- Kategori
- Güncel
Obama'nın '' Yüzük Kardeşliği!...'' / ''Türkiye Defteri...''

Geçen 2009 yılında, ülkede ve gezegenimizde, dünyayı yönlendiren ve de yöneten, ABD'de ağırlıklı olarak konuşlanmış oligarşik yapının hesap hanesine neler yazıldığını, şimdilik tam olarak kestiremesek de, o yıl ülke hanesine siyaseten nelerin yazıldığı ve yazılmaya devam edeceğini kestirmek, daha da kolay görünüyor!... Ve zaten, ülkede her yönde siyaseten, hızla ayrımlaşmaya doğru giden bir yönlendirilmeye, bir şekilde devam ediliyor... Samsunda yapılan provakatif eylemler de bunun yakın bir göstergesi!...
2009 sonundaki Obama-Erdoğan görüşmesi (http://www.euractiv.com.tr/ab-ve-turkiye/article/erdogan-obama-gorusmesi-iran-ve-ermenistan-one-cikan-konular-oldu-008025), bizim için anlamlı geçmişti...
Nisan ayındaki bu görüşmelerde de Kafkaslar ve İran ön plana çıkmıştı. TRT Haber'e göre de; Ermenistan ve İran başta olmak üzere bir çok konunun ele alındığı görüşmede, Erdoğan, Obama’ya Türkiye’nin Kafkasya ve Ortadoğu’da barışın tesisi için yaptığı çalışmaları aktarmış ve görüşmede Dışişleri Bakanları Clinton ve Davutoğlu’nun Kafkasya bölgesiyle ilgili sürdürdükleri çalışmaların devamı için mutabakata varılmıştı...
Ben de, bir yıllık aradan sonra, blogun bir köşesinde kaybolup giden bir yazımı, gözden kaçıranlar ve okuyamayanlar için, siz sevgideğer okurlarıma bir kez daha anımsatmak istedim:
''Bizim de II.Büyük Savaş'ın bir alegorisi olarak düşündüğümüz ve ilginç bir sanat yapıtı olarak değerlendirdiğimiz ''Yüzüklerin Efendisi'' ne, Bülent Somay, 20.Kasım.1997 tarihli ''Cumhuriyet Kitap''ta, şöyle bir yorum getiriyordu:
...''Yüzüklerin Efendisi'nin teması ve üzerine kurulu olduğu ahlaki soru oldukça sadedir: Kötülüğe karşı savaşıyoruz ve elimizde bir silah var; bir yüzük: Hepsine hükmedecek bir yüzük: Hepsini o bulacak.
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak. Bu silahı kullanmalı mıyız? İyiler ve kötülerden, bir de bu ikisinin de kullanabileceği, nötr, yansız silahlardan mı oluşuyor dünya? Yoksa kullanılan silah, kullananın kimliğini de belirliyor mu? Güç, iktidar ("Güç Yüzüğü") iyilerin elinde iyi, kötülerin elinde de kötü sonuç mu verir? Yoksa o "Yüzük"ün kendisi de iradesi ve "yanı" olan, kendisini parmağına geçireni kaçınılmaz yollara yönelten bir fail midir?
Kuşkusuz Tolkien koca üç cildi "İktidar ahlak bozar" gibi liberal bir özlü sözü desteklemek için yazmamış. Tersine, roman karakterlerinin iktidarla ve ahlakla ilişkileri çok yönlü. Ne iktidar ahlakı tam olarak bozabiliyor, ne de ahlak iktidarı. Üç cilt boyunca iktidar ve ahlakın, bağlılık ve ihanetin, iyilik ve hırsın dur durak bilmez "karşılıklı oyununu" izliyoruz...''
Rahmetli Hoca ne güzel söylemiş şu sözü; ha bir dakika, bu malum hocaefendilerden biri değil yanlış anlaşılmasın, bedavaya boşuna gözlerden yaşlar süzülmesin; bu bizim hocamız, hepimizin hocası; Hoca Nasreddin, yani horlanmış Anadolu'nun, onun tarihsel zenginliklerinin, saffetli, temiz yürekli aklı, çelebisi, Nasreddin Hoca...
