Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

07 Kasım '09

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Okuyucu

Bazen kişiler mevsimleri kendi derinliklerinde zamansız yaşar. Mevsim yazken kışı, kışken yazı yaşar insan...

Hiçbir mevsimi, hiçbir zaman yaşamayacak kimselerde vardır. Onlarda yaşanan belki de keşfedilmemiş beşinci mevsimdir.

Beşinci mevsim tanrısal bir örgümü dür?

Veya tanrının, kadersizliğini kader olarak önceden hazırlayıp, kendi seçtiği insanların önüne hiç fark ettirmeden binlerce gün sonra seriverdiği bir boyutun gün yüzüne çıkması mıdır?

Ya da, kişilerin yaşamadan yaşadığını sanmasının üzerine örtü olan, yaşanmışlık kılıfının karanlığında kalmış görünmeyen yaşanmamışlık boyutunun değişmiş bir görüntüsü müdür?

Her an ertelenen, ileriye dönük plansızlığın kör ışığında, üçüncü dönem hayatın ışıklarının tamamen sönüvermesi midir?

Bütün bunların sonucu, hastalık ve yalnızlığın yaşlılıkla birlikte ilmek ilmek örüldüğü, özellikle yaşamın son yıllarında sıklaşarak kendini gösteren, gizliden gizliye pusuda bekleyip duran cellâdın, kişiye daha da erken yakınlaşması mıdır?

Kaderi de denilebilir mi kişilerin yıllarca süren yalnızlığıyla birlikte hastalıklarla kol kola yaşamı? Üstelik ölmek isteyip de ölememenin özlemini yudumlayarak...

Gelecek olan cellâdın bir an önce gelivermesini bekleyip durarak...

Kimseli olduğun halde, kimsesiz kalarak. Vs.

Bütün bunlar kişiye özel kendince sebep sayılabilir mi?

***

Okuyucu, konuşmacı veya dinleyici, yıllardır sadece başkalarının yalnızlığını kendisiyle paylaşıp, Onların son anlarını mutlu ve kimseli olarak geçirmelerini sağlamak amacıyla uğraş verir durur kendince.

Üstelik hiçbir çıkar gözetmeksizin...

Tek amacı; yalnız ve kimsesiz kişilere kendince huzur ve mutluluk dağıtmak…

Tanıdığı veya tanımadığı kişilerin zamanından önce tanıştığı yaşamlarının son uç noktasındaki yalnızlıklarını az da olsa onlarla paylaşmayı yıllardır amaç edinmiş.

Kendine özel bu düşüncesini de yıllardır sürdürür gider. Bundan mutluluk da duyar ayrıca.

Onların yalnızlıklarına az da olsa ses olabilmenin keyfiyle huzur katar kendi dünyasına. Onlara kitap ve günlük gazeteleri okur, sohbet eder, günün getirdiği olaylar hakkında fikir alış verişinde bulunur. Dertlerini ve sorunlarını dinler. Geçmiş yaşamlarını ve pişmanlıkların dinler, onlara örtü olmaya çalışır. Vs.

***Mim Kemal amca kendisi de farkında olmadan okuyucuya huzur veren, okuyucunun kendisini dinlemekten huzur bulduğu bir kişi. Saniye teyze de öyle.

Okuyucu, haftanın belirli günleri bir gün Mim Kemal amcada, bir gün Saniye teyzede. Sonra tekrar yine Mim Kemal amcadaydı, devamlı. Konuşma, okuma, sohbet ve dinleme sırasıyla.

Bir yıldır bu böyle bıkmadan, usanmadan haftada üç-dört gün devam etti durdu.

