Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '11

 
Kategori
Deneme
 

Ölüm Aforizması

Ölüm Aforizması
 

Ölümün öteki yüzü..


“Sana nasihat edici olarak ölüm yeter.” Hz. Muhammed Yaşamanın dayanılmaz cazibesi karşısında varlık mücadelesi veren, her anını onu daha sürdürülebilir kılma, daha bağlayıcı unsurlarla güçlendirme çabasıyla geçiren ve tüm bunları yaparken de aklına hiç getirmek istemediği gerçekten hiç söz etmeyen insan için, unutulsa da unutmayan gerçek: ÖLÜM… Aslında hayat kadar değil, hayattan bile fazla gerçek olan ölüm. Yaşamak nedense her şeye rağmen çekici bulunur. Bu çekicilik öyle bir boyuta vardırılır ki, ölümün temâsı bile akla getirilmek istenmeyecek derecede bir istençsizliğe vardırılır. 

M.Cevdet Anday’ın ifadesiyle: “İnsanı yaşatan ölümsüzlük duygusudur.” Ölümün kendisinden değil belki de, ölümün yaşamı bitiren yanından korkmaktadır insan. Ama korkarlar. Her durumda korkarlar. Korkunun ecele fayda etmeyeceğini atadan beri söyler dururlar fakat atadan beri de inkâr eder dururlar. Belki dilleriyle yapmazlar ama hayatlarında ölümün hiç yeri yoktur aslında. Hani yapınca bitecek bir şey olsa; okul gibi, askerlik gibi, düğün gibi, sünnet gibi.. Hemen oluverelim de kurtulalım diyecekler. Oysa ki dünyaya gelişlerinde rızaları sorulmadığı gibi gidişlerinde de sorulmayacağını bile bile o sorunun sorulmasını beklemektedirler. Bunu düşünmeyi bırakın akla getirmeyi bile istemeyen insanın onu anımsaması da pek tabiidir ki düşünülemez. Bundan dolayı mıdır bilmiyorum ama ölü yerlerinde sessizlik ve sükunetin olmasının nedeni ya korku ya da suçluluk duygusu olmalı? 

Düşünebiliyor musunuz? Aydın dediğimiz, kâmil insan dediğimiz zat-ı muhteremler bile ölüm gerçeğini bilseler dahi onu dile getirmekte pek ketumdurlar. Tabii ki onların dile getirmek istememesi bu gerçeği hiçbir şekilde etkilememektedir. Aydınlar ki, ömürleri düşünce üzerine çalışmakla geçer fakat çalışmalarını kolay kolay ölümden tarafa ilerletmezler. Taşların bile öldüğü düşünüldüğünde, ölüme karşı koymanın imkânsız olduğu evrende buna duyarsız kalmanın onun gerçekliğine asla dokunamayacağı her akıl sahibi tarafından idrak edilebilir. Ölüm konusunda yazmayı yaklaşık iki üç aydır düşünmeme rağmen ancak yazabiliyorum. Bu isteksizlik, bu gerçeği yazma korkusu, yukarıda değindiklerim gibi bende de mevcuttur anlamına gelmektedir kanaatindeyim. Dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu, süslü gösterildiği, bir aldanış olduğu minvalindeki ayetler yardımıma yetişmese ölümün ne olduğunu anlamakta epeyce zorlanabilirdim. İnananlar için ölüm, ne güzel bir temizleyicidir. İnanan insanlar için ölüm, ne güzel bir başlangıçtır. Ölümle başlayan ahret âlemi; ne kadar uzun, ne kadar muazzam ve ne kadar gerçek bir âlemdir. Zaman denen koca ejderha evrenin her köşesinde durup dinlenmeden dolaşmakta ve miadı dolanları ölüm meleğine teslim etmektedir. Dönüş ancak O’nadır ve ondan kaçış yoktur. O geldiğinde her canlı kollarını iki yana bırakır ve usulca teslim eder gövdesini. Hayatın iptal edildiği o nokta, insanlığın aklına getirmek istemediği yegâne yerdir. Ölümü yazmak, ölümü düşünmek kimsenin işine gelmemektedir. Cazibesi kendinde saklı olan her birey onunla kendini zengin hisseder. Çünkü yegâne varlıklarının yaşam olduğunu sanmaktadırlar. Bu nasıl körlüktür, bu nasıl cehalettir, bu nasıl aldanıştır. Bile isteye aldanmak dedikleri işte budur. Onu sonsuza kadar muhafaza etmenin imkânsız olduğu bilindiği halde müflis tüccarlar gibi her gün hayatın kesesinden yiyerek sona adım adım yürüdüğünün belki de farkında olmak istememektedir. Oysaki ölüm ilk işaretini doğumla verir. Verdiği ölüm işareti ise aslında gerçek doğumdur. Gerçek olan aleme yolculuğun başladığı noktadır ölüm. Bu körü körüne diyebileceğimiz körlüğün bir başka biçimidir. Herkesin ölüme kör olmak istediği yerde, hayatın bizatihi kendisinin körlük olduğu unutulmaktadır. Bu ihtimal dâhilinde olmadığı halde ihtimal felsefesi ömrü adım adım alıp götürmektedir. Cenap Şehabettin’in dediği gibi, “hepimiz ölümün nişanlısıyız.” Çakırkeyif yaşamlar, hükmetmenin bilinçaltı sarhoşluğu, hükmedilme gerçeğinin farkındalık alanının dışına çıkarılması üzücü olan yanıdır hayatın ya da ölümün. Hayat ya da ölüm diyorum çünkü o kadar benzer ve o kadar iç içedir ki… 

“Ölüm olmasaydı, yaşam bütün güzelliğini kaybederdi” diyen Gogol bu gerçekliğe işaret etmiyor mu? Hayır, siz dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir (A’la Suresi, 16-17) Özetle diyebiliriz ki, Müslüman insan feraset sahibi insandır. Ev sahibi olmak varken süslenmiş, cilalanmış gösterişli hale getirilmiş dayanıksız evlerde kiralık olarak yaşamak için gerçek yurtlarındaki mekanlarından vazgeçemezler. Mevsim bahara durduğunda yemyeşil doğadan hakkınca istifade etmek ve kışın tekrar geleceğini hesap ederek tüm hesapları bahar üzerine kurmayan inananlardan olmak ümidiyle… Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi Müşkil budur ki ölmeden evvel ölür kişi Y.Kemal Beytalı 

 
Toplam blog
: 10
: 667
Kayıt tarihi
: 11.01.10
 
 

1974 Adıyaman doğumlu olup; İlk ve orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. 1997 yılında Niğde Üniv..