- Kategori
- Gündelik Yaşam
O'nun sessiz cenneti

Bugün size O'nu anlatmak istiyorum ama en sade haliyle abartmadan yaşamının üstüne hiçbir şey katmadan olduğu gibi anlatabilir miyim bilmiyorum. O, Zeynep Anne bu dünyadaki milyarlarca insandan biri, yalnızca biri. Kürt mü Zaza mı Türk mü Laz mı Çerkez mi bilmiyorum, aslında kendisi de bilmiyor ne Kürtçe ne Zazaca ne Türkçe ne Lazca ne Çerkezce konuşuyor hiç bir dilde konuşmuyor, konuşamıyor çünkü dilsiz , doğuştan işitme engelli. O, kendi sessiz cennetinde yaşıyor altmış iki senedir.
Altmış iki senedir hiçbir şey işitmeden aynı gökyüzünü paylaşan aynı havayı bölüşen insanların birbirleriyle kavga ettiklerini, birbirlerini öldürdüklerini, birbirlerine ihanet ettiklerini, yalan söylediklerini duymadan yaşıyor, bilmiyor onların dilini. O, sadece ekip biçtiği yumuşak toprağın, diktiği yeşil ağaçların, ahırdan çıkmaya çalışan haylaz buzağıların, bacaklarına sürtünen tombul kedinin bir de çocukların dilini biliyor.
Yanına oturuyorum, elimi saçlarımı öpüyor; oğlumla oynuyor, sonra bize bahçesini gezdiriyor, ektiği domatesleri, salatalıkları biberleri, fasulyeleri gösteriyor, erik koparıyor, tümsekleri geçerken belimize sarılıyor ve sürekli elini sol tarafına koyarak kocaman gülümsüyor. Ne demek istediğini anlasak da kızı açıklıyor: "Sizi çok sevmiş "
Ben de onu seviyorum, Zeynep anneyi çok seviyorum belki çocuklarını kendi yaptığı tahta beşiklerde uyuturken bebeklerin parmaklarına bağladığı ipi kendi parmağına da bağlayarak uyandıklarını anladığı için, belki ikisi üniversitede okuyan saygılı anlayışlı dünya güzeli beş evlat yetiştirdiği, belki de gözlerindeki o eşsiz ışıltı için ama sanırım en çok kızının söylediği şu sözler yüzünden seviyorum Zeynep anneyi:
"Annem duymuyor ama çok akıllı bir kadın bizi yetişdirdi abim dershaneye filan gitmeden gıda mühendisliğini kazandı, serseri olabilirdi ama şimdi herkes onunla gurur duyuyor."
Kızın gözleri doluyor, benim gözlerim doluyor, Zeynep anne bize bakıyor, sanırım anlıyor.
O an fark ediyorum ki anlaşmak için insanların aynı dili konuşması gerekmiyor hatta konuşması bile gerekmiyor.
Bizi uğurlarken elini havaya kaldırıyor içinden hiçbir dine ait olmayan kimsenin bilmediği sessiz bir dua ediyor, eve giderken düşünüyorum ne kadar güzel insanlar var, sahiden ne kadar güzeller...Elleri buluttan saçları rüzgardan Zeynep anne de onlardan biri, yalnızca biri.
Ve ben onun işittiğine inanıyorum belki bizim işittiklerimizi değil ama karıncaların ayak seslerini, suyun ağacın dallarına yürüyüşünü, gökyüzünün şarkısını...Bizim hiçbir zaman duyamadıklarımızı...
Dönüp arkama bakıyorum hala kapıda duruyor ve ben içimden onun dokunduğu her şeyi güzelleştiren buluttan ellerini öpüyorum, öpüyorum, öpüyorum...