- Kategori
- Dünya
Ortadoğu’yu sömüren, sömürgeci siyaset!

Ortadoğu topraklarına dayattığı savaş üzerinden kazanılması gereken demokrasinin insan bedenlerine birer kurşun ve kan damlası olarak döndüğü bir dönemden geçmekteyiz. Sömürülene sunulan adalet, eşitlik, demokrasi, insan hakları ve yaşamın yaşanılası güzelliği savaştan geçtiğidir. Kana doymuş topraklarda daha fazla için öldürülen insan sayıları insan hakları gözlem evleri ve yaşamı inşa derneklerinde basına servis edilen bir rakamdan öteye geçemediğidir.
Sömürgeci siyasetin yaklaşımsal olarak sunduğu daha fazla demokrasi, insan hakları ve daha iyi yaşam standartlarının sadece sömürülene sunulan ucuz bir hikâyeden meydana geldiği topraklarda sömürgecinin bahşettiği demokrasi, insan hakları ve daha iyi yaşam standartları bir düş fantezimi yaratmak dışında hiçbir şey değildi. İlginç olan Sömürgeci ile sömürgenin genelde karşılaşmaları şiddet ortamında olup, tüfeklerin ve süngülerin gölgesinde, gerçekleşmesi ve sonucunda karşılıklı bir antlaşma ile sömürülenin, sömürülmeyi yine kabul ettirilmesidir.
Sömürülenin kurtuluşu ne sihirli bir dokunuş ne bir doğal afet ne de sömürgecininim insafı ya da diploması yolu ile centilmenlik anlaşmaları ile gerçekleştirilemez. Çünkü sömürgeci mutlak bir kargaşa, kaos, düzensizlik içeren bir program üzerinden kendini düzenler. Ve yine aynı sömürgeci kargaşa, kaos, düzensizliği bitirmek için kendisinde bir hak gördüğünü ve bu nedenle müdahale ettiğini savunmaktadır. Bu yüzden sömürgeleştirme sessiz, sedasız fark edilemeden değil, büyük bir gürültü ile kan ve barut kokusu altında gerçekleşir. Sömürülenin kurtuluşu onun bizatihi sömürgecinin varlığına yönelmesi ile, sömürgecinin varlığını hedef alması ve kökten ret etmesiyle mümkündür.
Ordudan yargıya, üniversitelerden ilkokullara, devlet kurumlarından medyaya, yazarlardan öğretmenlere, iş adamlarına kadar herkes bu çirkin sömürgeci ideolojiyi besleyip devam ettiriyor, sömürü değirmenine her gün, her kesimden su taşınıyor. Bununla da yetinilmiyor, bu büyük sömürü devletler tarafından da bilinçli bir şekilde destekleniyor.
Cezayir örneği
Fransa’nın kendisine çizdiği sınırlar ile sömürge olarak kabul ettiği Cezayir’de uyguladığı şiddet, bahşettiği demokrasi ve bahsettiği Cezayir topraklarının adı Fransız Cezayir’i olarak tanımlanması tam da yukarda bahsettiğimiz sömürgeci ile sömüren arasındaki ilişkiye en iyi örneklerdendir. Fransız devleti, vatandaşlarına; masallarda, öykülerde, fıkralarda, gazetelerde, okullarda Cezayir’in Akdeniz’in ötesindeki bir Fransız toprağı olduğu belirtiyor ve dünya haritalarında da böyle gösteriyordu.
