Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '22

 
Kategori
Kitap
 

OSHO VE MİRDADIN KİTABI

OSHO VE MİRDADIN KİTABI

Osho’nun sıra dışı kişisel yaşamı ve polemik konusu edimleri bir yana, “Mirdadın Kitabı” çerçevesinde, bizi ilgilendiren en önemli yanı, Osho’nun da “Ben” bilinci üzerine yoğunlaşmamız gerektiğini savunmuş olmasıdır. Ayrıca, başkalarından edinilen ikinci el bilgi ya da öğretilere değil, insanın kendi varlığında geliştireceği farkındalık ve anlayışa itibar etmesi gerektiği konularında da, sıklıkla ve ısrarla, söylemlerde bulunmuştur. Bu nedenle, “Mirdad’ın Kitabı” hakkında, Osho’nun söylediği şu sözleri, çok anlamlı ve açıklayıcı buluyorum:

“Dünyada milyonlarca kitap var, ama ‘Mirdad'ın Kitabı’ evrendeki tüm kitaplardan çok daha yukarılarda duruyor. Bu küçük bir kitap ama bu kitaba doğum veren adam -Kelimelerime dikkat edin; bu kitabı yazan adam demiyorum, çünkü hiç kimse bu kitabı yazmadı, bilinmeyenden geleni aktardı- işte bu kitaba doğum veren adamın ismi Mikhail Naimy. O bir roman yazarı da değildi ve o yüzden de bir daha hiçbir zaman yazmadı.

Sadece bu tek kitap evrendeki tüm deneyimi kapsıyor. Onu herhangi bir kitabı okur gibi okuma!  Üstattan gelen bir mesaj gibi oku!

 ‘Mirdad'ın Kitabı’ her evde olmalı. O çok değerli. ‘Mirdad'ın Kitabı’ kitapların Everest'idir.”

Sırf bu sözleri sarf etmiş olması bile, benim için, Osho’ya müteşekkir olmama yetiyor. Çünkü Butik Yayıncılık tarafından Türkçeye çevirilip yayınlanan baskısını, 2013 yılında ilk kez okuduğumda, gerçekten de sıradışı bir kitap olduğunu anladım. Ama kitabın içeriğinde net anlaşılmayan ya da anlayışımla çakışmayan yani hatalı ya da eksik bulduğum kısımlar da vardı. Bunun üzerine, internet üzerinden kitabın orjinal İngilizce kopyasına ulaştım ve net anlaşılmayan ya da anlayışımla örtüşmeyen, hiçbir bölümün olmadığını gördüm. Sizin de tahmin ettiğiniz üzere, anlatımdaki eksikler ya da hatalar, çeviriden kaynaklanıyordu.

Bu durumu fark ettiğim günden itibaren, “Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeleştirmeye karar verdim. Ama bir türlü fırsat bulamadım. Ta ki 2020 yılına, pandemiyle birlikte girip, sonrasında da sokağa çıkma kısıtlamaları başlayana dek…

Evlere hapsedildiğimiz 2020 Martında “Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeleştirmeye başladığımda, elimde, çevirisi daha önce yapılmış iki kitap vardı. İlki yukarıda bahsi geçen, İngilizceden Türkçeye yapılan çeviriydi. Diğeri ise, Kaknüs Yayınevi tarafından, Arapçadan Türkçeye “Kundaktaki Ermiş” adıyla çevrilip basılan kitaptı ve maalesef, bu kitap da eksik ve hatalar içeriyordu. 

“Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeye çevirmeye çalışan bu insanları karalamaya çalıştığımı ya da eleştirdiğimi sakın düşünmeyin!

Bilakis, her ikisine de, emekleri ve becerileri için gönül dolusu teşekkür ediyorum. Çünkü “Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeleştirirken, her iki kitaptan da çok fazla faydalandım. Eğer onların çevirisi olmasaydı, muhtemelen ben de “Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeleştiremeyecektim.

