- Kategori
- Futbol
Önce coşturdular Sırpları, sonra susturdular: 2:2

****Her yerde her zaman öter KANARYAM!****
Avrupa Şampiyonlar Ligi 3. ön eleme ilk maçı. Hem de deplasmanda ateşli taraftarı ile tanınmış kavgacı Sırplar önünde, rakip Partizan takımı. Her ne kadar Fenerbahçe ile kıyaslamak mümkün olmasa da maçın eleme maçı ve Şampiyonlar Ligi'ne veda ya da devam maçı olması önemini arttıryor. Bir önceki elemede her iki maç istediğimiz gibi oldu, bu bizlerin beklentisini çoğalttı doğal olarak. Hem geçen yıldan alışmıştık zor ve başarılı maçlara. Partizan'a takılmak çizerdi bütün karizmayı.
Dün akşam maçı yakınlarda bir pastanede izledik, Galatasaray- Steau Bükreş maçı başlamıştı gittiğimizde. Daha maçın başında iki golle dağılan Galatasaray hiç güven vermiyordu izleyenlere. Biz Fener maçını izleyeceğimizi söyledik, bizi içeriye aldılar. Fener maçı için dev ekranlı ve deri sandelyeli bölüm hazırlanmış. Pastaneci de işini biliyor. Galatasaray taraftarlarına plastik sandalyeler ve 55 ekranlı bir televizyon. Neyse bize ayrılan bölümde geçici oturan cimbomlularla ilk yarıyı izledik. Steau Bükreş ve Galatasaray birbirine denk iki takım ama rakip daha dengeli oynuyordu. Galatasaray panik halinde koşturuyordu.
Bizim maç başlarken herkeste bir hava vardı, gözünüz takım görsün dercesine. Ben de içimden, siz şimdi oyun izleyin, diyordum. Neyse maç başladı, Galatasaray ilk 10 dakikada yemişti iki golü biz ilk 15 dakikada. Yüzümü ateş bastı, salonu terkeden Fenerliler bile oldu.
Oldu mu şimdi? Volkan'ı kale direklerine zincirlemek lazım. Her iki gol de çok kolay geldi. Tribünler çılgın gibi. Fakat biz böyle maçlara alışığız. Geçen yılın CSKA-Moskova maçlarını anımsadım. İkinci yarıda durumu lehimize çevireceğimiz kesindi. Var mı öyle hemen elenmek? Bu kadar şaşaya rağmen.
Bir türlü topu ayağında tutamıyor bizimkiler. Kazım, Uğur, Gökhan ve Semih'ten eser yok. Bacağı bandajlı Selçuk onlara göre daha iyi. Edu ve Volkan uyuşturulmuş gibi. Lugano onlara göre daha diri. Bir de ofsayt olan 3. gol var. Rakip takımın Diarra'sı canavar gibi. İlk yarının uzatmalarında kaptan yine aldı dümeni eline. Ceza sahasında düşürülünce penaltı düdüğünü çaldı hakem. Aslında pozisyon çok net değildi vermese kimse itiraz edemezdi. Biraz da şansı vardı Fenerbahçe'nin.
Ve 2. yarı 50. dakika okçu yayını gerdi. Semih'in indirdiği topu kaleye gönderdi nihayet. Yoksa tüm küfürler Güiza'ya gidiyordu, hemen herkesin ağzında aynı söz:
-Bu adama bu kadar para verilir mi?
-Ulan, aldığın paraya yazıkkk, haram olsun!
2. yarı Fenerbahçe aldı eline sazı. Kendi sahasında top çevirse bile oynama yüzdesi %63. Bu kez onlar dağıldı. Burak ve Emre oyuna girdikten sonra daha bir yerine oturdu takım. Rövanş için avantajlı bir skorla maçı çevirmeyi bildiler. İsterse çevirmesinler.
Geçen yıl böyle maçlardan sonra Zico; "İyi oynadık, yenilmedik, oyuncularımı kutluyorum, " diye konuşurdu.
Dede öyle mi? Hayır. "İyi oynamadık, oyunu beğenmedim, dediklerimi yapmadılar, ben beraberlik için sahaya çıkmam"...gibi açıklamalar yapıyor. Yüz vermiyor kimseye.
Eve geldikten sonra maç sonu yorumlarını izledim. Telefonla katılan tüm yorumcular, Alex, Aragones, Ali Şen, Şansal Büyüka...Hiç kimse memnun değil. Ali Şen taraftarları rahatlatmak için, havanın ne kadar sıkıcı ve zeminin kötü olduğunu özellikle vurguladı ve kimse kızmasın biz tribünlerde nefes almakta zorlandık, dedi.
Gerçekten öyleyse, tamam. Bir bakıma eksikleri ve yeni transfer ihtiyacını görmek açısından belki de bu bir avantaj. Aurelio'nun bölgesi yetersiz. Maldonado'da hala tık yok!
Cimbomlularla sırtsırta izlediğimiz her iki maçın skoru da aynı: 2-2. Salonu terkederken her iki takımın taraftarı da skorlardan memnun değildi. Biz bir adım daha öndeyiz, 15 gün sonra Kadıköy'de Partizan'ın veda partisini izleyeceğiz.
Sonuç olarak zor geçeceği belli olan bir maç. Hava sıcak, nem fazla, sarı renkli kuru zeminde ve ateşli binlerce taraftar önünde, önce coşturdular Sırpları, sonra susturdular.
Kötü oyuna rağmen, Kanarya her yerde her zaman öter dedirtircesine...
Selam ve sevgilerimle!
***
Resim alıntıdır:
http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=12685
Dün akşam maçı yakınlarda bir pastanede izledik, Galatasaray- Steau Bükreş maçı başlamıştı gittiğimizde. Daha maçın başında iki golle dağılan Galatasaray hiç güven vermiyordu izleyenlere. Biz Fener maçını izleyeceğimizi söyledik, bizi içeriye aldılar. Fener maçı için dev ekranlı ve deri sandelyeli bölüm hazırlanmış. Pastaneci de işini biliyor. Galatasaray taraftarlarına plastik sandalyeler ve 55 ekranlı bir televizyon. Neyse bize ayrılan bölümde geçici oturan cimbomlularla ilk yarıyı izledik. Steau Bükreş ve Galatasaray birbirine denk iki takım ama rakip daha dengeli oynuyordu. Galatasaray panik halinde koşturuyordu.
Bizim maç başlarken herkeste bir hava vardı, gözünüz takım görsün dercesine. Ben de içimden, siz şimdi oyun izleyin, diyordum. Neyse maç başladı, Galatasaray ilk 10 dakikada yemişti iki golü biz ilk 15 dakikada. Yüzümü ateş bastı, salonu terkeden Fenerliler bile oldu.
Oldu mu şimdi? Volkan'ı kale direklerine zincirlemek lazım. Her iki gol de çok kolay geldi. Tribünler çılgın gibi. Fakat biz böyle maçlara alışığız. Geçen yılın CSKA-Moskova maçlarını anımsadım. İkinci yarıda durumu lehimize çevireceğimiz kesindi. Var mı öyle hemen elenmek? Bu kadar şaşaya rağmen.
Bir türlü topu ayağında tutamıyor bizimkiler. Kazım, Uğur, Gökhan ve Semih'ten eser yok. Bacağı bandajlı Selçuk onlara göre daha iyi. Edu ve Volkan uyuşturulmuş gibi. Lugano onlara göre daha diri. Bir de ofsayt olan 3. gol var. Rakip takımın Diarra'sı canavar gibi. İlk yarının uzatmalarında kaptan yine aldı dümeni eline. Ceza sahasında düşürülünce penaltı düdüğünü çaldı hakem. Aslında pozisyon çok net değildi vermese kimse itiraz edemezdi. Biraz da şansı vardı Fenerbahçe'nin.
Ve 2. yarı 50. dakika okçu yayını gerdi. Semih'in indirdiği topu kaleye gönderdi nihayet. Yoksa tüm küfürler Güiza'ya gidiyordu, hemen herkesin ağzında aynı söz:
-Bu adama bu kadar para verilir mi?
-Ulan, aldığın paraya yazıkkk, haram olsun!
2. yarı Fenerbahçe aldı eline sazı. Kendi sahasında top çevirse bile oynama yüzdesi %63. Bu kez onlar dağıldı. Burak ve Emre oyuna girdikten sonra daha bir yerine oturdu takım. Rövanş için avantajlı bir skorla maçı çevirmeyi bildiler. İsterse çevirmesinler.
Geçen yıl böyle maçlardan sonra Zico; "İyi oynadık, yenilmedik, oyuncularımı kutluyorum, " diye konuşurdu.
Dede öyle mi? Hayır. "İyi oynamadık, oyunu beğenmedim, dediklerimi yapmadılar, ben beraberlik için sahaya çıkmam"...gibi açıklamalar yapıyor. Yüz vermiyor kimseye.
Eve geldikten sonra maç sonu yorumlarını izledim. Telefonla katılan tüm yorumcular, Alex, Aragones, Ali Şen, Şansal Büyüka...Hiç kimse memnun değil. Ali Şen taraftarları rahatlatmak için, havanın ne kadar sıkıcı ve zeminin kötü olduğunu özellikle vurguladı ve kimse kızmasın biz tribünlerde nefes almakta zorlandık, dedi.
Gerçekten öyleyse, tamam. Bir bakıma eksikleri ve yeni transfer ihtiyacını görmek açısından belki de bu bir avantaj. Aurelio'nun bölgesi yetersiz. Maldonado'da hala tık yok!
Cimbomlularla sırtsırta izlediğimiz her iki maçın skoru da aynı: 2-2. Salonu terkederken her iki takımın taraftarı da skorlardan memnun değildi. Biz bir adım daha öndeyiz, 15 gün sonra Kadıköy'de Partizan'ın veda partisini izleyeceğiz.
Sonuç olarak zor geçeceği belli olan bir maç. Hava sıcak, nem fazla, sarı renkli kuru zeminde ve ateşli binlerce taraftar önünde, önce coşturdular Sırpları, sonra susturdular.
Kötü oyuna rağmen, Kanarya her yerde her zaman öter dedirtircesine...
Selam ve sevgilerimle!
***
Resim alıntıdır:
http://fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=12685