- Kategori
- Gündelik Yaşam
Öylesine bir gün

uzaklar
Uyandım bir cumartesi sabahına… Hırkamı alıp üzerime, terliklerimi giyip, günaydın dedim kendime. Kahve koydum...Bu sefer kızmadan yaktım sigaramı. Açtım panjurlarımı... Pencereden dışarıyı izledim…Buz gibi bir hava ve inadına güneş vardı. Üşümekle ısınmak arasında gidip gelen serçeler..nehrin kenarında ellerini oğuşturarak koşan bir çift, masmavi bir gökyüzü… Ve sevimli soğuk bir hafta sonu havası…..
Penceremi açıp içime çektim bu soğuk ama sevimli hafta sonu havasını…Ciğerlerim den aşağı süzülen ürpertiyle karışık huzuru duyumsadım. Daha geçen hafta sonu aynı pencereden bakıp karlı dağlarına, alelacele hazırlanıp, karlı yollarında yürüdüğüm saklı kenti seyrettim bir süre… Ne kadarda uzak görünüyor buradan dedim kendi kendime…Mükellef bir kahvaltı hazırlamak için, hadi dedim, uyuşukluk yapma yılmazım…Daha çok işimiz var bu gün.İşimiz bir oyun.Oyunun adı mutluluk… Uyanıp göz perdelerinin açıldığı ilk anda başlıyor ilk perde…Tüm oyun boyunca kendini şımartan, uzun uzun anlamlar aramayan, anın keyfini hisseden, sorgulamayan, gülümseyen, umursayan ama takıntı haline getirmeyen, yaşamındaki yanlışlarıyla bile barışan, doğrularıyla gurur duyan, aynadaki en mutsuz yansımalarına bile geçecek diyebilen bir adamın oyunu bu….
Ve bu oyunda.ne sufle veren bir ses, ne ışıkçı, ne seyirci nede bir alkış var aslında.Yazan ben, oynayan ben, yöneten ben, gülen ben, ağlayan ben, alkışlayan ben..yuhalayan da ben…. Hadi başlayalım artık mutluluk oyunumuza…
Bahçeye çıkmalı ilk önce...çiçeklerin arasında çimlerin üzerinde elimde kahvemle bir süre yürümeli mesela…
Derken bahçede buldum kendimi. Komşunun kızı bahçede köpeği lord la oynuyordu. Beni görünce daha 2 aylık yavru kulakları dikip süzdü bir süre. Sonra oyununa devam etti oyuncak kemiğiyle. Gidip kucağıma aldım. Nasıl sevgi budalası sormayın.Bizler gibi dedim içimden…Kucağımda mayışmış kendinden geçmiş edasıyla bin bir çeşit kur yapıyordu sanki. Onu yere bırakacağımı anladığı anda patileriyle ellerimi tutup, bırakma diyordu sanki…Usulca bıraktım yere, beni unutup kuyruğunu sallaya sallaya koştu yine yalancı kemiğine… Dedim ki gülümseyerek, insanlar içinde yapmalı bir tane bu kemiklerden. Belki daha kolaylaşır ilişkiler J El sallayıp lord a ve komşuya yürüyüşe çıktım nehrin kenarına.. Yavaş yavaş içime sindire sindire güneşi, yürüdüm. Abartmadan, geçmişimi düşündüm. Sıyrılıp geçmişin tozlu raflarından, anıma döndüm tekrar. Ne güzeldi her şey. Sanki Tanrı insan oğlu için bu kadar güzelliği hissetsinler, fark etsinler ve mutlu olsunlar diye yaratmıştı. Geleceği düşünme ihtiyacı hissettim nedense birden .İlerde denizin o maviliği bana sonrasını hatırlatmıştı belkide.. Ne olacaktı hayatımın devamı.Neler bekliyordu beni.İstediğim şeyleri yapabilecek miydim. Mutlu huzurlu bir aile kurup onlarla burada şakalaşarak yürüyebilecek miydim mesela? Kızımı omzumda gezdirirken onlarca yüzlerce meraklı soruya karşı sıkılmadan bıkmadan, cevaplar verebilecek miydim. Gözlerimi kapattım
Duyar gibiydim sanki…… baba kuşlar nasıl uçuyor, biz niye uçamıyoruz, Baba..ağaçların yaprakları niye düşüyo aşağı. Üzülüyolar mıdır, ağlar mı ağaçlarda…Baba köpekler de hamburger severmi.….. hamburger yernisin köpek kardeş.. Adacığım bak kızım; köpekler hamburger……..falanlar…. filanlar….ve sürer gider sonsuza kadar…….
Yürüyüş sona ermişti ve ne yapmalıydı ki acaba? Gazetelerimi ve Leman dergimi alıp, Nar a gittim. İnce belli bir bardak çay, gazete, deniz ve gökyüzünden daha güzel ne olabilirdi ki? Daha ilk yudum da James blunt ın şarkısıyla sevimli garsonlarımız hoş geldiniz demişlerdi aslında kibarca. Başımla selamlayıp onları, manzarama döndüm sessizce.Mavilik, yeşil, Köşe yazarları , spor karikatür, daral timsah derken…yemiştik işte koca bir günü daha.Evime gitme zamanıydı. Yolda bir çiçekçi bulup Nergis almalıydı yine. O esrarengiz o çıldırtıcı kokusuyla başımı döndürmeliydi.Nergis kokusuyla uyanmalıydı… Ve alındı o nergis….
Şimdi evdeyim. Sıcacık bir duş alıp pijamalarım, Galatasaray terliklerim, karamelli çayım, kumandam, polar battaniyem le nergis kokulu bir evde huzur içindeyim. Ne bir gelecek kaygısı, nede geçmişin kırık yalnızlığı. Hissettiğim yalnızca huzurdan ibaret. Ruhum yeni doğmuş bebek kadar tertemiz bu gece. Uyumadan hatalarımı ve yanlışlarımı hatırlatıp kendime, yeni günde bir tanesini düzeltmekle başlamalıyım işe.. Aldığım nefesin, taşıdığım yüreğin kıymetini biliyorum ve binlerce kez şükrediyorum Tanrı'ya. Belki suyumu ayakta sol elimle içiyorum hala ama….İçtiğim sudan aldığım keyif için şükrediyorum. Tat alabilmek, mutlu olabilmek gülümseyebilmek meğer ne kadarda güzelmiş…
Şarkılar söyleyerek yemek yapmak, evin dağılmışlığına aldırmadan….. Islık çalarak duş almak…. En sevdiğin şarkıyı söylerken yine ayağınla buzdolabını ittirmek.. Küfretmeden ütü yapabilmek… Yarın sabah yine pazartesi demeden güne başlayabilmek…. Meğer ne kadar güzelmiş… Şimdi uyumalıyım. Gözlerimi kaparken her şeye rağmen bize güzel bir hayat verdiği için Tanrı'ya şükredip kapamalıyım gözlerimi. Ve sabah uyandığımda ilk aklıma gelen şeyin basit , sıradan, öylesine, gündelik bir şey olmasını dilemeliyim yine….
Sevgiyle….