Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '11

 
Kategori
Felsefe
 

Ölümü anlama cesareti

Ölümü anlama cesareti
 

Varoluşta, yaşarken, yeniye açık olmak son derece önemlidir. Çünkü yaşamın özü, hakikati değişimdir. Ancak bu değişim içsel olarak anlaşıldığında, yaşamın tekamül ve çürümeden oluştuğu görülür. Bu oyunda yaşamı ve tekamülü seçersen, değişimi ve ölümü de seçmiş olursun. 

Hayatın temel ikiliğinde acıdan kaçar ve mutluluğu ararız. Ancak acı ve mutluluk birbirinden bağımsız değildir, gece ve gündüz, sıcak ve soğuk, ölüm ve yaşam gibidir. Dilsel, kavramsal olarak insanlar onları ayırsa bile aslında ayrı olmadıkları, bir madalyonun iki farklı yüzü olduğunu anlayacaklardır. 

Ayırmak, insaoğlunun çağlar boyunca yaptığı şeydir. Böylece herkes mutluluğu yaşamak ister ama hiç acı çekmek istemez. Bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Aslına bakarsan ne kadar çok mutluluğun varsa, o denli çok acın olur. Hem mutlulukta hem acıda sen yüzeydesindir, coşkuyu ve derin saadeti anlamadığın sürece, manevi olana yolculuk etmediğin sürece acı devam edecektir. 

İnsanlar sürekli mutlu olmaktan bahsederler ama sorumluluğu da almak istemezler. Böylece ne kadar az bilgisi varsa, o denli büyük sorumluluk alma cüreti gösterenler ortaya çıkar ve kitlelere hükmeder. Din adamları, siyasetçiler, ordular, polisler... Sen farkında olmadığın ve yeterince bilinçlenmediğin için vardır. O yüzden birbirinden farklı uluslar ve kanunlar, uygulamalar, denetimler vardır. Eğer sen farkında olsaydın kurallara ihtiyaç olmazdı ve böylece denetim, koruma güçleri de ortadan kalkardı. 

Sürekli şikayet etmekten vazgeçmen gerekir. Çünkü sorumluluğu başkasına vermek yerine kendin aldığında, kendinle yüzleşmen gerekecek. Bu seni derinden uyanık kılacaktır, şikayet etmekten muazzam zevk almak yerine, sorumluluklarını fark etmeye başlayacaksın ve ilerleyeceksin. 

Gerçek mutluluk kendini tanıma yolunda ilerlemektir, kendini sevmektir, kendini gerçekleştirmektir. Çünkü sen kendi potansiyellerini anladığında, gerçekleştirmeye başladığında tohum olarak yerin altında uyuyan gücün filizlenmeye, büyümeye, çiçek açmaya, kokmaya başlayacaktır. Meditasyon bunun için sadece bir araçtır, seni kendine taşır. 

Mutluluk bir insanın tohumken çiçek açmasıdır. 

Özgürlüğün bu muazzam disiplini anlaşıldığında, farkındalık sorumluluğu alındığında, aydınlanma gelecektir. Çoğu insan tohum olarak kalmanın sahte güvenliğini seçtiği için sürüyle yoluna devam eder. Mutluluk senin sürüden ayrılmandır, kendin olarak soluk alıp vermendir. 

Acı insanın olgunlaşması için, tekamül için ilk adım olabilir. Ancak fiziksel ve psikolojik olarak çiçeklenmen için coşkuyu da deneyimlemen gerekir. Çünkü coşku manevi bir boyuttur. 

Bir taş, bir yıldız, bir ağaç sadece kendi doğasını yaşar. Calı ya da cansız olması fark etmez. Kendi doğasını varoluşta tek reddeden canlı türü insandır. 

Mutluluk ve acı ikilemi, yaşamdaki en temel, en belirgin zıtlıktır, biri olmadan diğeri söz konusu olamaz. Çünkü vadiler olmadan, zirveler olamaz, oluşamaz, onlar birbirini var kılar. 

Fiziksel acı, derin bir sorun oluşturmaz. Ancak acı psikolojik olduğunda, gerçek bir sorun ortaya çıkmaya başlar. Eğer korkuyorsan, bu senin psikolojinden kaynaklanıyordur. Örneğin kendini gelecekten, kaygılardan korumaya çalıştığında büyük bir karmaşa oluşur. Gelecek hep oradadır ve gelecekten emin olmak hiçbir zaman mümkün değildir. Yaşam son derece karmaşık bir fenomenken her şey mümkündür ve hiçbir şey kesin değildir. 

Hakikati araya aklı sokmadan gördüğünde, sorun ortadan kalkar. Akıl kurnazdır, her şeyi gizler ve sorunlar yaratır. Oysa hakikati anladığında hiçbir sorun kalmaz, her şeyin geçiciliği ve değişimi anlaşılmış olur. Parasız kalırsan kalırsın, hastalanırsan hastalanırsın, ölürsen ölürsün. 

Sorunlar geçmişten ya da gelecekten kaynaklanır, şu anın içinde bir sorun bulamazsın. Geçmişi ve geleceği düşünürken aradaki mesafe senin acın, endişen, mutsuzluğunu oluşturur. Ara ne kadar çok açılırsa, bunlar için o kadar yerin olur. 