‘’ <ı>Mim Kemal amca yaşamın son ucuna vardı varacakmış sanki. Kendisi bunun da farkındaymış. Devamlı sorup duran, hep sonraya bıraktığı ve devamlı ihmal ettiği yarınlar güvencesinin kahreden pişmanlıkları içerisindeymiş. Fazlada zamanı yok sayılırmış artık. Bazen boğucu olan, bazen olmayan, okuyucuyu sıkmayan dinleme arzusu ve sohbetleriyle de mutluluk yayan, bu yaşına rağmen bilinci yerinde saygın bir kişilik sahibiymiş. Hatta yazmaya da yönelmiş bir zamanlar. Yazmışta. Ama yayınlatamamış. Derinliği olan bir kişi. Yürüme ve görme zorluğu kendini alt etmeye çalışıyormuş yıllardır. Bir zamanlar tek başına kalabileceğinin hayalini bile zor karşılayan, kendince hep keyifli sandığı hayatının görünmeyen gerçekleriyle karşı karşıyaymış şimdi. En büyük kızgınlığı babasına ve annesineymiş. Onlar ektiklerini biçtiler onun için ben hiç ekmedim, daha doğrusu ekmeden korktum diye söz edermiş arada bir ailesinden. Ahenksiz bir aile ortamının görünmeyen dehlizlerinde yok olup gitmiş. Sorumluluktan korkmuş ve hiç evlenmemiş. Şimdi hiç özleyeni yok. Arayanı da. Özlediği kimse de yok. Sadece özlemeyi özlüyormuş…’’

Mim Kemal amca kenar bir muhitte, mütevazı emekli maaşıyla ve mütevazı bir evde unutulmuş kalmış. Yıllardır bir sese hasret ve yapayalnız. ‘’Yalnızlık insanı sağır ediyor, insan kendi sesini bile tanıyamaz oluyor, ’’ der dururmuş devamlı.

Okuyucu on gün ara verdiği ziyaretinden sonra tekrar uğradığında bulamadı Kemal amcayı...

Bütün herkes okuyucuyu akrabası sanmış. Arayıp bulamamışlar kendisini. Üç gün görünmeyince komsuları merak edip kapıyı zorlamışlar. Mim Kemal amcayı daracık koridorda yere düşmüş vaziyette bulmuşlar. Belediye kimsesizler mezarlığına kaldırmış...


Okuyucu Kemal amcanın evinden ayrılırken: ‘’Yaşamın ekili zamanlarında hiçbir şey ekmemenin bir haykırışımıydı yalnızlık’’ diye düşündü durdu kendince. Biraz etrafına bakındı. Kemal amcanın komşuları da baktı ona.

Biraz hüzün, biraz huzur karışımı bir mutlulukla Saniye teyzeye doğru yürüdü.

Yaşlılık ölümden beter

Kim bilir şu yaşlının çilesini

Hasta yatağında neden bekler

Yaşamın son nefesini

:::

Saniye teyze bir başka yalnızlıkla iç içe.

‘’ İki oğul sahibi olduğunu söyler dururmuş devamlı. Ama yıllardır ne arayanı varmış, ne de soranı. Yüzündeki nur’u bedenindeki hastalıklar yok edememiş bu güne kadar. Oğullarını yıllardır görmüyormuş, ama hep yarın görecek gibi düşünüyormuş. Yurt dışındaymışlar yıllardır. Kocasından kalan iki evi de oğulları vaktiyle kandırıp elinden almışlar ve kaybolmuşlar. Zor da olsa kendince kendi işini görebiliyormuş. En büyük pişmanlığı, satacak hiçbir şeyinin olmaması. İnsan yaşlanınca para daha çok gerekiyor ‘’ der dururmuş hep.

Bu gün yine aynı cümleleri farkında olmadan defalarca sarf etmiş saniye teyze, okuyucuya : ‘’ Yaşlanınca para çok gerekiyor, insanın satacak bir şeyleri olması gerekir…’’ diye.


''Hayata Yön Veren Denemeler'den'' S/G























 
Toplam blog
: 31
: 544
Kayıt tarihi
: 01.05.09
 
 

29.05.1949 Uşak doğumluyum. Lise dahil eğitimimi uşakta tamamladım. Yıldız üniversitesi inşaat bölüm..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara