Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '09

 
Kategori
Deneme
 

Önce kendi dünyanı tasarlamakla başlar yaşam

Önce kendi dünyanı tasarlamakla başlar yaşam
 

Kendi dünyanı tasarlamak için kendini bilmek gerekir ve kendini bilmek kendini tanımakla başlar.

Herkesin kendine ait bir iç dünyası vardır ve kendini tanımak iç dünyanızı anlayabilmektir. Ben bu dünyayı bir odaya benzetirim hep. Odanın genişliği, şekli, pencereleri, içinde neler olduğu, nerelere kapıların açıldığı, neyin nerede olduğu kişiden kişiye değişen özgün bir tasarımdır. Çok çeşitli iç dünyalar vardır. O yüzden her insan yeni bir dünyadır.

Çoğu zaman kendi iç dünyamızda hapis yaşarız. Yani odamızın kapısı, penceresi yoktur ya da sıkıca kapatılmıştır. Üstelik çoğunun ışıkları kapalıdır, anahtarı bir yere fırlatılmıştır ve neyin nerde olduğunu bile bilmeden yaşarız orada. Böylece kendimizi ifade edemez ve ifade edemediğimiz zaman daha çok içe kapanık bir hal alırız ve kendimizi karanlık odamıza hapsederek yaşamdan soyutlamaya kalkarız. Bir süre sonra hayat tarzımız olur bu. Kısaca dünyayı odamızın dışına hapsederiz. Oysa odanın içinde kendimizi hapsettiğimizi bilmeyiz. Yalnızlığa mahkum, mutluluktan mahrum oluruz. Bu bir nevi kaçıştır aslında. Oysa kendi benliğimizden nereye kadar ya da ne kadar kaçabiliriz ki!

Elbette ara sıra yalnız kalmak isteyeceğiz. Bazen o odada tek başımıza kalıp düşünmek isteyeceğiz. Ama bunu tüm hayatımız boyunca yapmaya kalkarsak, kendimize yaptığımız en büyük kötülük olacaktır bu. Oysa her zaman iç dünyamızla yüzleşmeli ve orayı olması gerektiği gibi düzenlemeliyiz. İçinde kendimizi huzurlu hissettiğimiz, bize ait olduğunu bildiğimiz bir iç dünyamız olmalıdır. Çünkü ancak, içeride her şey yerli yerine oturduğunda orada bir başka insana/insanlara yer açabiliriz. Kimse dağınık bir ortamda misafir olmak ya da dağınık bir odayı paylaşmak istemez bizimle. Kimseden bunu bizim için yapmasını da bekleyemeyiz. Çünkü orası bizim iç dünyamız ve neyin nerede olduğunu, ne nerede olduğunda daha iyi hissedeceğimizi bizden iyi kimse bilemez.

Hadi, kapatalım gözlerinizi ve bir oda hayal edelim. Neler var içinde? Nasıl bir ortam? Neler olsun isteriz? Tüm bunları düşünelim. Kitap okumayı seviyorsak, kocaman bir kütüphane ekleyelim, resim yapmayı seviyorsak, doğa manzarasına açılan bir penceremiz olsun ve önünde şovalemiz. Müzik de olsun diyorsak fon müziğinde beğendiğimiz bir müzik çalsın, odamızın içinde. En sevdiğimiz renklerle boyayalım duvarlarımızı ve içeriye misafir alabileceğimiz ve yeni yerler keşfetmeye çıkabileceğimiz kapılarımız da olsun. İçimizden geldiği gibi tasarlayalım.

Göreceksiniz ki yaşamımız bu tasarımın yansıması olacaktır. Ve bir insanın hayatından geriye kalan en büyük eser bence bu tasarımdır. Yani kısacası yaşadığı hayattır. O yüzden, hayata, özgün ve güzel tasarımlar bırakalım ardımızdan. Çünkü her şey önce kendi dünyanı tasarlamakla başlar.

 
Toplam blog
: 16
: 1747
Kayıt tarihi
: 17.12.08
 
 

1984 yılı Nisan ayının 16'sında Ankara'da doğdum. İlköğretim ve liseyi Ankara'da, lisans eğitimimi P..