- Kategori
- Deneme
On ikinci mektup
Ankara, Temmuz 2001 Recai Merhaba. Bir süredir Ankara dışındaydım. Bu yüzden yazamadım sana. Döndüğümde mektubunu alınca sevindim… Bugün 11 Temmuz 2001. Sıcak bir Ankara günü. Dün, Milli Eğitim Bakanı törenle, “Bilgiye Erişim Merkezi”ni açtı. İnan aradım ama törenle sözünü niteleyecek bir sözcük bulamadım. Merkezin raflarına baktım. Sıradan kitaplar, birkaç dergi, broşür, içinde film olup olmadığı belirsiz kutular, bantlar, CD. ler... Son derece yapay. Adet yerini bulsun diye yapılmış gibi. Ben raflara bakarken, kalabalığın masalardaki pastalara, kolalara adeta saldırdığını gördüm… Zeki Sarıhan’ın Kurtuluş Savaşı Günlüğü kitabını görünce çok sevindim. Hemen oturup Mustafa Necati’yle ilgili bir şeyler aradım. Var evet. Bu kitabı almalıyım. Görevli, henüz ödünç kitap verme uygulamasına başlamadıklarını söyledi… Umarım yakında bu uygulamaya başlanır. Bir de, bugün açılışı yapılan merkez zaman içinde oturur, gelişir, genişler. Bir korkum var: Kurdeleyi kestirip bakana bir yerin açılışını yaptırıyorlar, ertesi gün orayı bizzat kendileri kapatıyorlar. Kapısında bir tabela kalıyor... Bunlar taşrada bir yerlerde değil sadece, başkent Ankara’da da oluyor… Sigaramı yaktım, robot ya dikkate alınmalı kurulmuş makine gibi; kendimi bahçeye attım. Pis bir asfalt üzerinde yürüyorum ama kendimi Arnavut kaldırımlı dar sokakta düşünüyorum. Belleğim alıyor beni uzak dünlere götürüyor… *** İzmir’in işgali. Havayı saran korku, gerginlik… İşgalden kurtuluş çabaları. Mitingler, toplantılar, yürüyüş, omuz omuza çarpışma... Yurdun başka köşelerinin de işgali. Bunun yaygınlaşması, korkunç bir salgın halini alması… Bölgesel kurtuluş çabalarının ulusal harekete dönüşmesi gereği... İzmir’den Ankara’ya zorunlu göç…
Aşkını, bütün hatıralarını orada bırakarak... Her Anadolu genci gibi onun da beşik kertmesi sözlüsü, nişanlısı var. Ama gün sevgili düşünülecek gün değil... Savunma, mücadele günü... “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.”, diye duyurulmuş, talimat verilmiş… Örgütlü, kararlı bir mücadele vermek gerekir. Böyle yapılır… Gece gündüz, yaz kış savaşılır… İç düşmanlar sindirilir. İstiklal Mahkemeleri kurulur, zanlılar yargılanır, suçlular cezalandırılır. Burada temel ilke insanları kazanmaktır gerçekte. Ancak zorunlu durumlarda idam kararı verilir… Silah patlamaları, top sesleri, kan, yaralılar, ölüler. Dış güçlere karşı verilen savaş kazanılır sonunda. Bozkırda kan gülleri toprağa hasretini giderirken bir yandan da sevda gülleri, uygarlık tohumları sarar yanı yöreyi... Üzüm bağları azalır giderek, evlere, yollara dönüşür üzümlükler… Faytonlar, at arabaları dolaşır durur yeni açılan yollarda… Keçiören senin, Çankaya benim… Keçiören’e yeni yeni evler yapılır… Çankaya daha çok kamu kuruluşlarına elçilik binalarına açar kucağını... Herkes bu toprağa sevdalı… Bu topraklar için nice canlar verilmiş… Gerekirse kalanların hepsi de canını vermeye hazır... Aşk bu toprak için, bu insanlar için... O vekildir, Keçiören’de bağlar arasında bir evde oturur. Sık sık da Çankaya’ya çıkar… Hemen her gün; yemek, toplantı... Yemek bahane, iş konuşuluyor hep... Sorunlar belirleniyor, çözüm üretiliyor, kararlar alınıyor… Hemen uygulamaya başlanıyor. Hiçbir şeyin beklemeye tahammülü yok… Yapılacak çok iş var daha... Mübadele İmar ve İskân vekili olarak çok sayıda insanın yerleşim sorununu çözer Mustafa Necati. Bu topraklara gelen çok sayıda göçmen oturacak eve, çalışacak işe kavuşur… Adalet vekili olarak