Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '18

 
Kategori
Anılar
 

Otobüste Kurtarılan Yaşam

Otobüste Kurtarılan Yaşam
 

Samsat Kalesi


Adıyaman’dan Samsat’a bir gezi yapıyoruz. 1977 yılı Ağustos ayının 3. günü idi. Yanımda arkadaşım Emrullah Güney ve dayım Yunus Turgut da var. Yunus Turgut o zamanlar tıp fakültesi öğrencisi. Samsat o günlerde eski Samsat. Yani, şimdilerde sular altında kalan Samsat. Ünlü Kalesi dağ gibi duruyor karşımızda. Üzerinde kaleden arta kalan bir parça yıkık sur kalıntısı… Ne var ki tüm görkemiyle ben buradayım ve de tarihe tanıklık ediyorum der gibiydi. Evler bakımsız, sahipsiz gibi de olsa yaşam sürüyordu. Samsatlıların doğup büyüdüğü mekanlar idi buralar. Kahvede oturan yöre halkı, suyun yükseleceği zamanlara değin burada durabileceklerini bildiklerinden oldukça buruklar. Kahvede liseden sınıf arkadaşım Bedri Aslan’la konuşuyoruz.  Onun da içi buruk. 

Fırat dingin, dingin olduğu denli de büyük bir vakarla akışını sürdürüyor. Çocuklar kıyısında oynuyorlar. Gelecek günlerde olacaklardan habersiz, coşku içindeler. Onlar güneş ülkesi Samosata’lıların torunları idiler. O güneş yine tepelerinde idi. Sımsıcak, yakıyordu bedenlerini. Arada bir Fırat’ın suyundan avuçlayıp, yüzlerine sürüyor, serinlemeye çalışıyorlardı. Samsat hala güneş ülkesi idi. Bu kızgın güneşin altında altın sarısı buğday başakları boy salıyor, güneşle büyüyüp olgunlaşıyor, buğdaya dönüşüyorlar. Sanat merkezi olan o yılların Samsat’ı şimdilerde buğday merkezi olmuştu. Öyle ki halk kale üzerinde buğday eker olmuştu. Oldukça verimliydi bu topraklar. İlk çağlarda sanata damga vuran, ilk uzay romanını Samosatalı Lukianus’a yazdıran bu topraklar, şimdilerde buğdaya gebe topraklara dönüşüyordu.

Bereketliydi bu topraklar; hünerli ellerde verim ve üretim olarak çıkıyordu karşımıza. Üretmek, yaratmak, verime dönüştürmek burada yaşayanların ilkesiydi. Bu ilke tarihten gelen bir mirastı onlara. Bu mirası, yükselen Fırat’ın suları altına aldı, gömdü tüm umutları. Gömdü Samsatlıların geleceğini.

Yunus Turgut arka koltuklara geçerek yolcularla konuşuyor. Konu sağlık. Onların sorunlarıyla ilgileniyor, neler var, neler yok öğrenmeye, kavramaya çalışıyor. Kısaca dertlerini dinliyor.

Bir ara otobüs durdu. Köylü bir karı-koca bindi otobüse. Kadının kucağında bebekleri var. Yunus Turgut onlarla da ilgilendi. Bebeği sarıp sarmalamışlar. Bebeğin hasta olduğunu, dpktora götürdüklerini öğrenince ilgisi büsbütün arttı. Bebeğin üzerini açtırdı. Sarıp sarmaladıkları bebeği evirdi, çevirdi, çıkardı tüm üstündekileri. Bebekte hiç kıpırtı yok. Gözleri çukurlarında donmuş, öylece duruyor. Kollarını kaldırıyor, etlerini sıkıyor hiç refleks yok. Sordu ne olduğunu… Harman yerinde bu hale geldi dedi babası. Annesi çalıştıktan sonra yanına gelmiş, meme vermiş almamış. Ne yaptıksa olmadı. Kalktık doktora yetiştirelim diye yola çıktık. Bu otobüs gelmeseydi gece bebek ölürdü. Bu yüzden çok korktuk. Otobüs gelince de sevindik. Doktor adayı Yunus Turgut “Siz bunu bu sıcakta bekletmiş, hiç su vermemişsiniz. Bebek sıcaktan bunalarak bu hale gelmiş. Uzun bir havale geçiriyor” dedi. Hemen şoföre giderek, su olan bir yerde durmasını, yoksa çocuğun öleceğini söyledi. Bebeğin vücudu su kaybetmişti.

Az ötede otobüs durdu. Çaydan az da olsa bir su akıyordu. Koşup bidonla su getirdiler. Bebeği ıslatırcasına, su ile elini, yüzünü, başını, vücudunu ovdular. Az sonra bebeğin göz kapaklarında bir kıpırtı sezildi. Derken gözlerini az da olsa kapadı, açtı gözlerini. Anne-baba sevinçli…  Nasıl teşekkür edeceklerini bilemediler doktor adayı Yunus Turgut’a.  Az sonra bebek ağlamaya başladı. Annesi meme verince sustu. Belli ki acıkmıştı.

Tüm otobüs sevince boğuldu.

Can kurtaran doktor adayı döne döne tembihledi. “Çocuk iyileşti diye doktora götürmemezlik etmeyin. Otobüsten iner inmez doktora gidin” dedi.

Adam “Giderim, sen tasalanma, gayrı aklım başıma geldi, sağ ol” diyerek yanıtladı. Mutluydu, huzurluydu.

Böylece bebeğin yaşama şansı yeniden başlamıştı.

Yunus Turgut o günlerden bu günlere dek çocuklara ve bebeklere sağlık dağıtmayı sürdürüyor.

O güneş ve sanat ülkesi Samsat, şimdilerde Atatürk barajının mavi suları altında, tüm gizemi ile uyuyor. Anılar, yaşantılar ve de en önemlisi tarih sular altında, tatlı tatlı uyuyor. “Samsat ne oldu?” derseniz. Samsat şimdiki göl manzaralı yerine taşındı. Eski sıcaklığı yok. Bir de talihsiz bir deprem yaşadı.

Her şeye karşın yaşam sürüyor.

Mehmet Erbil   ,

 

www.mehmet-erbil.tr.gg

 
Toplam blog
: 63
: 729
Kayıt tarihi
: 29.09.11
 
 

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi-Yüksek Lisans Resim-19 kişisel Resim Sergisi Yazı..