Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '08

 
Kategori
Güncel
 

Örtülü mü? Örtüsüz mü?

Zamanın birinde bir derviş yaşarmış. Dervişin çok büyük bir dergahı varmış. Dergahta müritleri ile huşu içinde Allah'a karşı kulluk görevlerini kusursuz bir biçimde yerine getirirlermiş. Günlerden bir gün derviş müritleri ile bir ibadet halinde iken, kendisine şöyle bir bakmış ve ''Allahım ben ne şanslıyım, müslümanım ve böyle etrafımda sana aşık müritlerimle huşu içerisinde sana kulluk ediyorum'' demiş. Ve o anda bir uyku halinden uyanıp kendisini koca bir şehrin orta yerinde bulmuş. Ne olduğunu anlamaya çalışmış ama nafile. Başlamış sokaklarda dolaşmaya. Yolda geçen birisine sormuş ''burası nere kardeş'', adam ''Fransa' nın başşehri Paris'' demiş. Derviş bir anlam verememiş şaşkın şaşkın dolaşıp buraya nasıl geldiğini anlamaya çalıştığı sırada koca bir saray görmüş. Sarayın etrafında uzun direkler varmış, direklerin üzerinde de kurumuş kafatasları asılıymış. Ürpermiş... Yoldan geçen birisine yine sormuş ''kardeş bu saray kimin, bu direkler ne ki? '' Adam'' burası valinin evi, valinin kızı hasta ve hiç bir doktor çare bulamadı. Vali de sahte doktorlardan kızını korumak amacı ile bir duyuru yaptı kim kızımı iyileştirmek için gelip başaramaz ise kafası kesilip bu direklere asılacak dedi. Bu kafatasları ibret için asılı'' demiş. Dervişin gözleri parlamış ve ben onu iyileştirebilirim, ona müslümanlığı öğretirim, Allah'a giden gerçek yolu gösteririm iyileşir diye düşünmüş. Ve hemen valinin huzuruna çıkmak üzere sarayın kapısına gelmiş. Sebebi ziyaretinden bahsedip valinin huzuruna çıkmak istediğini bildirmiş. Kapıda o an sorulmuş ''şartları biliyorsunuz değil mi?''. ''Evet demiş kabulümdür.'' Derviş daha sarayın kapısından adımını atar atmaz valinin kızını bir huzursuzluktur almış. Sağa sola koşuşturup ''doktor geldi bana bir baş örtüsü bulun'' demiş. Hemen bir örtü bulunmuş ve kıza sunulmuş, kız alıp başına örtmüş. Bu sırada derviş de valinin huzuruna çıkarılmış, vali tekrar sormuş ''şartları kabul ettiysen buyur kızım yan odada seni bekliyor'' demiş. Derviş kabul ve teşekkür edip kendinden emin adımlarla kızın huzuruna varmış. Kız derviş içeri girdiği anda ayağa kalkıp ''hoşgeldiniz'' demiş. Derviş huşu içerisinde kızı selamlayıp ''size bir yol göstereceğim, o yol sizi sıhhatinize kavuşturacak tek yoldur'' demiş. Tam anlatmaya başlamışken kız sağ eli ile duvara vurmuş, duvardan bir pencere açılmış, pencereden kabe gözüküyormuş. ''Buradan mı bahsediyorsunuz?'' demiş. Derviş yaptığı mağrurluğu anlamış ama artık çok geçmiş. Sadece ''başındaki örtü ne için'' diye sormuş mahcup bir halde. Kız ''size saygımdan '' demiş. Derviş ikinci kez mahcup olup, ''demek benim değerim Allah katında bir metrekarelik bir bez parçası kadarmış''demiş ve cezasının infazı için kızdan müsade isteyip odadan çıkacağı sırada kız ''dur''demiş. Ayağını üç kez yere vurmuş, yerden koca bir tünel açılmış. ''Burdan gir yedi adım at'' demiş. Derviş başı yerde, mahcup ilk adımını atıp yedi adım saymış ve kendini dergahının kapısında bulmuş. Ömrünün geri kalanını Allaha tövbe ederek geçirmiş....

Buradan çıkan sonuca bakar mısınız? Yüzyıllar önce insanlar baş örtüsünün aslında bir kumaş parçası olduğunu anlamış ve anlatmışlar. Ama gelgör ki her türlü iletişimin çok rahat bir şekilde yapıldığı bu günkü dünyada elimizde bir kumaş parçası oynayıp duruyoruz. Bir o yana bir bu yana çekiştirip duruyoruz. Akşam örtülü veya örtüsüz olan başını sokacak bir evi olmayan onca insanı görmüyoruz. Örtülü veya örtüsüz başların yiyecek bir lokma ekmekleri var mı görmüyoruz. Örtülü veya örtüsüz tüm esas sorunların üzerini örtüp yatıyoruz. Ve ne gariptir ki yatağımızda mışıl mışıl uyuyoruz. Öyle kuvvetli bir ninni söyleniyor kii uyanmak istedikce uyuşup kalıyoruz. Cumhuriyet veya din adı altında da uyutuluyoruz. Cumhuriyet özgürlük ise bırakın isteyen örtsün isteyen açsın. Bizim daha önemli daha acil sorunlarımız var. Artık bunlara bakalım. Ne din ne cumhuriyet bunlar tok ve sorunsuz toplumların sosyal aktivitesi olsun. Biz artık gerçek hayata dönelim, el ele tutuşup, bu sizden bu bizden demeden yürümeyi öğrenelim. Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp diyerek öğrenelim. Biz öğrenelim ki çocuklarımıza da öğretebilelim. Din ile cumhuriyet kardeştir. Örtülü ile örtüsüz kardeştir. Müslüman, hıristıyan, yahudi kardeştir.Ve tek bir gerçek vardır ne olursan ol mağrur olma yeter. Gerisinde su akar yolunu bulur. Artık bunu dünyaya duyurma zamanı geldi de geçiyor bile.... El ele kalın.

 
Toplam blog
: 16
: 815
Kayıt tarihi
: 05.06.08
 
 

1970  doğumluyum. İşletme mezunuyum.  İki çocuk annesiyim. Yazmak ve okumak en büyük hobim. Artık..