Eğer bir şeyin yokluğu ya da varlığı sana mutsuzluk getiriyorsa bu psikolojiktir. Acı neredeyse mutluluk da oradadır ve mutluluk neredeyse de acı oradadır. Yokluğun acıya neden oluyorsa, varlık da mutluluğa sebep olur diye düşünebilirsin. Birisi seni övdüğünde mutlu oluyorsan, yerdiğinde de mutsuz olmaya hazırsın demektir. 

Ego etrafını bir duvar gibi örmüştür. Seni bu şekilde kuşatarak, içine koyduğu zindanda seni koruduğunu söyler, bu egonun seni ayartmak için söylediği bir yalandır. Ego kendi olmazsa, senin korunmasız, savunmasız, güçsüz kalacağını söyler ve risklerle senin gözünü korkutur. 

Ego sözde bir koruma sağlar ve aslında seni fark etmeden bir hapishaneye atar. Bu sözde koruma olmasa, güvenlik rüşveti olmasa hiç kimse egonun sorunlarını, mutsuzluğunu yaşamak istemezdi. Ego seni belirli olumsuzluklara karşı korur gibi gözükür ama aynı zamanda olumlu olanların gerçekleşmesine de engel olur. Düşmandan korkuyorum diye, dostlarına da kapıyı kapalı tutarsın. 

Yaşam risk doludur ama ölümün bir riski yoktur. Öldüğün zaman hiçbir sorunun kalmaz, kaygıların son bulur, bütün sorunların biter. Ama eğer canlıysan bin bir riskle çevrilisin ve milyonlarca sorun var. Ancak bu bir sorun değil çünkü her canlı ancak varolan sorunlarla uğraşarak, onları anlayarak, onlarla mücadele ederek büyüyebilir, ilerleyebilir. 

Ego seni kuşatmışken, kendini güvende hissederken bu güvencenin ölümden farkı yoktur. Yaşamı risk dolu olanlar farkındalığını keskinleştirirler, her an uyanık, tetikte olmak zorundadırlar, onlar yaşamla dolup taşmaktadırlar. Dünya tehlikelerle doluyken, bir ölü gibi hareketsiz kalmak, saklanmak çözüm değildir. Yaşam her zaman belirsizliklerle doluyken hâlâ rahimde olmanın bir anlamı olamaz, çünkü yaşam dışarıdadır. Coşku, insanın içinden dışına taşmasıdır. 

Coşkulu olmak demek, manevi olanı deneyimlemeye başlamak demektir. 

Coşku varken, sevgi varken ego paramparça olur, insanlar artık kendi acılarını, mutsuzluklarını bin bir değişik yoldan beslemeye devam edemezler. Coşku yokken insanlar korkarlar ve korku insanları sakatlamaya devam eder. Ancak egoyu yok ettiğinde, ancak koşulsuz sevdiğinde, sevmenin kendisi olduğunda dışarı çıkarsın, özgür olursun, saf eylemle buluşursun. 

Bütün mesele yaşarken, her an “bu deneyim olağanüstüydü” demektir. Ama bunu düşünmeden, bunu istemeden, bunu yaşamının doğası kılarak, bunu yaşamdan çıkartarak olağanüstü olanı deneyimleyebilirsin. O zaman en sıradan olan şeylerin aslında ne kadar sıra dışı olduğunu analrsın. Paçalarını kıvırıp denize ayaklarını sokup denizkabukları, şeytanminareleri toplayabilirsin. Suyun üstünde parlayan güneş, zeytin ağacının gölgesi, kısaca orada olan senle dolu olan her şey sana çarpar, seni çoğaltır ve kendini hep birliğin önemli bir parçası hissedersin. 

Bütün korumalardan, kaygılardan, güvencelerden, seni mahkûm kılan tüm hapishanelerden kurtulduğunda dünyanın sonsuzluğunu anlarsın. O zaman sonsuz yaşam senin olur, o zaman her an bir kutlama, bir dans, bir şiir olur. 

Egonun sahteliği yerine samimiyeti seçtiğin zaman, egonun sahte olanın kendisi olduğunu kavradığın zaman, bütün geçmişinden ve geleceğin tüm rüşvetlerinden de kurtulmuş olacaksın. O zaman duvarlar içinde olmayacaksın, hiçbir sınır olmayacak, daima yeni, taze, körpe olacaksın. Daima varoluşun kendisi neyse o olacaksın. Geride biri kalacaktır ama artık sen o olmayacaksın. 

Birden tüm ego oyunları sona erir, samimiyetsizlik, iki yüzlülük, kaygılar, sorunlar, yalanlar, görgü kuralları, yasalar, formaliteler, maskeler biter. 

Tüm korkuların temelinde ölüm korkusu yatar. Ama sen dolu dolu yaşıyorsan, varoluşla uyum içindeysen, yaşadığın her an bir minnetse ölümden niye korkasın? Ölüm, sadece yaşamayanlar, fırsatı kaçıranlar, hayatlarını ziyan edenler için korkunçtur. Onlar hâlâ bekledikleri için ölümden korkarlar çünkü bütün ömürleri beklemekle geçmiştir. 

Ölümden korkacak bir şey yok; ölüm sadece bir sıçramadır. Tıpkı bir tohumun tohumken çiçeğe sıçraması gibi, sadece formlar değişir. O yüzden ölüm senin sonun değildir. Cennet masalını bir yana bırakıp bunu anladığında asla doğmadığını ve asla ölmediğini anlayacaksın. Bunu kendin kavramadığın sürece ölüm korkusu sürecektir. 

Varoluş başlangıçsız ve sonsuzdur. Tıpkı senin gibi... çünkü sen de varoluşun kendisisin. 

 

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..