Yukarıda yazdıklarım, biraz kafanızı karıştırmış olabilir, bu nedenle konuyu biraz daha açayım:

Dikkat ettiyseniz, “Mirdad’ın Kitabı”nın çevirisini yaptığımı değil, Türkçeleştirdiğimi söylüyorum. Çünkü İngilizceden Türkçeye çeviri yapan arkadaşımızın İngilizce bilgi ve becerisinin, benimkinden misliyle fazla olduğundan adım kadar eminim (Bu arada mütevazılık olsun diye yazmadım bunu; çünkü gerçekten de profesyonel seviyede İngilizce çeviri yapacak düzeyde İngilizce bilmiyorum).

Asıl mesele şuydu, “Mirdad’ın Kitabı” sıradan bir kitap değildi ve bu nedenle çeviriyi yapacak kişinin, sadece İngilizce bilmesi, yeterli olamazdı, konuya hâkim de olması gerekliydi. Ayrıca, çeviri için zaman baskısı yapıldıysa ve bazı şeyler için de acele edilmesi gerektiyse, bunlar da bazı sapmalara neden olmuş olabilirdi.

Arapçadan yapılan çeviri içinse, daha ilginç tezlerim var.

Arapçadan Türkçeye yapılan çeviri, tahminimce daha profesyonel ve doğruydu; ama orijinal dili İngilizce olan “Mirdad’ın Kitabı”nı, İngilizce basımının üzerinden 9 yıl geçtikten sonra, Arapçaya çeviren, M. Nuayme/Naimy’nin bizzat kendisiydi ve muhtemelen, “Mirdad’ın Kitabı”nı Arapçaya çevirirken, bazı hata ve eksikler oluştu. Bu kitabın yazarı olarak bilinenn M. Nuayme/Naimy bile, kendi çevirisinde hatalı ve eksik işler yapmış ise, Türkçeye çevirisinde de, bazı hata ve eksiklerin olması doğaldır.

Benim farklı olarak yaptığım şey ise, tercümanlık değil, “Mirdad’ın Kitabı”nı Türkçeleştirmeye bizzat vasıta olmaktı ve bu olurken, her iki çeviriden de çok faydalandım.

Ama “Mirdad’ın Kitabı”nın Türkçeleşmiş biçimi, hâlihazırda tamamlanmış olsa da, bu satırlar yazıldığında henüz basılmadı. Çünkü “Butik Yayıncılık”ı telefonla aramama ve e-mail göndermeme rağmen, hiçbir geri dönüş olmadı. Telif hakları konusunda bir sorun yaşanmaması için de, maalesef, üzerinden bir yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen, Türkçeleştirdiğim “Mirdad’ın Kitabı”, sadece bende mevcut ve konunun daha iyi anlaşılabilmesi, bazı karşılaştırmalı örnekleri, aşağıda sizlerle paylaşmak istiyorum:

(Butik Yayıncılık S-43)

O akşam, Sekiz rahip, Mirdad’la birlikte yemek masasında toplandı ve sessizce emirleri bekledi.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

O arife gecesi, Gemi’nin sekiz yoldaşı bir yemek masasının etrafında oturmaktaydı. Mirdad ise ayaktaydı ve bir kenarda, sessizce beklemekteydi emirleri.

(Butik Yayıncılık S-47/48)

Sizin kullandığınız Ben, sessiz ve manevi benliğin, dillendirip bedene dönüştürülmüş halidir. İçinizde duyulmayanı duyabilir kılan, görünmeyeni gözler önüne seren. Ancak böyle görünmeyeni görür, duyulmayanı duyarsınız. Ancak öylesine kapalıdır ki gözleriniz ve kulaklarınız, hiçbir şey göremez ve duyamazsınız.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Sizin Ben’iniz, sessiz ve cisimsizin, tezahür eden ama tezahür etmemiş olarak kalanın değil, sadece sesli ve cisimli oluşun, sadece o tezahürün farkında olmanızdan ibarettir. O, sizin var oluşunuzla birlikte işitilir olan işitilemezdir ve O, sizin var oluşunuzla birlikte gözükür olan görülemezdir ve ancak bunu görerek, siz görülemeyeni görebilirsiniz ve ancak bunu duyarak, duyulamayanı duyabilirsiniz. Çünkü hâlâ göz ve kulağa bağlıdır sizin farkındalığınız. Ve sadece göz ile görmeyi sürdürdüğünüz sürece ve sadece kulak ile duymayı sürdürdüğünüz sürece, farkındalığınız duyu organlarının ötesindeki bilince erişemedikçe,  aslında gördüğünüz, duyduğunuz ve farkında olduğunuz hiçbir şey de gerçek değildir.

