçüde tutabilmek azami önem taşıyordu...


Meddah gerektiğinde destan okur, koşma koşar, türkü mani yakar ve söylerdi. Tiyatronun yayılması neticesinde ortadan kalkan meddahlık, tek kişilik bir tiyatro oyunu da denilebilir.


Meddah genellikle kapalı yerlerde, yüksekçe bir sandalyede oturarak başlardı sanatına... Alacalı çevresini sol omuz üzerine atar, sopasını da 3 defa yere vurduktan sonra; "Hak dostum hak!" tekerlemesi ile hikâyeye girerdi. Sopası ile kapı çalınışından bekçi sopasına varıncaya kadar her türlü sesi çıkartırdı. Kimi zaman da konuşanları susturmak adına, "tak tak" yere vururdu. Mendiliyle terini siler, gerektiğinde taklitlerini yaptığı kılıkları sembolize etmek amacıyle başına bağlar, bazen dürüp dürüp bir şekle sokarak çengi oynatırlardı.


Yanı başında bir zembili olurdu. Kimin taklidini yapıyorsa zembile uzanır ve o şahsın serpuşunu başına geçirirdi.


Meddah hikâyeleri genellikle, "Raviyani ahbar ve nakilani aşar şöyle ifade ederler ki, zamanı evailde falan yerde, şu esvafta biri varmış" şeklinde başlardı...


Lâkin, İsmet ve Sururi bunu değiştirmişler ve hikâyeye bir fıkra ile giriş yapma yeniliğini getirmişlerdir. Sururi Efendi'nin öyküleri toplum hayatının belli safhalarındaki taklit unsurlarını buluş ve seziş bakımından meddahlık sanatının harika örneklerindendir. Olayları ince nüktelerle süsler, müstehcene kaçmaz ve anlatımda farklı bir üslup kullanırdı.


Aşki beş ise meddahlık sanatının dedesidir. Kamilen birkaç kimliği hem şive, hem de oyun gücü ile ortaya koyanlar, hiçbir dönemde fazla olmadı...


Ve tabii Münir Özkul, Nejat Uygur, Erol Günaydın ve son olarak da Müjdat Gezen, bu işin "baba"larıdır.
 
Toplam blog
: 1907
: 3759
Kayıt tarihi
: 28.07.07
 
 

03 Şubat 1967 İstanbul doğumlu, romantik bir müzisyenim işte... Müzik, bateri, spor, Fenerbahçe, ..