Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

Kağıt Gemilerin Kaptanı

http://blog.milliyet.com.tr/hayrettinturan

31 Aralık '10

 
Kategori
Şiir
 

Ölüye uğurlama

Ölüye uğurlama
 

Belki hala kurumadı yastığında kanın, ipte çamaşırın
o kadını mı düşünüyor senin yerine yerde iki tel saçın
sobada öylece kaldı kül... kalırsa kalsın
gazeteleri, odunları varsın bir başkası yakıp ısınsın
parkan astığın yerde muzdarip düşünüyor insanları
ve neden bu denli zalim olduklarını
üzülüyor senin yerine
senin yerine göz yaşı dökmeye devam ediyor
kaderinin bedbahtlığına sardunya çiçeği
balta, sapladığın kütükte ölüler gibi pişman
ve bin yıl orada unutulmaya razı
son gördüğümde biraz da kıskanmış gibiydi
masada yarım kalan ucuz şarabı.

hayır dostum üzülme ki boşu boşuna geçmedi ömür;
sen değil miydin balıkları sarhoş eden
hani dereden geçerken düşüp kırdığın gün
babana aldığın büyük rakıyı
sen değil miydin ağaçların en uç dallarına salıncaklar kuran
sen değil miydin en güzel kızı ilk öpen
sen değil miydin en zalim oğlanı on yaşında döven
ah sen değil miydin uçurtmaları dallardan
kuşları sapanlardan, prensesleri masallardan,
ananı hastalıktan ve babanı yoksulluktan kurtarmaya and içen
oysa bir ömür yüzlerce insanı yüreğinde taşıyan sen
değil miydin salıncaksız dallar gibi nicedir unutulan

yine de bağışladın tüm yalanları ve yalancıları nicedir
sandalını çalanı, oyuncaklarını kıranı, yakıp yıkan insanları
hatta ilk sevdiğin kızı alıp giden ve hak etmediği her şeye sahip görünen
o yılışık oğlanı, kötü bakışları, açılmaz kapıları, korkuları, korkakları,
o vefasız kadınları, aşkı, sevdayı bağışladın yağmurlu ve soğuk akşamları
o seni hiçbir oyuna almayan sivilceli oğlanı bile bağışladın sen
artık koşma vaktidir uçsuz bucaksız vadilerinde çırılçıplak Tanrının
otursun diye senden sonra hoca efendi
koltuğunun sana ait rahat çukuruna
ve bilmem nereden bir hatim indirsin diyedir
en acıklı sesiyle alacağı bahşişi düşünerek
resmine bile merak edip bakmadan senin

Sağlığında bir kez olsun çalmışlar gibi kapını
kırık boncuklar misali dizilecekler üzgün
görünmeye çalışarak birileri,
uykusuz gecelerde öksüre öksüre,
sabahladığın yorgun somyaya.
kiminin gözleri takılacak, düşünecek sonra
kül tabağındaki izmaritleri neden dökmediğini
ve son yemeğinde yumurtasız menemen yediğini
mutlak bir iç geçirecek “ hey gidi yalan dünya”
gibi bilindik bir şeyler söylenerek birisi
her kes bu konuda hem fikir olacak ama her nedense
bir teki yine ibret almayacak ölümünün şahitliğinden
daha kapıdan çıkmadan birbirlerinin boğazına sarılacaklar
o an kalmayacak belki içinde ölümüne dair bir sızı
başları önlerinde ve elleri ki dizlerinde olur onların mutlak
hocaya mı yoksa gidene midir bu gösteri ki muğlak
orada gülmemek için kendini zor tutan çocuklarda olacak
sen en çok onları yakın bulacaksın kendine
o an içinde eski bir sızı canlanabilir belki de
ne yazık bilmeyecek dostum biliyorum ki hiç kimse;
dut ağacında asılı duran urganın mahcubiyetini
o bir işe yarayamamışlığın utancıyla çürüyecek
ve biliyorum dostum bilmeyecek kimse;
hüzünlü her satırın, her dizenin, her bakışın,
her kederli sözün, her yaşlı gözün, her azarın
her ayrılığın, her yokluğun, her küfrün, her acının
sadece şairlerin yüreğinde daima saplı kaldığını
ve biliyorum ki hiç kimse bilmeyecek dostum
ne orada olan insanlar, ne de resmini bile merak etmeyen hoca
bir damla göz yaşına çoğu zaman okyanusları sığdırdığını
ve insanı anlatabilmenin bir ömür yazarak mümkün olmadığını
insan ruhunun koca bir dünyaya ve sayfalara sığmayacağını
aslında tutunmak diye bir gerçeğin bile var olmadığını
onlar hiç bilmeyecekler dostum..

işte bitti hayat, bitti telaş, bitti aldanışı soluğun
cama çarpan bir kuşun şaşkınlığıdır sonun
ama açık kalmaz gözleri gönüllü gidenlerin
ve senin kadar yalnızdır artık bir yerlerde resimlerin.

Hayrettin Turan / Kağıt Gemilerin Kaptanı

30 Aralık 2010 / İstanbul

 
Toplam blog
: 98
: 638
Kayıt tarihi
: 21.08.07
 
 

Zonguldak'ın Ereğli İlçesinde, 1971 Yılının soğuk bir Şubat Gecesi doğdu. İlk ve orta öğrenimini ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara