- Kategori
- Haber
Özel 'yalan' haber

Yine Karakaya'nın ağzından...
Birkaç gündür, adeta "telefon bombardımanı" altındayım... Türkiye'nin hemen her tarafından, özellikle de deniz kenarındanki il veya ilçeler"den telefon yağıyor.
"Sakallı"vatandaşlar, "başörtülü" hanımlar telefon edip, soruyor:
"Burası, bizimde ülkemiz değil mi?... Denizler ve sahiller sadece laikler için mi?"
"Biz, bu ülkenin üvey evladı veya ikinci sınıf vatandaş mıyız?"
"Resmi yerlerdeki kamusal alan dayatmasını anladık da, kumsal alanlar da mı kamusal alan oldu?"
Yakarıdaki sözler bana ait değil.
Hem sonra beni kim arar ki? Hele hele deniz ve sahillerle ilgili istek ve şikayetler hakkında.
Bu sözler yine bozuk ağızlı Karakaya'nın.
Vakit'in denizlerden ve sahillerden sorumlu yazarı.
Baksanıza herkes onu arıyormuş, telefon bombardımanı altındaymış.
Ey! Karakaya, acaba seni benden başka okuyan var mı?
Bende sabahları güne daha zinde başlamak için okuyorum.
Okuyunca bütün stresimi atıyorum, boşalıyorum.
Sırf bu yüzden...
Gelelim aynı yazının bir başka bölümüne.
Bakın burada Genelkurmay Başkanı Başbuğ'a neler diyor:
(...) "Org. İlker Başbuğ, Genelkurmay'daki devir-teslim töreninde;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın gözlerininiçine bakarak ve onların şahsında "millet"e, ya da milletin şahsındaonlara "gözdağı" vererek ve tabii, belindeki "silâh"tan aldığı "güç"lediyordu ki;
"Bugün, toplumun bir kesimi yeni bir kültürel kimliğin, yaşam tarzının oluşumunda
dini düşüncelere büyük bir ağırlıkverildiğini düşünmekte ve gelişmelerden büyük bir endişe duymaktadır.
Bu endişe ciddiye alınmalıdır." "Giderek güçlenen bazı cemaatler, ekonomiyi yönlendirmeye, sosyopolitikyaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir yaşam tarzı olarak sosyalkimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar."
Sayın Başbuğ'un bu hatırlatmaları doğru değil mi, diyelim ve sözü yanlışların kralı Karakaya'ya tekrar bırakalım:
[Başbuğ'un kastettiği "toplumun bir kesimi" kimdir? O bir kesim "azınlık" mıdır, "çoğunluk" mu?..
Elbette "laikçi azınlık"tır onlar!..
Ama onlar, bırakın "endişe" etmeyi, tam aksine "alikıran, başkesen" bir despotluk sergilemektedir!..
İşin en tuhaf tarafı, Org. İlker Başbuğ'un; daha ilk konuşmasında "Laikçi despotların savunuculuğu"na soyunmuş olması!..
Başbuğ, (...) Bir "üniversite"nin önüne gidin, yanınıza "başörtülü" bir öğrenciyi alın ve deyin ki;
"Eğitimin önünde hiçbir engel olmamalıdır!.. Bir genç kız, başı örtülü de olsa, özgürce okuyabilmelidir!"
Bunu yaptığı gün, "Türkiye'nin Genelkurmay Başkanı" olacaktır!..
Aksi halde, "sadece bir kesimin Genelkurmay Başkanı" olarak kalmaya mahkûm olacaktır!..]
İlla takışacaklar, illa her zaman olduğu gibi huzursuzluk yaratmak için bahaneler arayacaklar ya, veya emir aldığı yerlere rapor verirken dilediğiniz gibi yazdım diyecekler ya, maaşlarını hakedecekler ya...
İşte bunun için mecburlar böyle davranıp yazmaya.
Yoksa, aç kalır bunlar aç...