(Butik Yayıncılık S-64)

Uyku, kendine kayıtsız kalmaktır. Uykuyla unutkanlığı yudumlamaktan iyidir benliğinizi bastırıp uyanık kalmak. Mirdad’ı neden aramıştınız?

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Çok kısa süreli bir kendi kendini unutma hâlidir uyku. Bu kendiliğindenliği bastırmış ve şu anda uyanık olmanız daha iyi; o unutkanlığı, uykunun küçük kadehlerinden daha sonra da yudumlayabilirsiniz. Şu anda Mirdad’dan ne duymayı beklersiniz?

(Butik Yayıncılık S-89)

Sizi götürdüğüm yer, hiç bitmeyen bir sessizliğin yayıldığı yerdir. Orada dönüşür bedenler ruhlara, ruhlar bedenlere. Her sesin doğduğu ve kesildiği, her formun oluştuğu ve yok olduğu, her benliğin yazıldığı ve silindiği, her şeyin, şey’den başka bir şey olmadığı olağanüstü bir boşluktur orası.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Sizi içine sokacağım sessizlik,  yok oluşun var oluşa ve var oluşun da yok oluşa geçiş yaptığı bir yerdir; bitmez tükenmez bir genişliktir, enginliktir, ebediyettir. O, her sesin doğduğu ve susturulduğu ve her biçimin şekillendiği ve ezildiği, azametli bir hiçliktir; her benlik orada yazılır ve orada silinir; tezahür eder ama tezahür etmemiş olarak kalır; orada hiçlik dışında hiçbir şey yoktur.

(Butik Yayıncılık S-111)

Verin neyiniz varsa, verebilecekken. Borç almayın asla, borç olabilir bir gün sahip olduklarınız ve zindanı boylarsınız ödeyemediğinizde.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Verebiliyorken verin verebildiklerinizin hepsini. Sahip olduğunuz herhangi bir şeyin, hatta hayatlarınızın bile bir borca dönüşmesini istemiyorsanız eğer, asla borç olarak vermeyin hiçbir şeyi. Yoksa borçların vadesi çabucak dolar ve ödeyemediğiniz için sizler de zindanlara sürülürsünüz.

(Butik Yayıncılık S-118)

Ölüler, yaşayanların toprak altı ve yaşayanlar ölülerin tahıl ambarı değil mi?

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Ölüler, toprağın altındaki yaşam ve yaşam da, ölülerin hasadından toplananların konulduğu bir tahıl ambarı değil mi?

(Butik Yayıncılık S-129)

Kendini farklı bir şekilde yeniden paylaştırdığında üstün irade, gönderir her insana ve her canlıya, uzayın her noktasında ve her anında, isteklerini eksiksiz bir biçimde. Ama bilemediğinden bunu insan, umutsuzluğa düşer üstün iradenin kesesinden ona düşenlerle. Ve sonunda isyan eder kederle, suçlar kaderini başına gelenler için.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Kendini tekrar pay edişinde Kozmik İrade, zamanın her anında ve uzayın her noktasında âdeti olduğu gibi, geri verir her insana ve her şeye her ne istemişler ise, ne daha fazla ne de daha az, ister bilinçli istemiş olsunlar ister başka şekilde. Ama insanlar bilmeyerek bunu, Kozmik İradenin her şeyi içine alan torbasından kendi paylarına düşen hisse yüzünden ya dehşete kapılırlar ya hüzün yaşarlar ya da yılgınlık duyarlar. Ve insan, umutsuzca isyan eder ve başına gelen şeyler için de kaderi kaypaklıkla suçlar.

