Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ocak '20

 
Kategori
Öykü
 

Olmasaydı Böyle...

İstanbul’dan hareket eden, şehirler arası bir otobüsün ön koltuğunda oturuyordu Hasan. Anadolu'nun küçük ve şirin bir iline doğru yol alıyorlardı. Hava yağmurlu, gece alabildiğine karanlıktı. Zaman zaman çakan şimşekler aydınlatıyordu geceyi. Her şimşek çakışında, Hasan'ın yüreğine bir sızı düşüyor, dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun damlaları da sanki onun gözlerine doluşuyordu.
 
Bir ara kendi kendine konuşmaya başladı Hasan. Olmaz diyordu, olamaz! Ben nasıl saklayabilirim böyle bir durumu, nasıl? Derken, hostesin sesiyle kendine geldi. “Beyefendi bir sıkıntınız mı var?” diye sorunca, “Yok bir şey, teşekkür ederim.” diyerek sustu ve düşüncelerine daldı yeniden.
 
Oysa nasıl da güzel duygularla gelmişti bu koca kente. Aynı güzel duygular içerisinde dönebileceğini umarken, Saliha'nın kendisiyle paylaştığı çok özel bilgi nedeniyle, şu anda içerisinde bulunduğu bu durum hiç adil değildi.
 
İki gün önce gelmişti İstanbul'a. Merhum abisinin eşi olan Saliha anneyi görmeye. Saliha, abisiyle evlendiğinde henüz kendisi 10 yaşındaydı. Çok kısa zaman sonra annesini kaybetmişti. Saliha o günden sonra Hasan'ı da kendi evladı yerine koyup ona annelik yapmış, büyütmüştü. O nedenle yenge değil de anne demeyi daha uygun buluyordu Hasan.
 
Zaman içerisinde Hasan büyümüş, okulunu bitirmiş, askerliğini yapmış, işe başlamış ve evlenmişti de. Bu dönemlerinde hep Saliha'nın desteğini görmüştü. Oysa şimdi Saliha'nın desteğe ihtiyacı vardı, hem de çok.
 
Saliha da eşini erken kaybetmişti. Evliliklerinin en güzel armağanı olan kızı ve oğlunu zorluklarla büyütmüş ve evlendirmişti. Kızı ve oğlu İstanbul’da yaşıyorlardı. Saliha ise kocasından kalan, Anadolu'daki o küçük ildeki, küçük evinde. 
 
Hayatın zorlukları, zaman içerisinde, sağlığı üzerinde ciddi tahribat yapmaya başlamıştı Saliha'nın. Bitmeyen koşuşturmalar arasında hep ihmal ettiği sağlığı, sonunda dikkatini çekmeye başlamıştı. 
 
Bu arada çocukları annelerine orada tek başına yaşamasının doğru olmadığını, o küçük evi satıp İstanbul'a yanlarına gelmesini söylüyorlardı. Önceleri direndi ama sonunda dayanamadı evlatlarının ısrarına ve evini satıp İstanbul'a, çocuklarının yanına taşındı. Bir süre birinde, bir süre de diğerinde kalıyordu.
 
İlk yıllar sorunsuz geçse de ilerleyen zamanlarda, hastalığının ilerlemesiyle birlikte sorunlar yaşamaya başladı. Önceleri onlara ev işlerinde ve torunlarının bakımında yardımcı olsa da artık fazla bir yardımı olamıyordu. Kendini güçsüz ve işe yaramaz hissetmeye başlamıştı. Bir gün doktorlar diyalize bağlanması gerektiğini söylediklerinde dünya başına yıkılmıştı sanki. Kaç yıl geçti böyle saymamıştı ama sanki dokuz yıl kadar olmuştu. Haftanın dört günü diyalize bağlanıyordu. Sonrasında yorgunluklar, halsizlikler...
 