adliyenin modernleşmesini, bugünkü mahkemelerin kurulmasını sağlar... Maarif Vekili olduğu günlerdeyse atılımlar bir birini izler... Öğretmenlik meslek haline gelir. Öğretmenler tek bir çatı altında toplanır. Bakanlık merkez teşkilatı kurulur. Bakan ile öğretmeni, öğrencisi, tüm bakanlık çalışanları arasında sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler kurulur. Okuma yazmanın kısa sürede yaygınlaşmasını sağlayacak Latin harflerine geçilir… Okuma yazma öğrenme, insanlarla iyi ilişkiler içinde olma, meslek edinme, hayata hazırlanma... Bu öğretilir yeni kuşağa… Hedef, bir sonraki öğretim kurumuna öğrenci hazırlamak değildir o günlerde... Amaç insanları yaşama hazırlamaktır… Aritmetik, hendese, nebat, ruhiyat, kıraat kitapları buna göre düzenlenir… Özenlidir, sevgi doludur, güler yüzlü ve yardımlaşmaya hazırdır o insanlar… Her bahar, her sabah yeni bir başlangıçtır o günlerde... Her akşam, her hazan, bu dönem neler yapıldı, başka neler yapılabilir diye hesaplaşma dönemidir... Bu hesaplar yapılırken konu komşu, köy, kent, ülke, bütün dünya dikkate alınır… Kim oğlunu evlendirecek, kim kızını gelin edecek, kimin askeri, hastası, ölüsü var?... Kimin ekini tarlada kalmış?... Kimin harmanı kalkacak?... Kim yalnız, kimsesiz?... Kime nasıl yardım edilebilir?... Prestijini sarsmadan, örselemeden, reklâm yapmadan, şöyle dostça... Bütün bunlar konuşulur, inceden inceye hesaplar yapılır…
Her zorluk yenilir, inançla, umutla, çabayla… Mutluluk denizinin suyu hiç eksilmez, artar giderek… Dert, illet?... Birinin hastalığı herkesin hastalığıdır… Birinin sevinci bütün insanların... Komşusu açken tok yatmayı kimse düşünmez bile. Her ne varsa paylaşılır. Bu paylaşımda hep karşıdakine daha çok pay vermek amaçlanır… Radyo o günlerin büyülü aracı. Sevenlerin birbirine anlamlı şarkıları, türküleri armağan edip mutlu oldukları nane şekeri gibi hoş tadı olan günler… Televizyon, bilgisayar, internetin olmadığı, sıcacık insan ilişkilerinin yaşandığı güzel günler… Nereden nereye geldik?... Gençler artık, televizyon dizilerinin kahramanlarının replikleriyle konuşuyor, internet cafelerde gününü geçiriyor, tost yiyor, kola içiyor... 80 sonrası yitik bir kuşağa kucak oldu Anadolu toprağı. Devlet bu anlamda yolun neresinde?... Kurumların bu konuda bir politikası, çabası var mı? Ne kadar yol alındı acaba?... Bana ne demek olmaz. Bu iş bizim işimiz. Bu konuda duyarlı insanlara, gönüllü kuruluşlara çok iş düşüyor... Bunun için çok çalışmak, planlı, sürekli, geceli gündüzlü uğraşmak, hayli terlemek gerekiyor… Üretmek, örnek olmak, uyarmak, özendirmek… Daha güzel yarınlarda görüşmek üzere Recai... Fuat OVAT
Aşkını, bütün hatıralarını orada bırakarak... Her Anadolu genci gibi onun da beşik kertmesi sözlüsü, nişanlısı var. Ama gün sevgili düşünülecek gün değil... Savunma, mücadele günü... “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.”, diye duyurulmuş, talimat verilmiş… Örgütlü, kararlı bir mücadele vermek gerekir. Böyle yapılır… Gece gündüz, yaz kış savaşılır… İç düşmanlar sindirilir. İstiklal Mahkemeleri kurulur, zanlılar yargılanır, suçlular cezalandırılır. Burada temel ilke insanları kazanmaktır gerçekte. Ancak zorunlu durumlarda idam kararı verilir… Silah patlamaları, top sesleri, kan, yaralılar, ölüler. Dış güçlere karşı verilen savaş kazanılır sonunda. Bozkırda kan gülleri toprağa hasretini giderirken bir yandan da sevda gülleri, uygarlık tohumları sarar yanı yöreyi... Üzüm bağları azalır giderek, evlere, yollara dönüşür