(Butik Yayıncılık S-145)

Oysa siz öğrenemediğiniz için sadece varlıkların kokusuyla yaşamayı, bilmediğiniz için dünyanın cömert kalbinden ihtiyacınız kadarını almayı, fütursuzca karşılarsınız her dileğinizi. Çünkü dünya öylesine konuksever ve sevgi doludur ki onun kalbinin kapıları evlatlarına açıktır sonuna kadar.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Henüz, sadece varlıkların rayihasıyla beslenebilecek bir durumda olmadığınız için, ihtiyacınızı yeryüzünün cömert yüreğinden karşılamaktan da korkmayın, ama ihtiyacınızdan daha fazlasını da almayın. Öylesine sevgi dolu ve öylesine misafirperverdir ki yeryüzü, yüreğini çocuklarının önüne sermiştir her yerde.

(Butik Yayıncılık S-157)

Evet, cehennemden ötedir ışıktan kanatlara, kurşundan ayaklara sahip olmak; ümitle suyun yüzünde durmak, kederle dibe batmak, korkusuz inançla göz önünde olmak; korkulu şüpheyle içe kapanmak.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Evet, cehennemden bile daha beterdir; ışıktan kanatlara sahipken ayaklarının kurşun gibi ağır olması insanın; umutla yükselirken havaya, çaresizlik içinde dibe çakılması ve korkusuz bir güvenle dışarı açılırken, korkunç bir şüpheyle içine kapanıp kalması.

(Butik Yayıncılık S-170)

Mızrağınızı bile kaldırmadan yenebilir miydiniz onu? Öyleyse gizlice yürüyün üzerine, kendiniz savaş ilan edin tüm bu şeylere. Ruhunuzu onların pençesinden kurtararak onları yendiğinizde; bir çöp yığınına fırlattığınızda onları, belki de komşunuz da adımlarını yavaşlatacak ve kınına sokarak kılıcını şunları diyecektir kendine; “Uğrunda savaşmaya değseydi bunlar, fırlatmazdı komşum onları bir çöp yığınına.”

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Kılıcını kınından bile çekmeden yenmek istemez miydin komşunu? Öyleyse ondan bir adım önde ol ve sen kendin savaş ilan et, savaşa neden olan tüm bu şeylere karşı. Onların esir edici pençelerinden kurtarabilecek saf varlığın olan Öz’ünle güçlenip galip geldiğinde ve çöp yığınının arasına fırlattığında onların hepsini -kim bilir?- belki komşun da kılıcını kınına sokarak durdurur hamlesini ve şöyle diyebilir kendi kendine “Savaşmaya değer olsaydı tüm bunlar, zaten komşum fırlatıp atmazdı hepsini çöplüğe.”

(Butik Yayıncılık S-195)

Duymadınız mı, sözcükleri yalın ve sade olup da anlamda ulu ve belirsiz olan insanın düşüş hikâyesini?

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

İnsanın cennetten kovulma hikâyesini okumuş değil misiniz? Basit ve çocuksu kelimelerle yazılmış olsa da, çok derin ve ince manalar içermez mi bu hikâye aslında?

(Butik Yayıncılık S-195)

Günün iftirasıyla karşı karşıya kalırsanız, başınız inançla yukarda, gözleriniz ışıl ışılken, acele edin Gecenin dostluğunu kazanmak için.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Günün iftira ve karalamalarına, başı dik ve tam bir güvenle karşı duracaksanız eğer, acele edin Gecenin dostluğunu kazanmak için.

(Butik Yayıncılık S-213)

Yine de kaygan olduklarını düşünüyorum sözcüklerimin zihinleriniz için. Ancak o sözcükleri güvenli ve sağlam basamaklar yapabilir hoşnutluk ve memnuniyet, çünkü böyle yapılmış olanlar sadece mükemmel anlayışa götürebilir. Sözcüklerin ve zihninizin ötesinde olana daha sıkıca tutunun; eğer Mirdad’ın sizi götüreceği yüksekliklere, derinliklere ve genişliklere erişmek istiyorsanız.

