Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '12

 
Kategori
Güncel
 

Örtülü af mı eşitlikçi adalet mi?

Örtülü af mı eşitlikçi adalet mi?
 

3. Yargı Paketini Adalet Bakanlığı hazırlamış TBMM'de yasalaştırmıştır


On gün önce yasalaşarak yürülüğe giren 3’üncü Yargı Paketi bugünlerde ivedilikle uygulanıyor. Görülüyor ki bile bile can alanlar tek tek salıveriliyor. Anne babasını öldürenler de düşünce ayrılıklarından dolayı birbirlerini doğrayanlar da artık dışarıya çıkmaya başlamış bulunuyor. Uygulanan hiç bir kanunun ‘adil’ olmadığını biliyor isem de bu ‘örtülü af’ ile birlikte ortaya çıkan çarpıklıkları aklım almıyor inanın.

İslam Hukuku bakımından olduğu kadar kamu vicdanı bakımından da ‘kısas’ gerektiren teammüden ‘adam öldürmek’ suçu artık daha cazip bir kılıfa bürünmüş bulunuyor. Düşünce suçu zanlıları yatıyor ‘katiller’ ya da ‘katil zanlıları’ şimdi serbest! Türkiye kamuoyu sanırım bu konuları 22 Aralık 2000’de çıkartılan Rahşan Affı’nın sonuçları üzerinden daha bir yorumlamaya başlayacaktır.

Duyduk duymadık demeyiniz. Çok yakında herkesi kapsayan düşünce özgürlüğü de mahkeme heyeti üyelerinin basın açıklaması yapmaları da yasaklanacak, diye korkarım. Bilindiği gibi kendinden menkul 'düşünce özgürlüğü' yüzünden kimi yazar çizerler ile bazı konularda tepkilerini haykıran bazı yurttaşlarımızın başına geler geldi izliyoruz. Bu konudakiörnek olaylar giderek artacak gibi görülüyor.

İşte size son bir örnek: Ankara 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Ali Altınkaya, ‘Vicdanımız rahatsız olmaz mı? Tabii ki rahatsız ama önümüze gelen kanunu uyguladık’ açıklamasında bulunmuş bugün.

3’üncü Yargı Paketi ‘örtülü af kanunu’ mu?

02 Temmuz 2012 günü TBMM’de yasalarak uygulamaya konulan Yargı Paketi içindeki bazı düzenleyici hükümler yanında kimi yargılamalar ile tutuklular için başlı başına bir Af Kanunu olarak işlemeye başladı. Geçtiğimiz iktidarlar döneminde çıkartılan Af Kanunlarına bakarak bu Yargı Paketi için ‘üstü örtülü af kanunu’ yakıştırması yapılacaktır sanırım. Yürürlüğe giren son Yargı Paketi konusundaki salıvermeler için girişilen uygulamalar konusundaki açıklamalarından dolayı Ankara 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Ali Altınkaya’yı ‘vicdanlı bir yargıç’ olarak niteleyeceğim.

Ankara’da 8 Ekim 1978 günü Bahçelievler’de (7) Türkiye İşçi Partili öğrencinin alçakça öldürüldüğü Bahçelievler Katliam'ının hükümlüsü Ünal Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı’nın, 3’üncü Yargı Paketi’ndeki düzenlemeye dayanarak tahliye eden Ankara 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Altınkaya, ‘Vicdanımız rahatsız olmaz mı? Tabii ki rahatsız ama önümüze gelen kanunu uyguladık’ açıklamasında bulunmuş.

Mahkeme Başkanı Ali Altınkaya: Meclis ‘Af verdim’ diyor, af kanunu çıkıyor'

Ülkemizdeki ‘adalet’ oldusunun nasıl işlemekte olduğunu anlatması bakımından Başkan Altınkaya’nın aşağıdaki sözleri de büyük anlamlar içermektedir bence:

 ‘TBMM böyle bir kanun yapmış. Biz de kanunun gereğini yerine getirdik. Bir şey olunca ‘Mahkeme böyle yaptı’ diyorlar. Mahkeme böyle yapmıyor. Okulda öğretmen olarak göreve başlayan birinin önüne ‘Kardeşim bu sene bunu okutacaksın’ diye kitabı koyarsan öğretmen onu okutur. Şu karar çıktı, bu karar çıktı, hiç yatmadan da çıkıyor. Meclis ‘Af verdim’ diyor, af kanunu çıkıyor. Bu doğru mudur, vicdanları sızlatıyor mu? Sızlatıyor. Ama bizim yapacağımız bir şey yok. Biz yargıçlar olarak bundan zevk almıyoruz. ‘Mahkeme hazırlıklı’ deniliyor. Böyle bir kanun çıkmış, tabii ki mahkeme dosyayı inceleyecek, hazırlıklı çıkacak. Siz bir yere giderken hazırlık yapmıyor musunuz? Ama bu tür şeylerde bizim adımızın kullanılması hoş bir şey değil’ açıklamasında bulunmuş.

(Kaynak: DHA’dan Emre Baylan ile Nurettin Kurt’un haberi: hurriyet

Hukuk Devletindeki adalette uygulanan eşitlikçi hukuk böyle olmamalı

Bence ülkemizde ‘adalet’ adına pek çok yanlış yapılıyor. Nice olaylardan, nice yanlış adli kararlardan dolayı kimin vicdanı sızlamaz. Kişilikler bozulmuş, düşünceler konuşularak silahla dayatılıyor, kavga düğüş her an bir yerlerde patlak verebiliyor, kimi eylemler amacını aşmış olabiliyor, terör saldırıları önlenemiyor, suç çeşitleri de suçlular da çoğalıyor, yürülükteki yasalara göre savcı da yargıç da avukat da zanlılar da zor durumda.

Bu yüzen yeri geldiğinde sık sık, 'Adalet yok bu ülkede' diyoruz. Adaletin tesisi konusunda herkesin dertli olduğu Türkiye’de Hükümet hiç bir ayrım gözetmeksizin her alanda ‘adil olmak’ gerekirken kimilerine iyi görünmek için mi uğraşıyor diye bir düşünceye kapılıyorum bazan. Çünkü pek çok açmazlarını gördüğümüz 'hukuk devleti' yaftalı Türkiye'de adalet böyle olmamalı.

Bağımsız Yargı kurulmadan siyasi afların önüne geçilemez

Bana göre 'adalet' öyle bir uygulama ortaya koymalı ki ortaya 'görenler maşallah!' desin! Öyle bir adalet olmalı ki herkese eşit uygulansın. Öyle bir adalet olmalı ki mala gelen zararlardan cana gelen zararlara doğru artan cezalar ile egemenlik sağlamalı. Öyle bir adalet uygulaması olmalı ki siyasilwere söz hakkı bırakmamalı. Öyle bir adalet olmalı ki kılı kırk yararcasına kararlar vemeli. Öyle bir adalet uygulanmalı ki zanlıları da tutkluları da suçluları da saygınlıkları korunacak birer kişi olarak görebilmelidir. Öyle bir adalet kurumu olmalı ki mahpuslar belgelerin de etkisi ile suçlarını balullenerek, bir anlamda güle oynaya hapishaneye girmelidir. Öyle bir adalet kurumu olmalı ki hapisteki canlara hiç bir biçimde eza, ceza çektirmemelidir. Öyle bir adalet olmalı ki terör suçluları ile diğer suçluları aynı yerde barındırmammalıdır.

Böyle bir adalet içinde 'siyaseten af' yer almamalı. Hapisaneler doldu taşıyor diyerek de 'af' çıkartılmz. Bunu DSP-MHP-ANAP ortaklığında gördük: İktidara geldiklerinde (70.000) olan mahpus sayısı 'Şartlı Salıverme' adlı örtülü af kanunu ile bir anda (40.000)'e düşürülmüş olsa da (3) yıl içerisinde (65.000)'e yaklaşmıştır. Başbakan Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit TBMM'deki değişiklikler ile ortaya çıktığı bilinen örtülü af uygulamasını değerlendirirken yapmış olduğu,  'Ben affı garibanlar için istedim, katiller yararlandı' açıklaması umarım 3. Yargı Paketi uygulaması için söylenmeyecektir. 

Gerçekte Batı'da olduğu gibi bizde de 'suçluların cezalarını hafifletici sebepler' sürekli olarak işleyen bir kurallar bütünüdür. Bu konuda yerel savcılar, yargıçlar ve Adalet Bakanlığı gerekli çalışmaları yaparlar. Onları aşan kimi suçlar için ise gerekli yollar izlenerek Cumhurbaşkanlığının yetkisi dahilinde bazı suçlular affedilmektedir.