Çok şey demiş o yüzyıllarda bu ülke için, birde şunu söylemiş ki, bu modern zamanlarda , Angara'nın da kulak vermesi ve aymazların bir ders çıkartması için: ''Geçti Bor'un pazarı, sür eşşeğini Niğde'ye!...''
Dünya'da, olası bir III.Büyük Savaş'a doğru yol alınan süreçte; siyaseten uyuyan, geç kalan ya da savsaklatıp kasten geciken siyasi kimlik ve kişiliklere, basireti bağlanan ya da bağlatılanlara(!), bu modern zamanlarda belki imgesel bir şeyler çağrıştırabilir...
Çevre Mühendisleri Odası'ndan arkadaşların gönderdiği mesajın, bir parçası daha önceki siyaset yazıma yorum olarak düşerken bu ülkenin değerlerinden ''Bor'' mineralinin hüzünlü öyküsü, her nedense hoca Nasreddin'i çağrıştırdı işte!... O Bor ile bu Bor'un ülkesel ilişkisi dışında pek fazla bir yakınlığı olmasa da!...
Çevre Mühendisleri Odası; bizlere, yani batı toplumlarına kıyasla, İslam coğrafyasının beslenme ve eğitim düzeyi çok düşük insanlarına, Demokratlar iktidara gelirken, kurtarıcı ''Mehdi' misali pompalanan, (Alman Kayzeri II.Wilhelm'in müslüma n dostu postuna bürünmesi ve Sabahhaddin Eyyubi'nin mezarını ziyaret ve onarımı örneğinin 1938'lerdeki yeni figürü olarak bir zamanlar da Hitler müslüman oldu kelamının bu coğrafyada yaygınlaştırılması gibi!....), Doğu Halkları'nın olası (!) kurtarıcısı Barack Hussein Obama'nın yeni dönem Amerikan politikasını merakla beklerken, bizde çantasında neler getirdiğini merak etmemize çomak sokacak açıklamada bulunmuş galiba!...
Obama bizim Bor'u ve onu işleten ETİBANK' ı ucuz fiyata kapattıracakmış... 40 milyarlık kuruluş, kırk milyon dolara satılacakmış!... Bu süreç olabilir de olmayabilir de!... Belki o işler bu günlere kalmadan, gizli mütabakatlarla bu güzel ziyaret günlerinde gündeme dokunmadan, gerekli kişi ve kuruluşlar arasında daha önceki zamanlarda, prensipte çözümlenmiştir bile!... Gene de bilgi berekettir, aşağıdaki bilgileri paylaşalım:
Bu değerli Bor mineralinin elektrik ve elektronik alanında kullanımı, ucuz ve çok çok ekonomik çevre dostu bir yakıta dönüşmesi, otomotiv sektöründe Milenium Car ile Daimler- Chrysler gibi büyük Amerikan kuruluşunun da ortak stratejiler gerçekleştirmesine neden olmuş... Bu konularda alınan 600 patent de varmış... Yani, ''Büyük Şehir Çalışıyor!...''; yani, elin oğlu boş durmuyor!... Doğal ki gezegenimizi kirleten fosil yakıtlara kıyasla olağanüstü güzel bir şey ve akıllı ve namusluca değerlendirilirse, hem doğal çevreye büyük katkı sunacak hem de ülke ekonomisini düze çıkartabilecek güzel bir yeraltı zenginliğimiz; tıpkı Toryum gibi!...
Obama'ya Türkiye ile ilgili öneriler yapan Türk-Amerikan Stratejik Girişimi CSIS' ın, Türkiye'nin ABD için gerçekten neden önemli olduğunu açıklayan raporunun 10.maddesinde şu veciz cümle vardı: '' Türkiye, Avrupa enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesinde önemli bir konumdadır...'' Bu madde açılınca içinden, Mezopotamya, Hazar petrollerinin Akdeniz'den Batı'ya nakliyesi, Türkmen gazının Avrupa'ya ulaşımı dışında, sanki'' Türkiye'de işletilmeyen petrol ve yanısıra, mavialtın su(!), Bor ve Toryum gibi şeyler de çıkacakmış hissi uyandırıyor insanda!...
