Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Nisan '14

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Olayları kendinize nasıl çekersiniz?

Olayları kendinize nasıl çekersiniz?
 

occultview.com


Daha önce yazmış olduğum bir bloğumda da söz etmiştim,  yine aynı örneği vererek yazıma başlamak istiyorum.

İstanbul’da kendi aracımla Avrupa’dan Asya tarafına çok nadir geçerim.  Oradaki yollar da bana çok karışık gelir. Bir tarihte Erenköy’de ışıklara doğru yanaşırken, önümdeki  araç ışıklardan tam geçmek üzereyken sarı ışık yandı. O aracın devam edeceğini düşünerek, ben de geçerim diye düşündüm ancak araç ani fren yapınca, hafifçe öndeki araca çarpmıştım. O olayla küçük bir maddi hasar oluşmuştu.  O olaydan bir yıl sonra yine aynı ışıklardan geçmem gerekiyordu. Bu sefer daha dikkatliydim ama o an aynı yerde yaptığım  kaza  aklıma geldi.  Trafik ışıklarına yaklaşırken kırmızı ışık yandı ve ben de durdum. Durmamla birlikte arkadan küt diye bir ses geldi. Tam arkamdaki araç bu defa benim aracıma çarpmıştı. Bu kadar tesadüf nasıl oluyordu. Belli ki o anki düşüncelerimle o kazayı ben çağırmıştım.

Şu sıralarda “Evrenden torpilim var” adlı bir kitap okuyorum. Kitabın yazarı Aykut Oğut. Kitap Ekim 2013 tarihi itibariyle 172. Baskısını yapmış.

"Evrenden torpilim var" kitabının yazarı Aykut Oğut aslında bir sinema, tiyatro oyuncusu ve seslendirme sanatçısı. 1996 Yılında mesleğini yapmak üzere 'Dil bilmeden' Amerika'ya yerleşecek kadar da dik kafalı olduğunu söylüyor.  Hocaları Darel Rutherford ve Mike Dooley’in etkisinde kalarak bu kitabı yazdığını anlatıyor. Şu an hem Los Angeles hem İstanbul'da yaşayan Aykut, bir yandan oyunculuğa devam etmekte bir yandan bire bir ve Esra Banguoğlu Oğut ile grup hayat koçluğu workshopları yapmaktadır. Yazdığı kitap ise oldukça eğlenceli bir dille yazılmış ve bir o kadar da düşündürücü. Şimdi kitabından bazı bölümler paylaşmak istiyorum.

Yaşadığımız her an, sokakta, evde, arabada, iş yerinde; yürüyen, konuşan sohbet eden, çalışan, ENERJİ YAYAN vericiler olduğumuzu düşünün.  Yaydığınız enerji, gün içinde tamamen sabit kalabilir, değişebilir, yüksek (Pozitif) ya da alçak (Negatif) frekanslardan yayın yapabilir. Bu enerjinin nasıl bir frekanstan yayın yaptığına karar veren, tamamen sizsiniz. Dış etkenler sizin yaptığınız yayının frekansını değiştirebilirmiş gibi görünse bile, aslında “yayının frekansını” değiştiren sizsiniz. EVRENDE hiçbir şey, SİZİN FREKANSINIZI DEĞİŞTİRME GÜCÜNE SAHİP DEĞİLDİR-SİZDEN BAŞKA HİÇ BİR ŞEY.

Bizim enerjiden yapılmış olmamız ve yaydığımız enerji  neden bu kadar önemli? Çünkü enerji yayan varlıklar olarak aslında bir MIKNATIS gibi çalışıyoruz. Sakın şaşırmayın elektromıknatısın ne olduğunu sanıyordunuz?  Yayın yaptığınız frekansa UYGUN frekanslarda yayın yapan  her insanı, her olayı, her ortamı mıknatıs gibi çekiyorsunuz.

Hani bazen, etrafınızdaki bazı insanlar için “Başının üzerinde kara bulutlar dolaşıyor,” dersiniz ya, işte onlar sürekli düşük frekanstan (Negatif) yayın yapıyorlar ve yaptıkları yayına uygun seyirci kitlesini, olayları anında çekiyorlar.  

Enerjinin nereden yayın yaptığını fark edebilmek için, oranıza buranıza elektronik aletler takmaya ya da okunmuş üflenmiş bazı takılara hiç ihtiyacınız yok.

Enerjinin bizim anlayabileceğimiz bir hale çevrilmesi, zaten yaradılıştan var olan bir şey. Adına DUYGU diyoruz. Hissettiğiniz bütün duygular, enerjinizin elle tutulabilir hale dönüşmesinden başka bir şey değil. Pozitif duygularla istediklerimizi, negatif duygularla ise istemediklerimizi çekiyoruz.

Kitap ilerleyen bölümlerde negatif düşüncelerde nasıl kurtulacağımızı anlatıyor. Okuyanlar tarafından da olumlu eleştiriler alan bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

Şimdi bu kitaba bir nokta koyalım ve bu konuda blog sitemiz içerisinde gözlemlediğim bazı örnekleri sizinle paylaşayım.

Şu sıralarda çok sık yazamayan Asi Güvercin rumuzuyla yazan Ali Haydar adlı bir kardeşimiz var. Geçmişte yazdığı konuların yarısından fazlası bilgisayarının arızasıyla ilgiliydi. Blog kategorisinde hep bilgisayarından şikayet ederdi. Birkaç bilgisayar değiştirmesine rağmen şikayetleri hiç bitmiyordu. Çünkü o konuları yaza yaza devamlı düşüncelerini bilgisayar arızasına odaklanmıştı. Bilinçaltı ona, şu bilgisayar bozulsa da ben bu konuda bir yazı yazsam diye komutlar gönderiyordu. İnanıyorum ki, bir internet kafeye gidip, siteye girmeye kalksa o bilgisayar onun elinde bozulacaktı. Düşünceleriyle bu olayları devamlı kendisine çekiyordu.

Şimdi iki örnek daha vereceğim. Bu sitede özellikle, ölüm, kaza ve hastalıkları yazan iki saygın blog yazarı arkadaşımız var. Bütün ölüm, kaza ve felaket haberlerini bu iki yazarımızdan okuyorum. Aslında bu konular hakkında bilgi vermek kötü bir şey değil, ancak kendileri bu konulara o kadar çok odaklanıyorlar ki, bu tip olayları  kendi yaşamlarına çekmeye başlıyorlar. Bilinçaltları bir kaza haberi olsa da yazsam diye onları teşvik ediyor. Batan gemi, düşen uçak, bir yakınının ölümü, bir yakınının yaptığı kaza onların gündem maddeleri oluyor.  Ne yazık ki, bunları yaza yaza, kendi yaşamlarında da kendilerini bu olayların içinde buluyorlar.  Onun için yukarıda söz ettiğim kitabı bu iki değerli yazarımızın okumasını tavsiye ediyorum.

Sündüs Akkaya ve Nahide Çelebi hocama bu vesileyle geçmiş olsun diyor, saygılarımı sunuyorum.

 

 

 
Toplam blog
: 974
: 3444
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

2017 Basın özgürlük endeksine göre 180 ülkeden 155. sırada olan ülkemizde yemek tarifleri  ve tel..