Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '12

 
Kategori
Felsefe
 

Ölmek Güzeldir...

Ölmek Güzeldir...
 

Hiç düsündünüz mü? İnsan ölümsüz olsaydı? Sonsuz olsaydık ne olurdu?
Sonsuzluk bizim için hiçbir anlam ifade etmeseydi ne olurdu? Yaşayacaktık, yaşayacaktık, yaşayacaktık. Yüzyıl Londrada, ikiyüzyıl Pariste, Nüyorkta, Romada, güzelim Istanbulda...

En güzel yerler, son model arabalar, dünyanın en lezzetli yiyecekleri, şarap, uyuşturucular, (Eğer ölümsüz olsaydık uyuşturucu maddeler sağlığımıza zararlı olmayacaktı.) istediğiniz kadar sayın, önünüzde sonsuz bir hayat var nasıl olsa. Fakat sonsuz hayatın sonunu sizde benim gibi görebiliyorsunuz değil mi?...

Bundan çok eminim ki; aramızdan herkes bir defa bile olsa ölümsüz olmayı düşünüp bunu hayallerine eklemiştir. Fakat sonsuzluk bize ne zamana kadar çekici gelecekti? Önünüzde milyarlarca yıl gelecek var diyelim; eşinize aşık kalmayı başaracak mıydınız? Sizce seks; şimdi ki gibi çekici gelecekmiydi size? Fransızlar Eyfel kulesi hakkında ne düşünüyor dersiniz? Hergün kuleye baka baka hayatlarından solmuş garibanlar.

Baba filmini on defa izleyen var mı aramızda? Hiç sanmıyorum!

İnsanlar asırlar boyunca ölümsüzlüğün yolunu bulmak için çaba sarf etmişler. Yunan mitolojisine göre: ‘’Abrosia’’ adında bir iksir varmış. Baldan dokuz defa daha tatlı olduğuna inanılan bu iksiri içen kişi, ölümsüzlüğe kavuşacağını düşünülürmüş.

Düşünün; millattan bilmem kaç yüzyıl önce ineğe inanan yada babası insan başlı  ‘’At’’ olan bir kişi, günümüzde meşhur bir yazar olmuş kitapları dünya genelinde yok satıyor. Tepkiniz ne olurdu?

‘’Ünlü olmuş ama babası hala evlerinin arka bahçesinde otluyor...’’ Veya; ‘’ Kitaplarını niye okuyayım ki, gitsin babasını otlatsın.’’

Ya da bir böyle düşünün; yukarıda örnek aldığımız hayali, ölümsüz arkadaşımız; birkaç ünüversite bitirmiş. Öğrenimine ilk önce Atinada, Platonun kurduğu ilk akademide başlamış, daha sonra bir yerden bir burs kazanmış, babası gecesini gündüz yapıp insan başlı bir at olarak çalışmış, gereken parayı ya da altınları, herneyse biriktirmeye başarıp çocuğunu Fas’ın Fes kentine dünyanın ilk üniversitesine göndermiş.

Babasının tek bir dileği varmış; ‘’Var gücümle çalışacağım! Çocuğumun istikbali için herşeyi yapacağım. Ben at olarak kalayım! Yeter ki çocuğum insan olsun.’’ :)...

Bu şakadan sonra komşularımız bana darılmasın... Biliyorsunuz komşularla sıfır problem siyaseti :)...

Yukarıda bahsettiğim ütopik iksir’e yunan mitolojisinden başka, islam tarihinde’de raslamak mümkündür. Lokmanın ( Arap doktor, peygamber olduğu da düşünülür. ) efsanesine göre; Lomkman doktor; çeşitli bitkilerin, hayvan ayaklarının vesayre gibi şeylerin karışımıyla, insanları ölümsüzlüğe kafuşturacak bir iksir keşvetmiş. Fakat  Allah, cebraili göndererek bu iksiri yok etmiş. Bir başka düşüncüye göre’de; bir gün Lokman bir köprüden geçerken iksiri şişesiyle beraber suya düşürmüş, böylelikle insanların yerine dere sonsuzluğa kavuşmuş. İnsanların bazıları’da; Lokmanın eline yazdığı iksir förmülü, şiddetli yağışla silindiğine inanıyorlar.