Sözcükler ufku ortaya çıkaran şimşeklerdir aslında; ufka giden yoldan ziyade; yine de o ufuklardır bir anlamda.

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Zihinleriniz için henüz fazla kaygan olduğunu hissetmekteyim kelimelerimin ve onların her birini, büyük bir memnuniyetle, sizi mükemmel Anlayış’a götürecek merdivendeki daimi, sağlam ve güvenli basamaklar haline getirmek isterdim. Ama Mirdad’ın sizi ulaştırmak istediği yüksekliğe, derinliğe ve genişliğe erişmek istiyorsanız eğer; kelimelerden daha fazlasına, zihnin ötesindekine sıkıca tutunmalısınız.

Kelimeler, en iyi durumda, anlık da olsa ufukları aydınlatan flaşlardır sadece; ufuklara giden yol olmadıkları gibi ufukların kendi hiç olamazlar.

(Butik Yayıncılık S-231)

Yoksa her birinizin işaretlenmiş yolunda güvenle yürüyebilmesini sağlayacak ışığı mı arıyorsunuz? Ne kadar da garip, gerçekten! Gördün mü hiç güneşin, ayın ve yıldızların tökezlediğini? Öyleyse ya gözleriniz henüz size rehberlik yapmaya hazır değil ya da ışık gözleriniz için yetersiz. Ve kim yapabilir aranızda gözleri olmadan? Kim güneşi suçlayabilir cimrilikle?

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Yoksa her biriniz için belirlenmiş bir yolda ve güvenle yürüyebilmeniz için, bir ışık mı arasınız Mirdad’da? Ne kadar da tuhaf bir şeydir bu aslında! Sizin kendi ay, güneş ve yıldızlarınız yok mu ki tökezleyip düşmekten korkmaktasınız hâlâ? Öyleyse ya gözleriniz yetersizdir kılavuzluk etmek için ya da ışık çok azdır gözleriniz için. Peki, hanginiz gözlerinizden vaz geçebilir ya da güneşi cimrilikle suçlayabilir?

(Butik Yayıncılık S-239)

Efendimiz sustuğunda, o ana kadar nefeslerini tutarak onu dinleyen kalabalık hareketlenmeye başladı.

Efendimiz sumağın basamaklarından aşağı inmeden önce, bizleri ve harpını yanına istedi. Hep birlikte yeni geminin şarkısını söylemeye başladık. Kalabalık melodiyi hemen kaptı ve semaya doğru yükselen güçlü bir dalga gibi şarkının tatlı nakaratlarına eşlik etti:

Tanrı senin kaptanındır, seyir eyle gemim

(Murat Kartal’ın Türkçesi)

Üstat sözlerini bitirdiğinde, o ana dek sanki nefeslerini tutmuş gibi sessiz ve hareketsiz duran kalabalığın içinde bir enerji dalgalanması yayılmaya başladı.

Sunağın basamaklarından inmeden evvel Üstat, Yedileri yanına çağırdı ve gelirken arpı da yanlarında getirmelerini istedi. Ve Yeni Gemi’ye doğru ilerlerken hep birlikte şarkı söylemeye başladık. Kalabalık da ezgiye katılınca, dev dalgalar gibi yayıldı göklere seslerimiz.

Kaptanımdır o, yelkenler fora!

Mükemmel Denge’dir ama

Tanrı demiş insanlar ona

Kaptanımdır o, yelkenler fora!

...

“Mirdadın Kitabı”nın Türkçelestirilmiş basımı için, yardımcı olabilecek kişiler, benimle iletişime geçebilirler.

Esenlik dileklerimle…

 
Toplam blog
: 27
: 2194
Kayıt tarihi
: 07.06.11
 
 

Hakikat, sadece hakikat... ..