Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '14

 
Kategori
Tarih
 

Orta Asya Türklerinin Bozkır ve Göçebe yaşam tarzları ve yarattıkları kültürler...

Orta Asya Türklerinin Bozkır ve Göçebe yaşam tarzları ve yarattıkları kültürler...
 

Eski Türklerin bozkır yaşam tarzına bir örnek...


TÜRKLER, "BOZKIR" YA DA "GÖÇEBE" KÜLTÜRÜ İLE TARİHİ SÜREÇ İÇİNE GİRMİŞLERDİR....

Geniş, fakat aynı coğrafi çevrede benzer doğa koşullarına karşı oluşturulan benzer yaşam tarzının, adları değişik olsa da, tüm Orta Asya topluluklarında, genel nitelikte ortak değer yargılarının doğmasına neden olduğu söylenebilir.

Türkler, coğrafi koşullar gereği "bozkır" ya da "göçebe" kültürü ile tarihi süreç içine girmişlerdir. Çevre toplumları ile olan ilişkileri sonucunda da, önce "yarı yerleşik", daha sonra da "yerleşik" yaşam tarzına geçmişlerdir...Bu nedenle, Türkler, kültürlerini kısmen değiştirmiş ya da yabancı  kültür öğelerini, öz kültürleri ile kaynaştırmışlardır.( "yarı yerleşik" ve "yerleşik" düzen, başka bir blogda ayrıca incelenecektir)

Belki de, bu yüzden değişik  "etnik yapı", "din" ve "diğer sosyal değerleri" ile birbirine karışmış bu topluluklar içinde, Türk unsuru ağırlıklı özgün Türk kültürünü ayırmak ve bunun tarihsel başlangıcını belirlemek oldukça zordur.

-- Tarihin düz bir çizgi izlemediğini, birikimler, zıplamalar,  ilerlemeler ve gerilemeler, fakat temelde; gelişerek, değişerek ve ilerleyerek oluşan bir süreç olduğu dikkate alındığında, Türk toplumunun( ya da toplumlarının) da sürekli bir değişme ve ilerleme ile yeni kültür birikimleri oluşturduğu ve büyük uygarlıklara vardığı söylenebilir(1).

Türklerin, aslen göçebe bir kavim olduğu düşüncesi bilim dünyasında yaygındır ve bizzat Türk bilim adamları arasında da, bu düşünceye katılmayan hemen hemen yok gibidir(2).

 

GÖÇEBELİK, MEDENİ YETENEKSİZLİK MİDİR?

Eski Yunan düşünürü Eflatun, "vahşi aile grupları" dediği göçebe çobanların ilkel topluluklar olup, uygarlığa ancak tarım hayatı ile geçtiklerini iddia etmiştir(3). Batılı bir kısım araştırmacılar da aynı izi takip ederek, Türklere kolayca yakıştırdıkları, "göçebeliğin, medeni yeteneksizlik" olgusunun, doğrudan doğruya doğuştan gelen bir karakter olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmişlerdir(4).

Herhangi bir yaşam tarzının(kültürün) şekillenmesinde, yaşanan bölge olanakları yön verici olur. Tarih öncesi devirlerde, Avrupa, henüz Cilalı Taş Devri yaşanırken, Anadolu ve Mezopotamya'da Maden Çağı yaşanması bundandır(5).

Bu nedenle,, o günün koşulları altında göçebeliğin, hangi ölçütlere göre "medeni yeteneksizlik" olarak ileri sürüldüğünü anlamak güçtür. Ayrıca, "göçebe" uygarlığının, "belli yerlere yerleşenlerden" daha aşağı olduğu yolundaki eksik fikirler, günümüzde yapılan incelemeler sonunda tamamen çürütülmüştür(6).

 

TÜRKLER UYGARLAŞMA ŞANSINA SAHİP DEĞİLLER MİYDİ?

Kavimlerin törelerinde ve kurumlarında görülen farkları, bu kavimlerin "geçmişlerini sağlayış tarzlarının" farklı olmasıyla açıklayan İslam bilgini ve düşünürü İbni Haldun(1332-1404); insanların, bedevi(göçebe) ve hazeri(medeni) olmak üzere iki sosyal tipte yaşadıklarını öne sürerek, Türklerin, gerekli coğrafi şartlar mevcut olmadığından uygarlaşma şansına sahip olmadıklarını belirtir(7).

Buna karşın, diğer bir kısım Avrupalı bilginler ise aksi tezi ileri sürerek, Türkleriin tarihte oynadıkları rollerin oldukça önemli olduğunu belirtmişlerdir...

Örneğin, Elice Reclus, 1884'te yayınlanan "Yeni Umumi Coğrafya" adlı eserinde, Türkler için "komşularına demiri ve diğer madenleri öğreten onlardır. Şüphe yoktur ki, bize ehli hayvanları vermiş olanlar da onlardır..."(8) demektedir.

Unutmamak gerekir ki, göçebelik, ne kültürsüzlük ne de yabanlıktır. Göçebeliğin de, kendine özgü zengin bir kültürü ve uygarlığı vardır.

"Bozkır kültürü" at üzerinde kurulmuş olmakla beraber, prensipleri yalnızca "at"tan ibaret değildir. Eski Türkler de, bozkırlar coğrafyasında, at ve demir üzerine kurulu, kendilerine özgü bir kültür ortaya koymuşlardır(9).

Genellikle, göçebelikten "yarı yerleşik" daha sonra da "yerleşik" yaşama geçen Türk topluluklarının karşılaştıkları yeni koşullar, onların toplumsal ilişkilerini de farklılaştırmıştır. Farklılaşan ilişkiler, yeni değer yargıları oluşturmuş ve bu da, kültürel değişim ve gelişim sağlamıştır. 

Bir sonraki blogda, Türklerin Müslümanlık öncesindeki "sosyal yapısı" incelenecektir.

 

cdenizkent

11.Nisan.2015

 

 --------------------------  :

(1) Ümit Hassan, "Düşünce ve Bilim Tarihi", Türkiye Tarihi 1, İstanbul : 1989, s.288

(2) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ankara : 1977, s.17

(3) Alaaddin Şenel, Eski Yunan'da Siyasal Düşünce, Ankara : 1968, s.206

(4) Kafesoğlu, A.g.y.  s.19

(5) Faruk Sümer ve Yüksel Turan. Liseler İçin Tarih-1, İstanbul : 1991, s.19

(6) Turhan Olcaytu, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük, Ankara : 1973, s.4

(7) Selahattin Hilav, 100 Soruda Felsefe El Kitabı, 4.b İstanbul : 1985, s. 17

(8) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt VIII, 3.b. Ankara: 1988, s.553

(9) Kafesoğlu, A.g.y.  ss.190, 292

 

NOT : Blog yönetiminden ricam, bloğumda koyu ve italik harflerle vurguladığım yerlerin aynen çıkmasıdır...Teşekkürler

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..