Türkiye'deki kimi iktidarlar dünyada örneği çok az bulunabilecek 'af' uygulamaları ile oy sayılarını arttırmak gibi eğilimler içerisine girmektedirler. Oysa bu yaklaşım hiç de gerçekçi değildir. Kaldı ki bu yaklaşımlar yolu ile 'toplumun değer yargılarının aşınması'na meydan verilmektedir. Böylece hukuk kurallarının çiğnenmesi yaygınlaşır. Öte yandan 'suçlara karşı uygulanacak yaptırımlar' konusunda da Yargı (Adalet) Kurmuna karşı güvensizlik dolu bir kamuoyu oluşur. Oysa 'af' adlı sarmal süreklilik kazandıkça 'suçluların sayısı' da arttıkça artar. Af demek bir suçlunun işlediği suç için verilmiş olan yargı kararının; bir iktidarın belirli kaygılara kapılarak siyasi olarak kaldırılması demektir. Bu kararın sık sık uygulanması bir toplumdaki 'adalete güven duygusunu' eritir. Ne 'adaletin ilk kapısı karakollar' çalışabilir ne savcılar içlerinden gelerek araştırmaalrını derinleştirebilirler ne de avukatlar gerektiği gibi güven içinde çalışabilir. 

Günümüze dönecek olursak: Bir suç ile ilgili olarak ilk karar verildiğinde 'yanlış' yapıldığının tescili demek değil midir af? Oysa bu konuda suç, yaptırım, cezanın azaltılması, suçlunun değerlendirilmesi, suçlunun topluma kazandırılması Bağımsız Yargı eli ile olmalı. Siyaset devlet kurumları ile toplumun belirli kesimlerinin yönetilmesinin toplamından başka bir ağırlık taşımamalıdır. Bu açıdan bilim, kültür, sanat, yasama ve yargı bağımsız kurumlar olarak varlıklarını geliştirmelidir. Suçluların ara bir yerde salıverilmesi ile onlarını 'birer suç makinasına çevireceği' de unutulmamalı. Oysa bağımsız Yargı Kurumu kurulduğunda onun içinde olması gereken oluşumlar yolu ile suçluların en uygun biçimlerde 'rehabilitasyonları' ya da 'topluma kazandırılmaları' da sağlanmş olacaktır. Bu gün bu alanda uygulanan kimi çalışmalar bildiğim kadarı ile hiç de yeterli değil.

Siyaset bu kesimlerin atamalarına bile uzanmamalıdır bana göre. Bu konular umarım Yeni Anayasa yazılırken gündeme gelecektir.

Adalet Kurumuna güvenin sarsılması önlenmelidir

Kısaca 'adalet yerini bulmuyor!' Bizdeki adaleti ilgili kurumlarca yazılan ve TBMM'deki düzenlemeler ile ortaya çıkan yasalar sağlıyor. Ayrıca uluslararası bazı hukuk hükümlerince de desteklenen yürürlükteki hukuk açısından değil de Hukuk Sosyolojisi açısından Türkiye'de büyük yanlışlıklara doğru yol alınmakta olduğunu görüyorum. Bu da Devlet ya da onun tecellisinin bir yönü olan Adalet Kurumuna olan güveni sarsmaktadır. Bana göre açıktan ya da örtülü biçimde de olsa Yasama Kurumu yolu ile Yargı Kurumu'nun yetkisinde bulunan özel durumlar dışındaki hiç bir siyasi karar 'af' niteliği de kazanarak dayatılmamalıdır. Bu durumun geçmişteki Hükümetler açısından da ne kadar büyük açmazlara yol açtığı sanırım ilgililerce bilinmektedir.

Peki bu açmazlar nasıl düzeltilebilir?

Ufukta olası bir Erken Seçim mi var yoksa?  

Siz Abdürrahim Karakoç’un:

'Mülkün temeliydi adalet hani
Bizim hak temelde saklı mı yani?'

dizelerini de içeren Hakim Bey adlı şiirini hiç duydunuz mu?

Gelecek yazımda bu konuyu irdelemek istiyorum.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..