Son zamanlarda dikkatinden kaçmayan başka olaylar da yaşanıyordu evde. Hangi evladının evinde olursa olsun, değişmeyen tek şey, çocuklarıyla eşlerinin kendisi yüzünden tartışmalarıydı. Dayanılır gibi değildi. Hastalıktan öte, kendisini daha çok mutsuz hissetmesine sebep aslında bu bitmek bilmeyen kavgalardı. Çocuklarının mutsuzluğunu görmek ise acısını daha da katlıyordu.
 
Buna bir son vermesi gerektiğini düşündü Saliha, kararlıydı. Diyaliz merkezine gitmeyecek ve tedavisini sonlandıracaktı. Bu kararıyla ölüm fermanını imzaladığının da farkındaydı ama bunu kimseye söylemeyecekti. Zaten son zamanlarda akşam olup eve geldiklerinde soran da olmuyordu diyalize gittin mi, nasılsın diye. O da sessizliğe sığınıp saklayacaktı sırrını, en sevdiklerinden bile.
 
Hasan gelmeden iki gün önce bu kararı almış ve uygulamaya koymuştu Saliha. Hasan gelince de bu ölümcül kararını yalnızca Hasan'a açtı, kimseye söylememesi konusunda yeminler ettirerek. Çok yalvardı Hasan kararından döndürmek için, çok çırpındı ama o “Artık gitmem gerek.” dedi de başka laf etmedi. Evlatlarının ve eşlerinin kendisi yüzünden birbirini kırmalarına tahammülü kalmamıştı daha fazla.
 
Hasan'ın yanında kaldığı iki gün boyunca geçmişten, güzel günlerinden bahsedip durdu Saliha özlemle. Ayrılık vakti geldiğinde ise sıkı sıkıya sarılıp “Benden selam söyle herkese.” diyerek uğurladı Hasan'ı, yüreğine bıraktığı taşıyamayacağı kadar ağır bir yükle.
 
Hasan kan çanağı gözlerini açtığında otobüs çoktan yanaşmıştı otogardaki indirme noktasına. Yavaşça inip, valizini aldı ve evinin yolunu tuttu. Ağlamaklı hali eşinin dikkatini çekince daha fazla dayanamadı ve hıçkırıklar arasında olanı eşine açıkladı. Eşi, “Böyle bir durumu saklamak doğru değil, hemen çocukları arayıp söylemelisin.” dedi. Saat hayli ilerlediğinden sabah arama kararıyla yattılar.
 
Uyandıklarında Hasan eşinden aldığı güçle telefona sarıldı. Yeğeninin telefonunun numarasını tuşladı ancak meşgule atıldı telefon. Müsait olduklarında nasılsa ararlar diye düşündü Hasan. Kısa zaman sonra bu yükten kurtulacağı için de bir rahatlama hissetti.
 
Bu arada  kahvaltılarını yaparlarken eşine “İyi ki varsın. Sen olmasan ben ne yaparım. Sen bana iyi geliyorsun.” dedi Hasan.
 
Aradan bir saat kadar zaman geçmişti. Hasan'ın telefonu çaldı. Arayan Saliha'nın kızıydı. Hemen telefonu açtı Hasan. Henüz alo dahi demeden karşıdan; “Amca, annem kalp krizi geçirdi. Sen aradığında sağlık görevlileri gelmiş ve anneme müdahalede bulunuyorlardı. O nedenle açamadım ancak geri dönmedi annem, annem gitti, annemi kaybettik amca...” diyordu hıçkırıklar arasında…
 
Daha başka sözler de söylüyordu ama duymadı Hasan, duyamadı. Telefonu çoktan yere düşmüştü, gözlerinden sicim gibi boşalan yaşlarla birlikte…11.01.2020
 
 
 
Toplam blog
: 278
: 1431
Kayıt tarihi
: 20.11.10
 
 

Bir Kamu Kurumundan emekliyim. Bloğumda; yaşadıklarımı, çevremde gözlemlediğim olaylar ile kendi ..