Tunus ve Buazizi
Yakın zamandan başka bir örnek ise 2010 yılında başlayan ve günümüzde de süren, Arap coğrafyasında yaşanan halk hareketlerinde, Halklar, özgürlük mücadelesi adı altında birçok Arap diktatörünü devirmiştir. 17 Aralık 2010 Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından tüm Tunus halkının giriştiği eylemle beraber Arap coğrafyasında bir hareketlenme dönemi başlamıştır. Taşların yerinden oynamasına neden olay mühendislik mezunu olan Muhammed Buazizi işsizlik sebebiyle okuduğu mesleği icra edemediği için, seyyar satıcılık yapıp sebze ve meyve satmaya başlar. 17 Aralık 2010 günü satış yaptığı esnada Buazizi’nin yanına bir zabıta memuru gelir ve ona ruhsatsız iş yapamayacağını söylemektedir. Aralarında tartışma başlar ve zabıta memuru Buazzi’ye hakaret ettikten sonra tokat atar. Bu olayı sindiremeyen Buazizi, protesto için valiliğin önünde kendini yakar. Halk yaşanan bu olayla birlikte adeta çılgına döndü ve sokaklara dökülmeye başlar. 18 Aralık’ta Tunus’ta büyük bir protesto başladı ve bu protesto birçok şeyi değiştirdi. Buazizi’nin giriştiği eylemle beraber Arap coğrafyası bir anda değişti ve taşlar yerinden oynamaya başladı. Doğru bir okumada sömürge topraklarının yıllar boyu sömürülmesinden dolayı hiçbir yatırımın-üretimin yapılmadığı, hammaddenin dışarıya taşındığı, yerel tüm kaynakların sömürüldüğü bir coğrafyada oluşan istihdamsızlık ve işsizlikten dolayı oluşan menfi bir hareketin toplumun üzerine alınarak vücut bulmuş halidir.
Ortadoğu coğrafyasında sömürülenin demokrasi, özgürlük ve insan hakları talepleriyle ortaya çıkmış toplumsal bir halk hareketleriyle Protestolar, mitingler, gösteriler ve iç çatışmalar yaşanmıştır. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen'de büyük çapta; Moritanya, Suudi Arabistan, Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta küçük çapta olmak üzere nerdeyse tüm Ortadoğu’da baş gösteren mitingler, protestolar, halk ayaklanmaları ve silahlı çatışmalardır. Birçok uzman bu halk hareketlerini, Arap coğrafyasında yaşanan en büyük değişimlerden biri olarak yorumlamaktadır.
Çözüm özbenliktedir
Ortadoğu üzerine çalışma yapan birçok uzmanın da belirttiği gibi yapay kardeşliklerin, yapay demokrasinin ve yapay eşitliğin inşa edildiği coğrafya da hem içeriden hem de dışarıdan teşvik edildiği bir dönemden geçerken, Ortadoğu halklarının gerçek demokrasi, eşitlik ve adalet kavramından bir beklentisi kalmadığı da görülmektedir. Ortadoğu ülkelerinde gerçeklikle ilişkilendirecekleri her konu uzunca bir süre ilişkilerini tesis etmelerinin mümkün olmadığı da görülüyor. Yapay aidiyetler üzerinden yapılan savaşların ve yaşanan katliamların açtığı yaraların iyileşmesi ve bölge halklarının yeniden birbirlerine güvenmeleri uzun zaman alacaktır. Üstelik bölge ülkeleri halen bu yaraları daha da büyütecek politikaların peşinde oldukları için, tedavi sürecinin ne zaman başlayacağı da bilinmiyor. Ortadoğu coğrafyasında yeteri kadar savaş yapıldığı halde, artık halkların en doğal hakları olan yaşama hakkının sağlanabileceği umudu yakın bir zaman içinde tesis edilmesi tüm muğlaklığını kurumaktadır. Savaşlar yoluyla üstünlük kurulmayacağı görülmesine rağmen, hala çözümü savaş ve yeni aidiyetler yaratarak inşa edileceğine olan inançta bu coğrafyada hala kendine yaşam bulmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi rasyonel olanın çatışma değil demokratik siyasetin Ortadoğu siyasetinde hâkim kılınması ile barış hafızasının inşa edilmesi ve öz benlikleri üzerinde dönüşümün daha rahat olabileceği görülmelidir. Rasyonel olan çatışmaya sürükleyen nedenlerin ortadan kaldırılıp, Ortadoğu’nun özünden çıkan benliği ve medeniyetiyle yaşam bulmasından geçmektedir.