Efsanevi iksir hakkında daha bir çok hikaye bulabilirsiniz. İnsanlar asırlar boyunca hep ölümsüz olmayı istemişlerdir. Hep bunun peşinde koşmuşlardır fakat çabaları sonuçsuz kalmıştır. Doğmak gibi ölmekte çok güzel, bu döngü miliyarlarca yıl hiç aksamadan devam ediyor. Gençliğin’de ihtiyarlığın’da, Cicero’nun dediği gibi; ayrı güzellikleri vardır.

Kısacası; eğer insan ölümsüz olsaydı Şekspir; tiyatrolar miliyarderi olup hep onun oyunlarına gitmek zorunda kalacaktık. Sinemamız Brando ve Monro’dan oluşacaktı. Müziğimiz; Mozart, Beethoven, Elvis, Michael, Beatles ve Merkury olacaktı.

Dedem gençlik yıllarını bana anlatamayacaktı... Ne gençliği be dede sen daha ikiyüz yaşındasın. Evim dedemden babama, babamdan’da bana miras kalmayacaktı...:)

Sultan Süleyman Napoleyon Bonaparta’yla beraber dünyanın dörtbir yanına halen atlarını koşturacaklardı. Fatih sultan Mehmet hükümet işlerine karışıp; ‘’Ah bir zamanlar şu güzelim İstanbulu aldığıma pişman ettiniz. Bu sefer gemileri uçurup Viyenayı mı alsam.’’ diye düşünecekti. Froyd bizi delirtmeye devam edecekti, Einstein bütün fizik kurallarını altüst edip kendini firavun ilan edecekti, Nietzche facebook sayfasın’da bir grup açıp, sayfanın adını’da ‘’Tanrı Öldü’’ koyacaktı. Galileo, katolik kilisesini dünyanın döndüğüne nihayet inandıracaktı. Nyuton kesin başka bir gezegen’de yaşayıp, Amstrong ve Gagarini çırağı olarak yanına alacaktı. Darvin insanların maymundan geldiği teorisini devam ettirip sonunda yine maymun olacağımızı söyleyip ortaya yeni bir teori atacaktı. Bunu kanıtlamayı başaracaktı’da... ama sadece kendi bedeninde.

Atatürk ne yapardı (?) diye soracak olursanız bunu size bırakıyorum... Gerçekten’de hiçbir fikrim yok. Belkide Ban Ki Mon’un yerinde Atatürk olurdu.

Erdoğan torunlarına; ‘’Bir zamanlar bu güzel ülkenin başbakanıydım.’’ deyip böbürlenecekti. ‘’Büyüyünce üç çocuk yap.’’ diye de ekleyecekti.

Filozofların birçoğu dünyadan okadar sıkılacaklardı ki ölümün yollarını aramaya başlayacaklardı.

Son olarak:

Sonsuzluk içimizde gizlidir, derinlerde, beyinde, hücrelerde, düşüncelerimizde. Aşk sonsuz olmayabilir ama sevgi; ebedidir. Aşk cinsellikle bir bütündür, seks ihtiyacıdır. Sevgi ise ölümsüzdür. Bizden sonra gelenlere bir miras olarak kalacaktır. Bizden bazıları onu beraberinde götürecektir.

Aşk kirlidir, ihtiyaçtır. İnsan aşkı cinsellik için ister ve sadece onun için vardır. Gördüğümüz, duyduğumuz o büyük aşklar dedikleri birlikteliğin içinde aşktan ziyade sevgi vardır. Adını koyamadığımız, psihologların analiz edemeyecekleri bir duygu vardır. Temizdir. Anneye, babaya, eşe, çocuğa, tanrıya, doğaya, hatta ve hatta bir cisime karşı bile bu temiz duyguyu hissedebiliriz. En önemliside kendimize karşı hissedebileceğimiz bir duygudur. Önemli olan kendine karşı bu duyguyu hissetmek, kendini seven insan; ınanır, saygı duyar ve çevresindeki herkesi sever.

Insan ölmek zorunudadır ve ölmek çok güzeldir.. İnananlar bedeninden ayrılıp havalansın, inanmayanlar toprak olsunlar, ineğe ve kuklalara tapanlara'da iyi şanslar dileyelim.

N.Isaac

 
Toplam blog
: 2
: 702
Kayıt tarihi
: 26.09.12
 
 

Okur Yazarım, tasarımcıyım. Makedonya'da doğup büyüdüm, Almanya'da yaşıyorum. ..