- Kategori
- Öğretmenler Günü
Öğretmenler Günü
Başöğretmen
Ulusumuzun çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarılmasını amaçlayan Atatürk, 24 Kasım 1928 günü başöğretmenliği kabullenerek eğitim ve öğretime verdiği önemi kanıtlamıştı.
Eğitim ve öğretim seferberliği, "köy Enstitüleri"ile taçlandırılıp yurdumuzun en ücra köşelerine kadar ulaştırılmasına rağmen (Ata'nın ölümünden sonra) karanlık güçlerin hışmına uğrayarak heyecanını yitirmiştir. Günümüze değin defalarca değiştirilip, yaz-boz tahtasına çevrilen sistem bir türlü ülke gerçekleri ile örtüşememiştir. Bunun ardından gelen dersanecilik vurgunu ise sistemi iflasın eşiğine dayamıştır.
Az sayıdaki ünüversite kontenjanlarında kendine yer bulmak için her türlü insanî ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalan gençlik, yarış atı gibi koşturuldu ve koşturulmaktadır. Amaç, öğrenmenin ötesinde, ne pahasına olursa olsun sadece sınavı kazanmak olunca, geçici dolduruşlardan öte bir yarar sağlanamamıyor. Öğrencilerimiz ayakları ile kendi okullarına giderken, beyinleri ile dersanelere tutsak olmaktan kurtulamıyorlar. Gençlik ve cocukluklarını yaşamadan olgunlaşmak zorunda olan bu kardeşlerimden kendi payıma düşenin de ötesinde"özür dilerim". Onlara gerekli olanakları sağlayamadık.
Şu yukarıda değindiklerim, okyanustan bir kaşık su... Durum böyle iken, hadi bu defa da güzel günümüzün hatırına bardağın dolu tarafına bakayım:
Şu anda yurdumun yolsuz, okulsuz ücra köşelerinde "bizi de kim anar, kim sorar" diye kederlenen kardeşlerime sesleniyorum: Hiç tasanız olmasın, tek başıma da olsam yüreğimle ve duygularımla yanınızdayım. O eziyetleri çekenlerin ne ilkisiniz ne de sonuncusu olacaksınız, bu süreç devam edecek gibi görünüyor.
1961 yılında Karlıova'dan Kızılçubuk köyüne( 6 saat) yürüyerek giderken, yolda,"beni kimbilir nasıl karşılayacaklar" diye hayal kuruyordum. Köye girdiğimde kimse oralı olmamıştı. Okulu aradım, temelleri yeni atılmıştı. Bir ahırı temizleyerek Okul oluşturduk. Dersleri dere kenarlarında kayaların üstünde oturarak sürdürüyordum. Bir hafta sonu Karlıova'ya gittim. Arkadaşlarla bir kahvehanede oturuyorduk. İlköğretim Müdürü de vardı. Söz döndü dolaştı, müdür bana dönerek dedi ki: "Meselâ siz Kızılçubuk müdürü, okulunuzda makamımızda olmalıydınız." Cevabını şöyle verdim." Müdür bey, hangi makamdan bahsediyorsunuz? Benim makamım dere kenarları, gündüz öğlene kadar kırağı tutuyor"
O köyde 62 öğrencim vardı. Başlangıçta hiç biri Türkçe bilmiyordu. Yıl sonunda hepsi Türkçe' yi öğrendi ve yarıdan fazlası da okuma- yazmayı öğrenerek sınıfını geçmişti.
Başta ülkemizin doğusunda zor koşullarda çalışanlar olmak üzere tüm öğretmenlerimizin gösterişten, reklamdan uzak özveriye dayanan hizmetleri vardır. Öğretmenlik yapmayanların bunları kavrayabilmesi biraz zordur. Van depreminden sonra"döneceğiz, çocuklarımız bizi bekliyor" diyen öğretmen kardeşlerimin içtenliğinden şüphelenmek büyük gaflet olur. Hizmet tutkusu, vefa duygusunun biricik kaynağı size umutla bakan o yavruların gözlerinin içindedir. Hangi yürek bu beklentilere kayıtsız kalabilirdi?
Bu öğretmenler gününü de davul zurna ile kutlamak nasip olmasa da, görev ve sorumluluklarımızın hatırlanmasına katkı sağladığına inanıyorum. Bu inançla tüm öğretmenlerimize minnet duygularımla esenlikler dilerim.
GÖREVİNİN KUTSALLIĞINI, SINIRSIZ HİZMET, ÖZVERİ VE BİLDİĞİ DOĞRULARI ÖĞRETMEKLE TAÇLANDIRAN ÖĞRETMENLERİNİ ONURLANDIRMAYAN HER MİLLET, "NAL" TOPLAMAYA MAHKUMDUR. Süleyman Çete