Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '11

 
Kategori
Siyaset
 

Öldürülmekten korkan Sebahat Tuncel'e: Hani "Kürt Yazı" olacaktı?

Öldürülmekten korkan Sebahat Tuncel'e: Hani "Kürt Yazı" olacaktı?
 

Daha çok taze olsa da, yine de hatırlatmakta yarar vardır...

Arap Baharı Tunus'ta başlamış,  Mısır ve Yemen'e sıçramıştı... Tunus ve Mısır'da yönetimler değişmişti...

Arap Baharı Türkiye'de tartışılırken bazıları, Kürt sorununu ima ederek, bunun Türkiye'yi de etkileyebileceğini söylüyorlardı.

Oysa arada hiçbir benzerlik yoktu; Arap Baharı demokrasi ayaklanmasıydı, Türkiye'de ise zaten demokrasi vardı... İlginç bir tesadüf Arap Baharıyla araplar seçim sandıklarına kavuşmak isterlerken Türkiye'de zaten birkaç ay sonra seçim sandıkları halkın önüne konulacaktı.

Aslında bu imanın altında yatan Kürt halkının topyekün bir isyan etme beklentisiydi. İsyanın amacı noktasında hiçbir benzerlik olmasa da tek ortak nokta buydu...

Dervişin zikri neyse fikri de odur misali bazılarının hayalinde yatan, olmasını yürekten istedikleri bir Kürt isyanıydı.

Kürtler isyan edecekler, bir Kürt-Türk çatışması çıkacak, Türkiye'de kan gövdeyi götürecek, sonunda uluslararası toplum duruma el koyacak ve ayrı bir Kürt devleti kurulacaktı!

PKK'nın 27 yıldır terörle başaramadığını Arap Baharı başaracaktı.

Bu tartışmalar yaşanırken bir taraftan da Türkiye 12 Hazıran 2011 tarihinde yapılacak olan genel seçimlere hazırlanıyordu.

Abdullah Öcalan da seçimden sonrası için belirli tarihler veriyor ve o tarihe kadar bekleyeceğini söyleyerek, sözüm ona aba altından sopa gösteriyordu. Yani koca Türkiye Cumhuriyeti devletine şantaj yapmaya kalkışıyordu...

Açıktan söylemese de onun da ima ettiği Arap Baharı'ydı...

İşte böyle bir ortamda, 12 Hazıran seçimlerinden hemen sonra Sebahat Tuncel New York Times gazetesi için "Arap Baharı, Kürt Yazı" başlıklı bir makale yazdı.

Bu başlık hiçbir tevile hacet bırakmaksızın her şeyi açıklamaktaydı.

Birilerinin ima ile söylemeye çalıştıklarını Sebahat Tuncel açıkça söylemişti.

Ona göre bu yaz Araplar gibi Kürtler de ayaklanacaklardı!

Her zaman yaptıkları gibi çocukları, başta İstanbul olmak üzere, sokaklara döktüler, onlara arabaları yaktırdılar, dolu otobüslere molotof kokteyleri attırdılar, dükkanların vitrinlerini kırıp döktürdüler...

Bu çocuklar görüntülenirken kameralara hep Sebahat Tuncel görüntüsü takıldı. Bu sokak çapulcularının sevk ve idaresinden sorumlu bir komutan gibiydi. Görevli polislerin karşısına da milletvekili sıfatıyla dikilen hep o oldu...

Ama ona göre kendisi barışı istiyordu, Türkiye'de ilk defa Kürt açılımı yapan, şimdi ise bu kapsamda anayasa hazırlığı içinde olan Başbakan ise savaşı istiyordu...

Kendisi dünyalar güzeli bir "barış güvercini", Başbakan ise doyumsuz kan içici bir "vampir"!

Ne yazık ki bazı liberal aydınlarımız da bu barış sözlerine inanarak aynı söylemde bulunuyorlar!

Bu sırada PKK da saldırılarına hız vermişti. Asker ve polislere mayınlı tuzaklar, silahlı saldırılar birbirini izliyordu. 14 Temmuz 2011'de Silvan'da kurulan pusu sonucu 13 asker şehit edilmişti. 20 Eylül 2011'de ise Ankara Kızılay'da bir otomobil içerisinde patlatılan bomba sonucu 3 kişi ölmüş ve 34 kişi de yaralanmıştı.

Son olarak da Çukurca'da 250 kişilik PKK grubunun 8 hedefe birden aynı anda düzenledikleri geniş çaplı bir saldırıyla 25 asker şehit edilmişti.

Amaçlanan Türkleri galeyana getirerek Kürtlere saldırtmak ve bir Türk-Kürt çatışması çıkartmaktı!

Toplumda büyük bir infial yaşanmasına rağmen istenen olmadı...

Yaz geldi geçti... Sebahat Tuncel'in hevesi kursağında kaldı...

Bir türlü Kürt Yazı gerçekleşmedi...

Bunca büyük tahriklere, kışkırtmalara rağmen, Türk halkı da Kürt halkı da sağduyulu davrandı, oyunlara, tuzaklara gelmedi...

Çukurca saldırısından sonra TSK'nın düzenlediği geniş çaplı operasyonlarda PKK'ya büyük kayıplar verdirildi, yurt içinde ve dışında PKK sığınakları tahrip edildi.

Şırnak'ta bir ilk yaşandı; halk, gösteri yapan PKK'lıların peşlerine düştü.

Yine bir ilk olarak, öldürülen bir teröristin ailesi evlerine ve mezarlığa Türk bayrağı astı.

Yapılan operasyonlarda PKK'nın şehir yapılanması olan KCK mensupları da gözaltına alındılar ve tutuklandılar.

PKK'nın vahşi katliamlarında sesini çıkarmayan Sebahat Tuncel hep terörist cenazelerinde boy gösterdi.

Kartepe feribotunu kaçıran teröristin cenazesini de almaya giden oydu.

Teröristleri otomobiliyle kaçırdığını da gazeteler yazdı.

Kürt Yazı demek binlerce kişinin ölmesi, Türkiye'nin bir kan gölüne dönmesi demekti.

Sebahat Tuncel Başbakan'ın son açıklamalarından ölüm korkusuna kapıldığına göre;

Demek ki o, binlerce kişinin ölümünden kendisini vareste tutuyordu...

Yani 27 yıldır olduğu gibi bu defa kısa sürede binlerce kişi ölecek, ama o yaşayacaktı. Yaşamakla da kalmayacak, akan kanların sayesinde milletvekilliğinin yanı sıra, bakan, başbakan, hatta devlet başkanı olabilecekti!

Bu ülkenin yazını da kışını da Türk ve Kürt halkları ortak olarak yaşarlar... Bin yıldır böyle... Çünkü onların bayramları da, yasları da, düğünleri de, türküleri de, halayları da birdir.

Çok merak ediyorum: Sebahat Tuncel bunu ne zaman öğrenecek? Bunu öğrenmesi için ne kadar daha kan dökülecek? Doğuda ve Batı'da analar daha ne zamana kadar ağlayacaklar?

Rüyasında bile kanla mutlu olmanın nasıl bir kişilik olduğunu düşünemiyorum.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..