Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '13

 
Kategori
Psikoloji
 

Orada kim var?

'Çünkü, dünyaya gelirken beraberinizde bir şey getirmiştiniz ve onu bir yerlerde yitirdiniz. Ve bu kalabalık evrende onu tekrar bulmanız imkansız gibi gözükür.'  Osho

Çocuk, genç, yetişkin veya yaşlı olmak, her birimizin yaşam yolunun seyrinde, iç dünyamızda hissettiğimiz dalgalanmalar mevzubahis ise çok da farklı konumlar değil! Zira bizler, bir dönemden diğerine geçerken o dönemi 'olması gerektiği gibi' yaşayamıyoruz! Kimse bir diğerinin 'kendisi olmasına ve kendisi olarak kalmasına' izin vermiyor. Bu anlamda çocuk olmak, genç, yetişkin ya da yaşlı olmak yaşamdaki büyük değişimin, içimizde değişemeyen şeye karşılık bizi iç değil ama dış olarak değiştirmesini engelleyemiyor! Asıl önemli olan iç değişimler ve dönüşümler olmalı ama bir bakmışız, zaman geçmiş ve herkes değişmiş! Çocuklar büyümüş, yetişkinler yaşlanmış! Yaşanmamışlıkların adı yaşam olmuş! Bu da hepimizi ilgilendiren bir önemdedir!

Yaşamın en temel dönemidir çocukluk. Buna karşın, çoğu insan bihaber olsa da, geleneksel ve genetik şartlanmalardan miras alınan kolektif korkular, dünyaya kendi benzersizliği ile gelen ruhun gelişip serpilmesi önündeki en büyük ve görünmeyen engellerdir. Özsaygımızın yediği darbe, ebeveynlerin enerjisine bağımlı olduğumuz bu döneme damgasını vurur. Biz her birimiz, bu baskının, anlayış kıtlığının, koşullara bağlı sevgi ile saygıdan yoksun ilişki ve etkileşimlerin, dile getirilmemiş öfkelerin, bastırılmış duyguların, baskının, aşırı davranış ve duygulanmaların ve nihayet etkileşimlerle gitgide büyüyen bu yumağın içine doğduk.  Ana-babalarımız başta olmak üzere, öğretmen, otorite figürleri ve yetişkin insanların farkında olmadan, bilinçsizce birbirine yansıttığı korku, travma ve gizli öfkelerin yönettiği bir dünyada yaşadığımız ilk duygu 'şok' duygusuydu! Ardından varlığımıza atfedilen yönlendirmelerin eşliğindeki duygu ile içimizde hissettiğimiz şeyin farklı olması karşısında , kendimizde temelde bir sorun olduğu uyduruk inancı içimizde yer etti ve şok duygusuna 'utanç' duygusu eklendi! Gerçekte ihtiyacımız olan şeye duyduğumuz yoksunluk ile yalnız, olduğumuz haliyle eksik olduğumuza inandırıldığımız için de değersiz hissettik.

Yetişkinliğe adım atarken içimizden gelen itki, çıktığımız bu yolculukta kaybettiğimiz o yere geri dönmek için içindeki duyarlılık ve kırılganlığa, güven, koşulsuz sevgi ve kabule yeniden yer açmaya yöneltiyor bizi. Bunun değeri büyüktür. İnsanın kendi içinde yolunda gitmeyen şeylere ilişkin kendi arayışının peşine düşmesinin önemi büyüktür! Dış dünya ve iç dünya arasındaki uzlaşma önemlidir ancak bu ne salt dışarıdaki dünyaya uyumlanarak ne de iç dünyanın yaralarını görmezden gelerek olur!

