- Kategori
- Sosyoloji
Orhan Gencebay ve Muhafazakar Direnişi
orhan gencebay
1970’li yıllarda ve 1980’li yıllarında başlarında ülkemizde ciddi bir şekilde yaygınlaşan şiddet ve kavga ortamının gerilimlerinin etkisi toplumumuzun her kesiminde derinden hissedilmekte idi. Özellikle marksizm, leninizm ve diğer sol akımlar kominist bir toplumsal ve devletsel yapıyı enjekte ederek ülkemizi yeniden şekillendirme isteğinde idi. Buna karşılık ülkemizde ki muhafazakar kesim ise bu toplum mühendislerinin karşısına daha çok siyasi söylem ile direnmeye çalışırken Necip Fazıl, Nurettin Topçu gibi düşünürleri ile de hem felsefe de hem de edebiyat alanında milletimizin dindar kesimlerinin morallerini yüksek tutacak düşünceleri onlar için üretmekteydiler.
Sanat camiasının geneline bakıldığında ise bir moda furyası içinde tiyatro ve ses sanatçılığı alanında neredeyse direniş gösteremeyen muhafazakar kesim, koministlerin gençliğe yönelik ürettikleri sözde “özgürlükçü, hürriyetçi” düşüncelere klasik yöntemler ile cevap vermeye çalışmaktaydırlar. Şüphesiz bu çabalar dönemin kıt iletişim imkanları içinde ve tekelleşmiş piyasa düzeninde sesini çok da çıkartamamaktaydı. Böyle bir ortam içinde milletimizin ve ülkemizin kaderinin bu değişime/değiştirilmeye boyun eğmeyecek kadar sağlıklı olduğunu belirtmek için Gencebay “Batsın bu dünya” ile ilk savaşını vermekteydi. Bir an da dikkatleri üzerine çeken Gencebay, dönemin kaos ortamında ve tekelci pazar piyasasının egemenliğine rağmen büyükşehirlerin mibibüslerinden kahvehanelerine ve hatta kamusal alanın bir çok yerine nüfuz etmekteydi. Batsın bu dünya ile değiştirilmek istenen düzene karşı çıkan Gencebay, çok geçmeden “bir teselli ver” ile karşı çıktığı sol kesime karşı muhafazakar kesime bir moral vermekte idi. Zira sol kesimin toplumu kutuplaştırarak oluşturduğu kavga ortamı, onların ötekileştirdiklerini yok etmeye dayalı Hegelist bir tavrı sergilemeleri mencut kavgaları körüklemekteydi. Bir teselli ver de ise Gencebay toplumsal dayanışma ile insanın insana olan ihtiyacını psikolojik travmaların toplumsal dayanışma ile aşılacağını ifade ederek “öteki” ile ilişkileirn yeniden kurulmasını dillendirmekte idi. Zira onun buçağrısı dönemin kıt imkanları içinde 30 milyonluk
Türkiye’de kısa sürede çıkardığı “bir teselli ver” albümünün 3 milyonu aşkın bir satış yapmasıyla artık toplumsal kabulünü de göstermekte idi. Genbcebay’ın bu çağrısı toplum mühendislerinin gözünden kaçmayacaktı ve hakkında idam davası açılmasına kadar ağır iftiraların ortaya çıkmasına sebep olacaktı ve yargılanması için hukuki işlemlerin dahi başlatılması için gerekli girişimlerin yapılmasını gerektirecekti. Bu baskılardan yılmayan Gencebay devamında “Hatasız kul olmaz” diyerek yine toplum mühendislerinin karşısına çıkacaktır. Böylece materyalizmin kucağına itilen toplumumuza insanımızın kulluk bilinci ile yeniden toparlanmasını hatırlatacaktır. Ayrıca hataların affedilirliğinden bahsederek derin tarihi birikimimiz içinde toplumsal hoşgörümüzün ne kadar gelişmiş bir mekanizma olduğunun da altını çizerek öteki ile uzlaşmanın, diyalog kurmanın ve bu ülkede beraber yaşamanın gerekliliğini haykıracaktır. Bu mesajlarını diğer şarkı sözlerinde de defalarca tekrar eden Gencebay, basitleştirilmek ve hafife alınmak için özellikle ülkemiz entelijiyasınca dışlanmak için yaptığı müzik türünün “arabesk” olarak tanımlanarak gecekondu kültürüne indirgendi. Böylece onun yükselen sesinin ülkemizin elitsit tabakasına erişmesi ve alaya alınması ile toplumsal desteğin kırılacağı planlandı. Fakat sonuç istedikleri gibi olmadı.
Gencebay ardarda “birdamla mutluluk” ile yetinmeyi, beni böyle sev” ile farklılıkların zenginliğini ve özgünlüğünü, “ben topraktan bir canım” ile yaratılmış insanı tanımlayarak kimsenin kimseden üstünlüğünün olmadığını, “dertler benim olsun” ile fedakarlığı, “Allah bizimledir” ile ilahi adalet ile sabrın karşılığını tekrar ve tekrar dillnedirerek toplumumuzun muhafazakar dinamiklerini ön plana çıkartmıştır. Zaten bu yüzden keandisi hiçbir zaman yaptığı müzik türünü “arabesk” olarak tanımlamamıştır.