Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '10

 
Kategori
Spor
 

O çimleri bir kokladı, pir kokladı

O çimleri bir kokladı, pir kokladı
 

Hayalleri olmayan birileri var mıdır şu hayatta acaba çok merak ediyorum? Ya da hayalsiz yaşaya bilir mi insanoğlu? Şahsen bu satırların sahibinin gerçekleşmesini beklediği 3 tanecik hayali vardır. İlkini yüreğimde saklı tutmayı yeğlerim, zira beni tanıyanlar leb demeden anlarlar o hayalimin ne olduğunu. 2’nci hayalim gönüllüsü olduğum Fenerbahçe’me hizmet etmektir. 3’üncüsüyse çok masumane bir hayaldi ve gerçeğe dönüştü Aralık’ın 5’indeki Karabük maçında. Aşkın yine sarı-laci’ye paralel olan “D” halinden söz ediyorum sevgili okur. Yüreğimin genzine tribün tozu gitti gideli hep bu sevdayı paylaşabileceğim bir sarı-laci yürek dilemiştim Tanrı’dan. Kısmet Karabük maçınaymış.
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var”dan kopya çekerek, bir yüreğin sarısının, lacivert’iyle birleşince ortaya sarı-laci’nin en güzel tonunun çıkabileceğine tanıklık etmiştir Karabük maçı. Aynı zamanda, sıradağların ardında yaşayan fakat her maça firar eden sevgiliyle birlikte izlenen ilk maç olması bakımından anlamını katmerlemiştir 2-1’lik galibiyetimiz. Güç bela da olsa alınan bu galibiyeti anlatmaya yine klişe kelimeler seçmek durumundayım. 2-0’ın ardından rehavetin kucağına düşen takımımız, golü de ikinci yarının hemen başında yiyince yine ecel terleri döktürdü bizlere. Bereket, bu kez ecel terlerimi silen yalnızca Annem değildi, uzak diyarlardan gelen aşkın “D” halinin de eli yatkındı ecel teri silmeye.

Ertesi haftadaki Ankara deplasmanında güzel futbolumuzu ilk 45 dakikaya zincirlemiştik sanki. Yakaladıklarımızı atamayınca geriye yaslanıp, rakibi cesaretlendirdik. Akrep misali kendimizi sokmuş olduk bir başka tabirle. Ankara’da tespih çekmeyi öğrenen eski kaptanımız Ümit Özat çiğnediği sakızın falında öğrenmedi elbet bizi yeneceklerini. Yediğimiz 2’nci gol özetliyordu aslında maçı. Niang’ın uzatmadaki düzgün vuruşu, sadece kendi gol hanesine serum tedavisi uygulamıştı.

Devreyi mabette kapattığımız Sivasspor maçındaki kadro seçimi, Ankara’da yenilen ikinci gole direkt endeksliydi. Lugano dışarıdan görüldüğü gibi yabancı kontenjanına filan takılmamış, o acayip golün diyetini ödemekle meşguldü kadroya alınmayarak. Emre’nin ise yine kartı sararıp solmuştu, tribünde oturuşunun nedeni buydu. Evden 16.30 sularında çıkmama karşın, İstanbul trafiğinin pençesine düşerek maçın 41’inci dakikasında içeri girebildim. Dolayısıyla ilk 45 dakikada neler yaşandığından bihaberim. Tribündeki dostlardan ilk yarının özetini anlatmalarını istediğimde, kulağıma gelen ilk cümlenin; “Ağabey yine güme gitti iki penaltı, üstüne üstük Niang bir de sarı kart gördü iyi mi” olması nedense hiç şaşırtmadı beni. Formasını yeterince ıslatmayanlarca gitti gidiyor.com’a sipariş edilen 2 puanı, hatta belki de 3 puanı kurtarmak yine Alex’e düştü. Kullanılan frikik inanın nice 3 puanlara değerdi. Hakem daha frikik düdüğünü üflediğinde golün olacağını hissetmem şaşırttı yanımdakileri. Çünkü Alex epeydir atamıyordu frikikten gol.

1-0 kazandığımız Sivasspor maçını anlamlı kılan unsurlardan biri; sarı saçlı, lacivert yürekli kuzenimin damarlarına Saracoğlu büyüsünü enjekte etmem oldu şüphesiz. Evet, bu kuzenimin ilk maç deneyimiydi. İnanın kuzenim şimdi bir sonraki maçı iple çekiyor. Kolay değil, kanına Saracoğlu’nun o buram buram kokan çimleri işledi bir kere…

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..