- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Öttüremeden geçemedim...

Günlerden bir gün, yaklaşık bir seneden fazla ama…
İstanbul’dan Ankara’ya geleceğim… Atatürk Hava alanından kalkacak uçaklarda yer bulamadım. Birisi <ı>“Sabiha Gökçen Havaalanına git, oradan ……….. Havayollarından bilet bulursun” ı>dedi.
Evet… Dediği gibi, bileti buldum, Levent’ten servis aracına bindim, 55 dakika sonra rahat bir şekilde Sabiha Gökçen Havaalanına geldim. Çok da mutlu oldum yani…
Hem bilet buldum, hem bileti ucuz buldum, hem servis aracı ile rahatça geldim. Daha ne isteyeyim ki…
Ama ilk kez geliyordum buraya. Yani mekânın acemisiyim…
Ana giriş kapısından girdim, el çantamı X-RAY cihazına koydum, üzerimde sigara, çakı-çakmak, bozuk para, mide ilacım ne varsa onları da bir kabın içine koyup verdim X-RAY cihazına geçtim…
Biniş kartımı da aldıktan sonra, oturdum kafeteryasına…
İşte orada canım sıkıldı biraz…
İçtiğim bir fincan kahveye mi, yoksa kahve yerine yediğim onca kazığa mı? Orası pek malum değil…
Sonra çağırdılar…
Tabi öyle <ı>“Hadi gelin, gidiyoruz” ı>diye değil tabi. Havayollarının kendine öz kuralları var. Uçağa binmeden önce, son kontrolden geçeceksin.
Yani…
Bir adet daha X-RAY cihazı ve kapısı var.
Neyse, dert değil, giriş kapısından neleri çıkaracağımızı biliyoruz ya, geçtik sıraya…
Geldi sıra bize, aynen…
El çantam ile üzerimde sigara, çakı-çakmak, bozuk para, mide ilacım ne varsa onları da bir kabın içine koyup verdim X-RAY cihazına, geçtim kapıdan…
Dü… dü… düüüüt…
- Hayrola ağabeyler, n’oldu?
- Kolunuzdaki saati çıkarıp bir daha geçin.
Olur, geçeriz dedik ve çıkardık saatimizi, koyduk yine bir kaba, geçtik…
Dü… dü… düüüüt…
- Şimdi n’oldu?
- Efendim… Belinizdeki kemeri ve de ayakkabınzı da çıkarıp geçer misiniz?
- Abi… Kemerimi niye çıkarayım ya?… Ayakkabımı niye çıkarayım?
- Bu kapıdan, sinyal verdirmeden geçeceksiniz…
Yapacak bir şey yok ki… Çıkardık kemeri, ayakkabıyı da, geçtik kapıdan bir daha… Tabi arkamdaki yolcular da benim geçmemi bekliyorlar, onları da almıyorlar ben geçmeden. Tabi adamların içinden ne geçtiğini de az çok tahmin edebiliyorum.
Dü… dü… düüüüt…
- Şimdi n’oldu?
- Efendim, cebinizde, üzerinizde metal bir şey var.
- O zaman üzerimi arayın…
- Olmaz, buradan sinyal vermeden geçeceksiniz…
- Şimdi sıra pantolonuma mı geldi, onu mu çıkaracağım. Yahu… Çıkaracak bir şey kalmadı ki…
Çünkü artık üzerimde sadece donum, gömleğim ve bir de pantolonum kalmıştı.
- Vallahi efendim sinyal…
- Başlarım sinyalinize, çağırın amirinizi…
- Amirimizin yapacağı bir şey yok ki, sinyal vermeden geçeceksiniz.
Tamam… Sinyal vermeden geçelim geçmesine de, üzerimde aramadığım, bakmadığım yer kalmadı ki…
Sonra aklıma geldi…
- Bir dakika… Ben buradan anadan üryan da geçsem, sizin kapı bu hassasiyette oldukça ben sinyal verdirmeden geçemem kardeşim…
- Niye?
- Çünkü; a) Ben bay-pas ameliyatlıyım, göğüs kafesimde bir sürü demir var. b) Dişlerim takma, içinde metal var. Şimdi siz söyleyin, çırılçıplak da geçsem bu meret kapı öteceğine göre, ben uçağa binemeyecek miyim?
Yapacak bir şey kalmadı…
Kapıdan bir de elle yoklandıktan sonra, öteki tarafa geçtik. Kendimizi toparlayana kadar da bir sürü zaman geçti, diğer yolcuların içerlerinden, hakkımda geçirdikleri de işin cabası, Ankara’ya vasıl olduk…
Dün, yine gazetelerde okuduğum bir haber üzerine kendi kendime diyorum ki…
Ben oradan geçen, türbanlı ya da çarşaflı kadın olsaydım.
Yok ya… Ben niye olayım… Benim gibi bay-pas ameliyatlı ve takma dişli, ama türbanlı ve çarşaflı bir kadın geçecek olsa…
Siz şimdi <ı>“Vay ki başına gelenler” ı>diyorsunuz tabi…
Demeyin…
Onlar, sadece bir bayan memur tarafından üzerleri mıncıklandıktan sonra, sinyal sesi de verseler geçiyorlarmış…
Devir "Tesettür devri" ya...
Ben <ı>“Haber”ı>in yalancısıyım.
Ama kanıt olsun diye de haberin fotoğrafını koydum. Bayan görevli bir tesettürlü bayanı yoklarken(!) görülüyor.
<ı>01 MAYIS 2008 ı>