Boğaziçi Üniversitesi Fizik profesörlerinden Metin Arık, geçen yıl bir konuşmasında, gelecek zamanlarda kullanılacak, '' Hızlandırıcıya dayalı enerji üretme teknolojisi'' (!) kullanımında, Toryum' un başrol oyuncusu olduğunu önemle vurgulamış, bu süreç sonunda, ''Hem patlamayan hem de atom bombası yapılamayan bir enerji '' üretileceğini müjdelemişti!... Ve doğal olarak Türkiye'de büyük Toryum rezervleri olduğu için, bu işten karlı çıkacağımızı... (Doğal ki bu görüşe karşı görüş belirten Prof.Dr.Cengiz Yalçın gibi profesörler de var ve İspanya'daki gibi girişimcilerin tam bilinmez nedenle vazgeçtiği toryumlu nükleer santral projeleri!...) Ve doğal ki dünyayı yönetenler buna izin verirse!...
Müessif bir uçak kazasında hayatını kaybeden Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Engin Arık, büyük rezervlere sahip olduğumuz Toryum madeninin enerji alanında kullanılması için çalışmalar yapıyordu. "Deneysel Yüksek Enerji Fiziği" alanında Türkiye'nin en fazla deney yapan ve bilimsel makale yazan fizikçisi Arık, üniversitede yetiştirdiği yüksek lisans ve doktora öğrencilerini bu konuda çalışmalar yapması için yönlendiriyordu. Prof. Dr. Arık'ın en büyük ideali Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nde (CERN) İtalyan bir profesörün Toryum üzerine "Hızlandırıcı Sürümlü Sistem" çalışmasını Türkiye'de faaliyete geçirmekti. Bu çalışmanın etkinleşmesi için 25-30 yıl gibi bir zamana ihtiyaç vardı.(!) Prof.Dr. Engin Arık, ''Hızlandırıcı Sürümlü Sistem'' le Toryum ya da benzeri bu tür ağır elementlerin kullanılarak enerjiye dönüştürülmesi çalışmasını 6-7 yıl lönce Türkiye'de ortaya atmıştı!... O zaman, Türkiye Fizik Derneği 2. Başkanı olan Prof. Dr.Engin Arık, Toryumun geleceğin stratejik hammaddesi olduğunu açıklamıştı. Arık, Toryum atıklarının Uranyum'un aksine temiz ve zararsız olduğunu belirtmiş, o zamanlar şu değerlendirmeyi yapmıştı:
"Eğer biz Toryum'la elektrik enerjisi üretebilme olanağına kavuşursak, bu trilyonlarca varil petrole eşdeğer bir enerji kaynağı olacak demektir."(!!!)...
Günümüzde, I.Büyük Savaş'la başlayan, dünya enerji kaynaklarının paylaşım stratejilerinin, günümüzde de bizim coğrafyamızı bu denli dünyayı yöneten finans-oligarşi tarfından birinci derecede uygulama alanlarından biri olması, ister istemez , ''Yenilebilir su '' kaynaklarımızda, gizlenen petrolümüzde ve Bor'da olduğu gibi Toryumda'da ülkenin ve gelecek kuşaklarımızın yaşamsal çıkarlarını her türlü çıkarın üstünde gören yurtsever objektiflerimizi bu konunun üstüne çevirme gereğini bize zorluyor!... Hele son evlere ve işbirlikçilere şenlik, ''Maden Yasası'' nı hatırlayınca, insan gene çileden çıkıyor...
Obama'nın çantasında bire bir bu sözü edilen şeyler yukarıda vurguladığım olasılıklar içinde çıkmasa da, çıkacak olası popülist söylemlerin yanı sıra, Mezopotamya'nın dışında, İran, Hazar'ın doğusu ve Afgan bozkırlarında da bize olan gereksinim, bu enerji sorunlarının yanında hep ön planda olacak!...
Bizi merkezde tutan, olası yeni sınırlar, yeni siyasi birlikler dünyayı yönetenlerin gündeminde olsa da, Türkiye'nin , Türkiye Cumhuriyeti olarak kaldıramayacağı, geleceğini tehlikeye atacağı salt bölgesel liderlik ütopyalarına takılıp, orada kalması; kısa vadede bu coğrafyaya çok zarar verecek tehlikeli bir hayal olmaya da devam edecek...''
17. nisan.2010 / Tarabya,