İnsan psikolojisi, ruhsal durumu, yaşadığı fiziksel koşullar ve zihinsel yönlendirilmelerin eşlik ettiği dizgelerle birleşmiş olduğundan bu tabloya bugüne dek en açıklayıcı bakışı bir kitapta buldum ve paylaşmak istiyorum. Buna göre; 'üç halkaya bölünmüş büyük bir dairenin içindeyiz. En iç kısım, varlığımızın merkezi ve şahidin evi. Burada doğal, akışkan enerjimizin içindeyiz. Hem içimizde hem de dışımızda olup biteni ferah ve tarafsız izleyebiliriz. Bu yaşamla ve kendimizle uyum halidir. Bu mistiklerin varoluşla bir olmak şeklinde tarif ettikleri durumdur. Yolculuğumuz bu içsel merkeze geri dönmeyi içerir. Oysa vaktimizin çoğunu dış katmanda(koruyucu katman) geçiririz. Burada kontrol vardır ve korkularımızdan (bir yere kadar) korunuruz. Çoğu kez niye orada olduğumuzun farkına bile varmayız. Burada yaşamayı seçmeyiz, bunu bilinçsizce yaparız. İçsel çalışma yapmazsak tüm hayatımızı burada geçirebiliriz; çoğu insan böyle yapar. Ortada ise kırılganlığın ve duyguların katmanı vardır; içimizdeki çocuğun evi.  Buraya inmek savunmasızlığımıza saygı gösterilmeyen dönemlerin anılarını tazeler. Bu anılar yüzünden oraya gitmeye korkarız. Merkeze geri dönmek içinse orta katmana geri dönmekten başka çaremiz yoktur. Kendi yüksek benliğimizden gelen çağrıya uyan bilinmeyen ve esrarengiz bir enerji bizi merkeze doğru çeker. Korku ve acı ile yüzleşme cesareti de bu yönümüzde saklıdır. Bu birbirine ters iki yüz arasında gider geliriz- biri bizi bilinçsiz ama güvenli tutar diğeri de bizi gerçeğe ve bilinmeyene çeker.-'*

İçimizde ürkmüş ve yaralı bir çocuk var ve o hala yaşıyor ve yaşamımızı yönetmeye devam ediyor. Tüm acı ve öfkeyi orta katmanda tutuyoruz. Şiddet, baskı ve duyarsızlığın olmadığı bir dünyada yaşıyor olsaydık saf bir halde kalabilirdik. Dile getiremediğimiz ve yaşayamadığımız duygularla birlikte canlılığımızı orta katmana gömdük. Cinsel, fiziksel ve duygusal taciz enerjimizi, duygularımızı ve özgün bireyselliğimizi sabote etti. Bu anlamda, bütünlüğüne, masumiyetine ve kırılganlığına darbe almamış tek bir insan daha yoktur. Zira dünya, bizden alınanların kolaylıkla geri verildiği bir yer olmadı hiç! Onları geri almak için çıktığımız yolculukta kararlılığımızı sınayan bir okul gibi daha çok. Merkezdeki tanık bunu çok iyi biliyor. Olan herhangi bir şeyi değiştiremeyiz ama neyin niçin olduğunu görebilirsek 'anlayış' ve 'farkındalık' ile bizde bıraktığı etkiyi dönüştürebiliriz. Anahtar bu; merkeze giden kapıyı açan tek anahtar!

Diğer türlü koruyucu katmanda yaşamaya devam etmek de bir seçim elbet. Ardına saklanabildiğimiz bir sürü kalkan yaratmak mümkün; güçlü, kurban, iyi eş, spiritüel, çekici, karizmatik, espirili, sportif, v,s. Ta ki hayat bastırdığımız her ne ise onu bir deneyim ile karşımıza çıkarana dek. Zira kader denen şey de bu değil mi?

Bir şekilde yaşadığımız malum. Devam etmekte olduğumuz gidişata bir an durup baktığımızda gerçekte gördüğümüz ne? Ve sorduğumuz soruya muhatap aslında kim? Orada kim var!

*İlişkilerin ABC'si, Krishnanan da

 
Toplam blog
: 118
: 631
Kayıt tarihi
: 07.10.13
 
 

İnsanın kendinden bahsetmesi meselesi benim için zor konuların başında gelir. Bu anlamda söyleneb..