Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ağustos '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Othello

Othello
 

Bu kadar beyni varken nasıl olur da hafızası zayıf olur?


Othello, Yaveri Iago’nun dolduruşuyla karısı Desdemona’nın kendisini aldattığına inanır ve bir gece karısını yatakta yastıkla boğarak öldürür. Olay üzerine Othello’nun yatak odasına koşan iftiracı Iago, kendi karısı Emilia’nın çenesini tutamayıp itirafta bulunduğunu öğrenir ve aynı yatak odasında karısını kılıçtan geçirir. Desdemona’yı bir iftira uğruna öldürdüğünü anlayan Othello pişman olur ve kendini aynı yatağın üzerinde hançerleyerek intihar eder.

Bildiğiniz gibi bu bir tiyatro oyunu. Shakespeare oturmuş ve “O onu aldattı, bu bunu kesti doğradı, ortalık kan gölüne döndü” şeklinde bir oyun yazmış. Adını da “Othello” koymuş.  

Girişimci bir vatandaşımız da kalkmış ürettiği yatak, yorgan ve yastıklara “Othello uyku sistemleri” adını vermiş. Satın alanların huzur içinde uyumasını bekliyor!!

Bu aralar ürün/marka ilişkisi ilgimi çekiyor. Aldığı ismin hakkını veren ürünlere karşılık, vatandaş nezdinde adıyla sorun çıkaran ürünler de var!

Pendik/Yalova feribotunun yolcu salonuna şık bir büfe yapmışlar. Nefis sandviçler, meyve suları, sıcak içecekler vs… servis ediliyor. Hafta sonu feribota bindiğimde bir kahve almak için büfeye yaklaştım. Millet çay, kahve, sandviç alma yarışında olduğundan büfenin önü oldukça kalabalıktı. Derken kadının biri gerilerden seslendi;

“Bir tane EROTİK portakal suyu istiyorum”

Nasıl yani?

Portakalda C vitamini var diyen bilim insanları tarafından eksik bilgiyle mi donatılıyoruz yoksa? Kadının portakal suyunu “erotik” diye nitelendirmesinin bir nedeni olmalı. Portakal, cinsel dürtüler içeriyor da biz mi habersiziz?

Bu ve benzeri sorular beynimde uçuşurken gözüm büfenin reklam tabelasına takıldı. “Taze sıkma EXOTİC portakal suyu”

Marka çok önemlidir sayın üreticiler! Vatandaşı kalabalık ortamlarda mahcup edecek olaylara vesile olmayınız lütfen.

Kadıköy’deki Nazım Hikmet Vakfı’nın kafesinde oturmuş Ayfer’i beklerken (kendisi arkadaşım olur) bir tost ve kola istedim garsondan.

-Kola yok, Fanta var.

-Neden?

-Sosyalistler kola içmiyor!

-İyi de, Fanta’yı da kola üretiyor.

-Ben bilmem sosyalistler bilir!

-……

Tam sosyalistler hakkında yorum yapsam mı yapmasam mı diye düşünürken Ayfer geldi. Tosttan vazgeçip iki çay ve yanında bir dilim cheesecake istedim. Kilo almayalım diye bölüşeceğiz ya, garsona “Bir cacık iki kaşık yani! Ehe ehe ehe…” diye açıklamada bulundum.

Az sonra masamızda iki çay, bir cheesecake, bir cacık, iki kaşık duruyordu.

Yurdum insanına espri yapmayacaksın arkadaş, dank diye söyleyeceksin ne diyeceksen. Yoksa cheesecake’i cacıkla yer el aleme maskara olursun.

Yazın başında kışlıklar indirime girince, önümüzdeki kışa hazırlık olsun diye bir bot alayım dedim. Şöyle kalın tabanlı, kış şartlarına dayanıklı, aynı zamanda da rahat olsun ki yağmurda çamurda ayağıma takıp sıcak sıcak dolanayım.

Bir iki mağaza gezdikten sonra aradığımı buldum. Denedim, tam istediğim gibi!

Ödemeyi yapıp botu aldım, tam mağazadan çıkarken duvara yan yana asılmış dört ayrı çerçeve içindeki minik yazılar dikkatimi çekti;

-Satılan mal geri alınmaz.

(Olabilir! Bu bir satış politikasıdır, geri almayabilirler.)

-Değiştirme yapılmaz.

(Bu da olabilir! Kararsız müşteri ile uğraşmak istemeyebilirler.)

-Botlarımız yağmur ve kar suyu geçirir.

(İşte bu olamaz! Parmak arası terlikten bahsetmiyoruz, bot bu yahu! Ne demek su geçirir?)

-Botlarımız çoraplarınızı boyayabilir.

(Suya değince boğulan botları almışken iki çorabın lafı mı olur?)

Geçenlerde, adı bilinen bir markanın şemsiyesini “çok hafif” olduğu için “çantamda rahat taşırım” düşüncesiyle satın aldım. İlk yağmur damlasının, şemsiyenin kumaşını engel tanımadan geçmesi takriben 30 saniye sürdü ve ben ani bastıran yağmurda ayağımda su geçiren botlarım, elimde geçirgen şemsiyemle sırılsıklam yürürken değerli üreticilerimize saygılar (!) sundum.

Yine de itiraf etmeliyim ki, şemsiyenin tellerinin ucuna takılı çakma pırlantalar çok şık duruyor! Adamlar üçe beşe bakmamış süslemişler şemsiyeyi!

 
Toplam blog
: 61
: 2350
Kayıt tarihi
: 24.01.08
 
 

17 yaşımdaydım yazmaya ilk başladığımda. Dünyayı tanımaya çalışırken kendimi de tanıdım zaman içinde..