üzümlükler… Faytonlar, at arabaları dolaşır durur yeni açılan yollarda… Keçiören senin, Çankaya benim… Keçiören’e yeni yeni evler yapılır… Çankaya daha çok kamu kuruluşlarına elçilik binalarına açar kucağını... Herkes bu toprağa sevdalı… Bu topraklar için nice canlar verilmiş… Gerekirse kalanların hepsi de canını vermeye hazır... Aşk bu toprak için, bu insanlar için... O vekildir, Keçiören’de bağlar arasında bir evde oturur. Sık sık da Çankaya’ya çıkar… Hemen her gün; yemek, toplantı... Yemek bahane, iş konuşuluyor hep... Sorunlar belirleniyor, çözüm üretiliyor, kararlar alınıyor… Hemen uygulamaya başlanıyor. Hiçbir şeyin beklemeye tahammülü yok… Yapılacak çok iş var daha... Mübadele İmar ve İskân vekili olarak çok sayıda insanın yerleşim sorununu çözer Mustafa Necati. Bu topraklara gelen çok sayıda göçmen oturacak eve, çalışacak işe kavuşur… Adalet vekili olarak adliyenin modernleşmesini, bugünkü mahkemelerin kurulmasını sağlar... Maarif Vekili olduğu günlerdeyse atılımlar bir birini izler... Öğretmenlik meslek haline gelir. Öğretmenler tek bir çatı altında toplanır. Bakanlık merkez teşkilatı kurulur. Bakan ile öğretmeni, öğrencisi, tüm bakanlık çalışanları arasında sevgi ve saygıya dayalı ilişkiler kurulur. Okuma yazmanın kısa sürede yaygınlaşmasını sağlayacak Latin harflerine geçilir… Okuma yazma öğrenme, insanlarla iyi ilişkiler içinde olma, meslek edinme, hayata hazırlanma... Bu öğretilir yeni kuşağa… Hedef, bir sonraki öğretim kurumuna öğrenci hazırlamak değildir o günlerde... Amaç insanları yaşama hazırlamaktır… Aritmetik, hendese, nebat, ruhiyat, kıraat kitapları buna göre düzenlenir… Özenlidir, sevgi doludur, güler yüzlü ve yardımlaşmaya hazırdır o insanlar… Her bahar, her sabah yeni bir başlangıçtır o günlerde... Her akşam, her hazan, bu dönem neler yapıldı, başka neler yapılabilir diye hesaplaşma dönemidir... Bu hesaplar yapılırken konu komşu, köy, kent, ülke, bütün dünya dikkate alınır… Kim oğlunu evlendirecek, kim kızını gelin edecek, kimin askeri, hastası, ölüsü var?... Kimin ekini tarlada kalmış?... Kimin harmanı kalkacak?... Kim yalnız, kimsesiz?... Kime nasıl yardım edilebilir?... Prestijini sarsmadan, örselemeden, reklâm yapmadan, şöyle dostça... Bütün bunlar konuşulur, inceden inceye hesaplar yapılır…
Her zorluk yenilir, inançla, umutla, çabayla… Mutluluk denizinin suyu hiç eksilmez, artar giderek… Dert, illet?... Birinin hastalığı herkesin hastalığıdır… Birinin sevinci bütün insanların... Komşusu açken tok yatmayı kimse düşünmez bile. Her ne varsa paylaşılır. Bu paylaşımda hep karşıdakine daha çok pay vermek amaçlanır… Radyo o günlerin büyülü aracı. Sevenlerin birbirine anlamlı şarkıları, türküleri armağan edip mutlu oldukları nane şekeri gibi hoş tadı olan günler… Televizyon, bilgisayar, internetin olmadığı, sıcacık insan ilişkilerinin yaşandığı güzel günler… Nereden nereye geldik?... Gençler artık, televizyon dizilerinin kahramanlarının replikleriyle konuşuyor, internet cafelerde gününü geçiriyor, tost yiyor, kola içiyor... 80 sonrası yitik bir kuşağa kucak oldu Anadolu toprağı. Devlet bu anlamda yolun neresinde?... Kurumların bu konuda bir politikası, çabası var mı? Ne kadar yol alındı acaba?... Bana ne demek olmaz. Bu iş bizim işimiz. Bu konuda duyarlı insanlara, gönüllü kuruluşlara çok iş düşüyor... Bunun için çok çalışmak, planlı, sürekli, geceli gündüzlü uğraşmak, hayli terlemek gerekiyor… Üretmek, örnek olmak, uyarmak, özendirmek… Daha güzel yarınlarda görüşmek üzere Recai... Fuat OVAT