- Kategori
- Öykü
Onun sesini son defa duydu.

Zehra ailesinden uzak o şehirde Üniversiteye geçen yıl başlamıştı. Bu onun ailesinden ayrı yaşadığı ilk deneme idi. Üniversite seçme sıralamasını yaparken o uzak Üniversiteyi yazmak hiç aklında değildi. O çocukluğundan bu yana hayal ettiği mesleğin eğitimini yapacağı bir Üniversite istiyordu. Büyük şehirlerde aynı dal çok yüksek puanlarda olduğundan Zehra sonunda bu uzak Üniversiteyi de yazmak zorunda kalmıştı listesine.
Kazandığını öğrendiğinde ailesinden bu kadar uzağa gitmek fikri ona çok zor geldi. Ama istediği meslek ağır bastı ve sonunda o şehre Üniversite okumaya gitti. İlk günler oldukça zorlandı. Ailesi ona fazla para gönderemeyecekti. O sebepten Üniversiteye bağlı kız yurdunda üç kız aynı odada yaşamak zorunda idiler. Neyse ki bu yıl açılmış kız yurdu vardı. Ya geçen yıl gelseydı, o da olmayacaktı.
Ayrı şehirlerden, ayrı aile tiplerinden gelmiş, tek ortak noktaları okumak amaçları olan üç genç kız sonunda anlaştılar. Artık hiçbiri diğerinden rahatsız olmuyor, hatta beraberce mutlu sohbetler de ediyorlardı.
Zehra çok parası olmadığından cep telefonu da alamamıştı. Her akşam okul dönüşü Yurdun kapısındaki umumi telefondan evini arıyordu. Annesinin sesini duymak onu rahatlatıyordu. Ancak annesinin sesini duyduktan sonra yurda dönüp yemek yiyebiliyordu. Annesi de her akşam aynı saatte onun telefonunu bekliyor, eğer beklediği bu telefon bir kaç dakika gecikse evde duramaz hale geliyordu.
İlk yıl böyle geçti. Zehra ikinci yıl biraz daha alışacağını sanarken özlemin hiç azalmadığı farketti gönlünde. Evini, ailesini, kuşunu, odasını, annesinin yemeklerini kısacası herşeyi çok özlemişti. Amaçladığı meslek için bu özleme dayanması gerektiğini çok iyi biliyordu.
İkinci yıl başladığında bir akşam üzeri yurda dönerken birden ayağı bir taşa takıldı. Tam düşmek üzere iken bir kol onu tuttu ve düşmesini engelledi. Zehra şaşkınlık içinde başını kaldırdığında yemyeşil bir çift göz ile karşılaştı. Siyah kirpiklerin arasından harika iki yeşil göz ona bakıyordu.
Gözlerin sihrinden kurtulmaya çalışırken, sahibini görünce şaşırdı. Zira gözlerin sahibi genç bir delikanlı idi. O anda Zehra erkeklerde yeşil göz hele ki böyle siyah uzun kirpikli yeşil gözü hiç sevmem diye düşündü.
Oysa ki o yeşil gözlere ve sahibine bir kaç gün içinde deli gibi aşık olacakltı bunun farkında değildi o anda.
İki genç ailelerinden uzak bu şehirde birbirlerinde özlemi, yaşam sevincini birleştirerek bir aşk yaşamaya başladılar. Tek arzuları bu sevdalarının daha önce kafalarına koydukları amaçlarını gerçekleştirmelerine engel olmaması idi. Derslerini ihmal etmek onlar için sanki aşklarının sonu olacakmış gibi geliyordu.
Bir akşam üzeri Zehra okuldan çıkışta sevdiceğini gördü dersliğin bahçesinde. Ona süpriz yapmış almaya gelmişti. Bu süprize çok sevinen genç kız gülerek delikanlıya koştu. Delikanlının gözlerinin içi gülüyordu. 'Seni almaya geldim. Bir arkadaşımın motosikletini de aldım. Yurda gitmeden bir tur atarız. Sonra seni yurda bırakırım .' dedi. Genç kız bu harika gezi fikrine çok sevinmekle beraber o saatlerde annesinin ondan beklediği telefonu geciktireceği için endişelendi. Sonra düşündü, olsun annesi bir kaç dakika beklesindi.
Zehra motosiklete delikanlının arkasına oturup kolları ile beline sarılınca başında kaskı olmadığını farketti. Delikanlının da kaskı yoktu başında.
İki genç motosikletin üzerinde rüzgar gibi giderken çevreden bakanlar gençlik ne güzel diye düşünüyorlardı. Bir süre, zamansız bir süre böyle gittiler. Ta ki bir dönemece gelene kadar. Hızla girdikleri dönemeci alamayan motosiklet birden devrildi ve kızla oğlan yere savruldular.
Zehra düşmenin etkisi üzerinden geçince gözlerini açtı. Her tarafı çok kötü acıyor, nefes alamıyordu. Adeta mengeneye sıkışmış gibi idi göğsü. Kalkmaya yeltendi, vücudu kımıldamıyordu. Başını ellemek istedi. Eline kıpkırmızı bir kan bulaştı. O anda yeşil gözlü sevdiceğini gördü. Hareketsiz yerde yatıyordu. İsmini seslendi, Delikanlı hiç kımıldamadı. Gözleri kapalı idi. Yol tenha idi ve geçen pek yoktu. Onları kimse görmemişti. Bağırmak istedi. Sesi çıkmıyordu.
Birden gözüne yakınındaki bir cep telefonu ilişti. Düşme sırasında delikanlının telefonu cebinden fırlamış yere düşmüştü. Uzanıp telefonu almak istedi. Belki o zaman kazayı birilerine haber verebilirdi.
Büyük zorlukla telefona ulaştı. Kanlı parmakları ile tuşlara basmaya çalıştı. Tuşlara basan parmakları evinin numarasını çevirmişti önce. Karşıdan annesinin sesini duydu.
Anne hergün kızından telefon gelen saatte aranmayınca çok telaşlanmıştı. Evin içinde bir aşağı, bir yukarı gidiyor ve durmadan düşünüyordu. Mutlaka bir aksilik olmuştu. Yoksa kızı iki yıldır aynı saatlerde arıyordu onu.
Telefon çalınca koşarak açtı. Açarken gözü ekrana ilişti ,bu tanımadığı bir cep numarası idi. Hayırdır diye düşündü. O sırada karşıda kızının cansız sesini duydu. 'Anne, çok kötüyüm, bir kaza, ölüyorum galiba. Seni seviyorum.'diyordu karşıda kızı. Ses en sonunda azalmış ve hırıltıya dönmüştü.
Ne yapacağını şaşıran anne öyle kaldı. Bu kızının sesini son duyuşu oldu.
Ertesi sabah gazetelerde iki satır bir haber vardı. 'Üniversite Yolunda Motosiklet Kazası. İki genç kaza yaptı. Oğlan kaza yerinde, kız ise hastaneye kaldırılırken öldü.' diyordu haberde.