Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Onat Kutlar’ın Deniz’ler için yazdığı şiir

Onat Kutlar’ın Deniz’ler için yazdığı şiir
 

Üç Fidan...





Bazen, aradığımızı bir türlü bulamayız; bulmayınca da, zamanla unuturuz.

Sonunda da, çöpe gitmiştir, der, geçeriz.

Eski, bir köşede unutulmuş dergileri, kitapları karıştırdığımızda, içlerinden neler çıkar neler!

Bazen, daha önce bulamadığımızı, umulmayan bir yerde bulduğumuz da olur.

İşte, Mete Akalın da, yıllar sonra, Onat Kutlar’ın bir şiirini bir kitabının arasında buluyor.

Onat Kutlar’ın şiiri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan katledildikten sonra yazdığı şiirdir.

Onat Kutlar, “Üç Fidan”ın idam edilmemesi için çok çaba gösterir:

Sözü Mete Akalın’a verelim:

“12 Mart faşizminin karanlık günlerinde idamlara karşı düzenlenen imza kampanyasının başını bilindiği üzere Onat Kutlar çekmişti. Ankara’da da Altan Öymen ve Erdal Öz’ün çabaları unutulmaz. Ben de o dönem İnşaat Mühendisleri Odası başkanı olarak karınca kararınca katkı koymaya çalıştım. Toplumda olumlu yankı bulan, adeta baskı günlerinin ölü toprağını silkeleyen bu imza kampanyası bilindiği üzere sonuç vermedi ve 6 Mayıs 1972’de üç fidanımız darağacına gönderildi.”

İşte, acısını dizelere döken Onat Kutlar’ın şiirinin öyküsü:

Onat Kutlar, bir gün Mete Akalın’ın şantiyeye gelir, ondan yazdığı bir şiirinin kopyası çıkartmasını ister. Akalın, o yıllarda fotokopi yaygın olmadığı için, şiirin kopyasını elle yazarak çıkartır. Onat Kutlar, hazırladığı bir kitapta o şiire yer vermek ister, ama o şiiri bulamaz. Şiirin, Akalın’da kalan kopyasını ister, gel gör ki, Akalın da bulamaz, kendisindeki kopyasını.

(Bilmeyeneler için söyleyelim: Onat Kutlar, 30 Aralık 1994'te The Marmara Otel'in pastane katına yapılan bombalı saldırı sonucunda ağır yaralandı; 11 Ocak 1995'te yaşamını yitirdi.)

Mete Akalın, “...geçenlerde kuytu köşede bekleyen bir kitabın içinde” o şiiri bulur, 06 Mayıs 2010 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, “Onat Kutlar’ın Deniz’ler için yazdığı şiir” başlıklı yazısında bir sunuşla yayımlar.

“Üç Fidan”ı, Onat Kutlar'ı saygıyla analım; şiiri yayımlayan Mete Akalın’a teşekkür edelim:

****
I.
Ateş sardı kör yılanın gözünü
İspinoz kuşu da ötmez oldu
Kurudu evinizin önündeki asma
Ananızın kurduğu salçalar
Soğuyor kızgın güneşte ve örtüyor
Gözyaşlarının dinmeyen buzları
Sayısız köylerini yoksul doğunun

Yüzünüzün denizinde yapraklanan kan
Şimdi ölü suların dibine çöküyor
Kinin külrengi örümcekleri
Seriyor suların ve şehirlerin
Üstüne unutuşun kefenini
Artık cellatlar sizi hatırlamıyor

Yalnız sessizliğin çınladığı
Avlunuzun taşlarından bir ses
Soruyor belirsiz zamanlarda
“Öldün mü oğul?”
Kim biliyor bu sorunun karşılığını
Ananız kapıları kapatıyor
Kapatıyor yollarını doğunun kan
Kanın kepengini beş bezirgân kapatıyor

Mermer sokaklarda tabutlar gibi
Abanoz renginde bir arabanın
Sıcak koltuğunda yüz ölü vizon
Kayıtsız bir kahkahayı sarıyor
Berber koltuklarında taş orkideler
Bana ne alıyor pazaryerinden
Soyulmuş kabuklarıyla çürürmüş muzlar

Kocaman hesap makinelerinden geçiyor
Rotatifin el değmemiş topları
Matbaa ananın yüksek kapıya
Besleme girdiğinde peydahladığı
Sürüyle pezevenk bağrışarak
Kirli kâğıtlarla kapatıyor
Daracık bir avlunun gerçeğini
Kanlı ve unutulmaz gerçeğini

Sizin için değil artık gölgeli serin
Bir ikindi masası konuşmaları
Oralarda demirden çeneleriyle
Zamanın kahvesini öğütüp içen
Bir yudum kahveye bir yudum acı
Bir yudum kahveye koca bir deniz

II.
Ölüleri öylesine gömdüler
İyi ki mayıs ve sabah erken
Keten çiçekleri getirmiş rüzgâr
Başka da kimseler yoktu
Şimdi bazen mayıs mı unutuyorum

İlmeği arkadan vuran
Kolu bir tane değil ki
Hepsini gördüm hepsini
Ah daracık avludan geçen ses
Oğlumun boynuna dokunamıyorum

Geri gelmeyecek olan
Nasıl bilir ve oradan vururlar
Denizin yüzü ürperiyor
Kanlı bıçağını su temizlemez
Nereye gidersen git seni tanıyorum

III.
Üzülme baba, nerdeyse çıkar
Şimdi dağlardan
Gelir serin bir esinti terini siler
Okşar derisini kanı temizler
Biz o rüzgârı biliriz
Rüzgâra parmaklık konur mu?

Kahırlanma baba demir kapılar
Ardından iki türkü şimdi erişir
Biri köpekler üstüne bir aslanlar
Yüzünden sular gibi geçer ölü oğlunun
Biz o türküleri tanırız
Doldurur gökyüzünü, toprağa yeter
Türküye kurşun sıkılır mı?

Unutma baba onun arkadaşları var
Çatlamış nar gibi mayıs ayında
Yazları ürperen zeytin dalları
Altın eylül ağaçları gibi genç kızlar
Alnını çiçeklerle donatırlar
Çiçeksiz düğüne gidilir mi?

Unutma baba onun arkadaşları var
Seyrek ağaçlı korularından yoksulluğun
Ve uçsuz bozkırlardan koşarak
Ölüme açılan yiğit çocuklar
Yaşamanın savaşçısı çocuklar
Tez ulaştırırlar onu güneşe
Kentlerin kanalına dolar balçığı
Güneş balçıkla sıvanır mı?

Hatırlar mısın baba, ninem anlatırdı
Serin yaz sabahlarında Sivas’ın
Söğüt dallarında bir ak güvercin
Açarmış eski kitabın sayfalarını
Okuu okuuu... dermiş ağzında can dili
Denizi geçen Yusuf’un sayfalarını
Hüseyin’in Battal Gazi’nin sayfalarını
Her birine Simav’dan bir zeytin dalı
Koysak bir gün okuyan olur mu?

IV.
Baba Hıdır İlyas kıssadan hisse söylerdi
Darağacına tahta veren çınar bir gün anlar
Bayrağı taşıyan düşerse onu taşırlar
Son yoksul çocuğun yüzü gülünceye kadar.

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..