- Kategori
- Futbol
Oz büyücüsü aslan olunca
Bugün yazımı Galatasaray için yazmak istedim. Sebebide şu; gördüğüm kadarıyla bir Galatasaray düşmanlığı almış başını gidiyor, akşam oynanan maçta ülkeni buraya kadar temsil et başarılar kazan sonra üç beş kendini bilmez çıksın kadıköy size hayal filan desin, unuttukları birşey var tabi 2000 yılında o hayalleri gerçeğe dönüştürende Galatasaraydı. Doğal olarak bir söz var hani aç tavuk kendini buğday anbarında sanırmış, ben onları aç tavuğa benzetiyom. Platininin bir sözü var, büyük takımlar aldıkları kupalarla ve başarılarla anılır, küçük takımlar ise büyük takımları yendikleri zaman anılırlar. Her neyse işin özeti şudur ki; Galatasaray bir sevdadır, bir markadır, bir zevktir, istikrardır, başarı sembolüdür. Galatasaray Türkiye'dir. Türkiyenin tanıtımında üst düzey rol almıştır. Galatasarayı Galatasaray yapan ruhtur, o anlatılamayan sadece yürekte olan bir ruhtur. İşini sevmenin, yüreğini sahaya koymanın getirdiği bir ruhtur. Galatasaray aşktır, yaşam sevdamızdır. Galatasaray umuttur, bahardır, yazdır, kıştır. Peki bu kadar cümlenin altında yatan işin sırrı nedir?
Bir öyküyle devam etmek istiyorum yazıma; Zamanın birinde bir kavak ağacı yanına bir kabak filizi ekilir. Baharın gelmesi ile kabak filizi yeşillenir, salkım salkım açar ve boyu kavak ağacı ile aynı boya ulaşır. Boyu uzayan kabak filizi bu durum karşısında şımarır ve kavak ağacına döner derki; bak gördünmü ben kısa sürede seninle aynı boya geldim demekki senden bereketliyim. Bu durum karşısında kavak ağacı birşey demez. Zaman geçer sonbaharın gelmesiyle kabak filizi üşümeye başlar, yaprakları sarkar ve boyu küçülür, ne yapacağını bilemez bir halde kavak ağacına döner ve yardım ister; kurtar beni ne oluyor bana; Kavak ağacı döner cevap verir, birşey olduğu yok sadece benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için bu durumdasın der. Söylüyeceğim her hızlı çıkışın hızlı inişi vardır.
İşte Galatasaray yıllarını verip bir takım ruhu kazanmıştır. Futbolcular değişir, yönetim değişir, teknik ekip değişir. Değişmeyen tek şey vardır. Oda Galatasaray ruhudur. Düşünebiliyormusunuz bir takım sezon başından beri ikinci sınıf bir Alman tarafından çalıştırılmış, sezon başından beri sakatlıklarla boğuşuyor, defansın göbeğinde Servet yok, Meira satılmış, sol bek Hakan stoper olmuş, otuzbeşlik Emre gladyatör olmuş kart cezalısı, sol bek volkan istiktrarsız, sağ bek Serkan gencecik delikanlı, Kewell stoper olmuş, orta sahada Mehmet Topal gibi her topa basan adamınız sakat, Linderoth Allaha emanet, Lincoln şımarık, bencil oyun kurucu , Sabri elli orta kesse kırkdokuzu dışarı, Mehmet Güven güven vermiyor, Ayhan 33 yaşına gelmiş, Arda trabzon hatırasıyla maça çıkmış, Baros bir var bir yok ilk maç cezalı, Nonda gibi fizik kapasitesi bitmiş santrofor, Ümit Karan reklam yıldızı formsuz, yedek Hasan Şaş geleneksel sumo güreşçisi edasıyla, Barış sahada manken, onsekizinde Semih tecrübesiz, De sanchiz Baba filmlerinin baş rol oyuncusu ne yapacağı belli değil, Sonuç Galatasaray Almanyadan avantajlı geliyor, Sami Yen cehenneminde 2 gol buluyorsunuz 6 dakikada varmısın yokmusun başlıyor. Peş peşe kırmızı kutular açılıyor ve eleniyor. Önemli olan kupa değildi sahiden. Önemli olan bu kadar sıkıntıya rağmen mücadele etmekti, mazaret aramadan sahada Galatasaray gibi dimdik durmaktı. Galatasaray ruhunu sahaya koyan onsekiz aslana, yönetimine, teknik ekibine, sağlık ekibine gönülden teşekkürler. Sizlerle gurur duyuyoruz bizleri buralara kadar taşıdığınız için ve birilerine eyvah geliyorlar dedirttiğiniz için. Bizde ve sizde bu yürek oldukça 17 mayıs filmi hep vizyonda kalacaktır ve hep tekrarlanacaktır. Özel olarak bir futbolcudan bahsetmek istiyorum. İlk maç; macar salamı kokan pozisyonda Emre yapacağını yapıyor on kişi kalıyoruz dakika 57, eyvah ne yapacaz derken bir büyücü çıkıyor sahneye, Avustralya milli takım kaptanlığı yapmış, yıllarca üst düzey takımlarda oynamış, müzmin bir sakatlıktan sonra Galatasaraya gelmiş Oz büyücüsü Kewell. Ne yapıyor bu adam derken bakmışsın stoper oluyor, alnının akıyla sanki yıllardır stoper oynamış Maldini oluyor Kewell. Peki bunu yaptıran neydi Kewell a. Kitapta okuduğum söz geliyor aklıma; diyor ki yazar iyi bir boks seyircisi olacağına kötü bir boksör ol, çık ringe ye dayağını, sahnede ol. Sahnede olki belki birşeyler olur senden o zaman. İşte Kewell kötü bir boksör oluyor ve çıkıyor ringe ama yemiyor dayağı. Peki soruyorum kendime nedir büyücünün sırrı diye? Galatasaray ruhu işlemiş onunda içine, iş disiplini olan, sorumluluk alan, hangi mevkide olursa olsun mücadele eden bir futbolcu Kewell. boşuna oz büyücüsü olmamış, yüreğine sağlık, ayaklarına sağlık büyücü iyiki bizdesin. Galatasarayı seven ve Galatasaraya destek olan gönül dostlarıma sesleniyorum. Bu çocuklarla ne kadar övünsek azdır, unutmayın ve unutturmayın gerçekleri bazılarına. Sonuç; Gerçekleri tarih yazar tarihide GALATASARAY.
Sevgiyle Kalın.