- Kategori
- Kültür - Sanat
Opera ve bale evrensel bir sanat dalıdır ve ülkemizde daimi olmalıdır.
Hıncal Uluç'un yazısında bahsettiği balerinlerden Hazal Çoruk
Yaşantının gelip geçen devranında akıcı olan ne varsa insana ilaç gibidir. Cumartesi böyle akıcı günlerdendir. Cumartesi günü umuttur. Diğer günler bana tutuk gelir. Ve tekrarlayıcı ritminin bozukluğunu düşünürüm hep nedense! Hergün yetişmesi gereken bir telaşe yaşarız ama sonlanması aylar alabilecek bir çalışmanın ufak parçalarıyla boğuşuruz aslında. Durağan değildir ama bazen çok tutuktur. Bir türlü gün akmaz! Aksa da yaşanan telaş onu görmemizi engeller. Hep ileriye dönük bir beklenti ile her günü sonlandırmak usandırıcı gelir bana. Oysa cumartesinin öyle uzun vadeli bir beklentilerle işi olmaz! O akşam yapılacak bir hareketlilik yeterde artar. Bunun için günler öncesinden gerilmemize, plan yapmamıza da gerek yoktur. Çünkü zaten nazımızı çekebilecek dostlarla iletişim kurar ve anlık kurgularla günü süsleriz. Çoğunda tek bir alo yeter. Gerisi neşemize, olumlu enerjimizi doğru yönlendirmemize bağlıdır. Cumartesilerin serbest, rahat ve özgür ruhunu gençliğe benzetiyorum genelde. Herhangi bir çılgınlık o güne daha çok yakışır. Ve böyle bir günde sizlere sanatçı gençlerimizden sözetmek te bana yakışır.
31 Mayıs 2011 günü Süreyya Operasında olan yıl sonu gösterisinden bahsetmeden bu haftayı kapatmam mümkün değil.O gece İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarının Bale bölümü müthiş güzel bir performans sergilediler. Seyrettiklerimizi herkesin seyredebilmesini dilerdim. Ne yazık ki, çoğu veli yakınlarına bilet bulamadı. Salon hıncahınç doluydu ve gösterinin sonunda herkes ayakta alkışladı gösteriyi. Gösterinin en can alıcı dans performansı bale ve semazenlerin ritmini birbirine yakıştırarak kurgulanmış çağdaş dans gösterileriydi. Klasik balede muhteşemdi, kızımında solist olarak yer aldığı koreografide tüm öğrencilerin bir yıl boyunca nasıl emek verdiklerini şahit olmasanızda hissedebilirdiniz. Burdan çok değerli hocalarına bütün bir yıl verdikleri emeklerden dolayı teşekkürler etmek istedim.
Ayrıca bu gösteri ve yıl içersinde olan tüm gösterilere kucak açan Süreyya sinemasını sanat camiasına sunan sayın Selami Öztürk’e teşekkürü borç bilirim. Bunun değerini benim gibiler iyi anlar, çünkü Devlet Opera ve Balesine gösteri ve çalışma yapabilecek her yeri engelleyen bir durum görmezden geliniyor. Şu yapılan gösteri halkın daha çok katılımı sağlanarak, geniş bir alanda olabilirdi. Oysa ki, yuvası olan AKM çürümeye terkedildi. Yıkılacak ve yerine kimbilir ne yapılacak. CRR’de artık bu gençlere kapalı. Zira provalarının çıkışında büyük salonda rastladıkları namaz kılan kişileri kıyafetlerinden dolayı rahatsız etmişler. Doğrusu cami gibi kullanılan sanat merkezlerini kendimize yakıştıran devlet adamlarımızın sanat açısından cehaletini anlamak mümkün! Ama bunu sahiplenen ve aslında sanata fransız kalmayan zengin kesimimizi sessiz kalmalarından dolayı anlamak mümkün değil. Şunu korkarak söylüyorum ki; ülkemizde şikayet edilen hiç bir durum daha iyiye doğru düzeltilmez. Ben bu şikayetimi dile getiririm ve olay aslında sanattan bir haber olan yetersiz kişilere sorularak, yalan yanlış düzeltilmeye çalışılır. Hatta daha da kötüye gider. Kısaca benim bu ülkenin sanat, kültür ve bilimsel alandaki oluşumlarının yetersiz, kifayetsiz ellerde heba olmasına dayanacak gücüm kalmadı. Bunu düzeltecek BİR ŞEY YAPMALI..Ama ne?
Misal Hıncal Uluç bu konuda ertesi gün bir yazı yazmış, gençleri tek tek isimleriyle tebrik etmişti ama bu sanat alanında herşey yolunda imiş gibi yazması beni düşündürmüştü açıkçası.
Hepimize düşüncelerimizi, hızlı devranlı akışkan ve olumlu yönlendirmek nasip olsun. Dilek ve isteklerimiz doğru kanaldan gidip, doğru elden düzeltilsin ki Osman Hamdi Bey’in “Kaplumbağa Terbiyecisi” ne dönmeyelim. Zira yaşantının devranı ağır işlemeye müsait değil.
Tatlı cumartesiler.
Berrin Aksu