Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '16

 
Kategori
Eğitim
 

Özel Eğitim Bakanlığı

Rıfat Ilgaz’ı bilmeyen var mı? “Hababam sınıfı” filmini seyretmeyen var mı? Rıfat Ilgaz’ı bilmeyen çoktur ama Hababam Sınıfını bilmeyen yoktur. Film yıllardır “eğlence” olsun diye televizyonlarda yayınlanıyor. Rıfat Ilgaz, Hababam Sınıfı’nın yazarıdır. Filmi dikkatlice sorgulayarak izlersek çok şey öğreniriz. Mahmut Hoca rolündeki Münir Özkul; öğrencileri savunur ve patronun ticari yaklaşımına karşı durarak “Ben tüccar değil eğitimciyim!” der.

Özel okulda bile parasız eğitimi savunan Mahmut Hocalardan, kamu okulunda parasız eğitimi savunamaz duruma geldik. Ve bu gün Milli Eğitim Bakanlığı makamlarında bulunanların büyük bir kısmı özel eğitim yanlısıdır. İktidarın  “yerel ve milli” kampanyasını hararetle ve toplumu bölme pahasına yürüttüğü şu günlerde eğitimi önce yerli sonra yabancı sermayeye pazarlama çalışması hızla sürmektedir. Eğitim ve Sağlıkta özelleşmenin ağır olmasının bir nedeni, toplumsal muhalefet ise de sürekli güçlenen ve eleştirdiği devletin yerine geçen siyasi iktidarın gücü tek elde tutmak istemesi de önemli bir nedendir.

Dünya siyasetinde egemenliği ele geçiren yeni liberalizm; kutuplaşmış dünya zamanında kaybettiği alanları ele geçirerek daha çok kazanmak istemektedir. 12 Eylül 1980 sonrasında Halit Narin’in; bir süredir işçiler gülüyordu, artık biz güleceğiz sözü dünyadaki sermaye sözcülerinin ortaklaştığı sözdür.

Son 35-40 yıldır uygulanmakta olan ve olumsuz etkileri gün geçtikçe daha da hissedilir hale gelen yeni liberal sistem;  kendisine uygun değişiklikler istemektedir. Piyasa kuralları denen bu sistemde; özel sektör desteklenmeli, sendikalaşma güçsüzleştirilerek ücretler düşürülmeli, işçi hakları giderek azaltılmalı, fiyat kontrolüne son verilmeli, sosyal hizmetlere ayrılan pay azaltılmalı ve benzeri.

Eğitimin özelleştirilmesini destekleyenler; devletin yükünün azalacağını, bütçeden eğitime ayrılan payın önemli bir bölümünün diğer kamu hizmetlerine transfer edilebileceğini savunmaktadırlar. Son yıllarda okulları hayırseverler yapmasına rağmen eğitimin bütçesinde büyük artışlar olduğu da doğrudur. Çünkü bütçe; özel okullara ve işlevi olmayan projelere aktarılarak birileri sermaye birikimi yapmıştır. Milyonlarca kitabın her yıl yenilenmesi en basit örnektir. Kaldı ki “eğitim herkesin yapabileceği bir iş değildir”. Özelleştirmeyle devletin yükünü azaltabilirsiniz ancak, etkili vatandaş yetiştirme hedefinden de taviz vermek durumunda kalırsınız.

Eğitimde özelleştirme yanlılarının bir bahanesi de “devletçe verilen eğitim hizmetlerinin yetersizliği”dir. Eğer yetersiz görülüyor ise veli örgütlerinin eğitim süreçlerine demokratik bir şekilde katılımı sağlanabilir.

Özelleşmeye bir başka bahane; eğitim devlet kurumlarında yüksek maliyetle gerçekleştirirken, özel kurumlarda daha düşük olduğudur. Öğretmenin iş güvencesinin bulunmadığı ve bunun yarattığı moral düşüklüğü ile hizmetin verimli bir biçimde yapılması söz konusu bile olamaz. Her şey maliyet değildir. Eğitimde söz konusu olan gelecektir.

Özelleşme savunucuları, özelleştirme ile okulların yerelleşeceği ve bürokrasinin azalacağını savunmaktadırlar. Oysa okulların yerelleşmesi, yetkilerin okul idaresi ve veli örgütlerinden oluşturulacak bir kurula devredilmesi ile sağlanabilir. Ancak merkeziyetçi bir kültüre sahip olan merkezi idarenin böyle bir amacı hiç olmamıştır. Özelleştirme ile çelişir gibi duran bu durum eğitim kurumlarını “güvenilir ellere” teslimi ile olacak gibi görünmektedir.

Özelleşmenin en yakın örneğini birçoğumuz kentimizde yaşadık. Evet, özel okullar, kolejler hep vardı. Beğenmediğimiz bir sistem vardı ve sınavlara hazırlanan öğrenciler, dershanelerle eksiklerini tamamlıyordu. Paralel yapılanma bahanesiyle kapatılan dershanelere özel okul olma yolu açıldı. Büyük çoğunluğu paralel sermaye olduğu söylenen dershaneler ve siyasi iktidar güya kavga eder gözükerek ülkemiz eğitiminde en kapsamlı özelleştirmeyi gerçekleştirdiler. Bu gün liselerimizin son sınıfları azalmıştır. Bir bakıma siyasi iktidarın zorlaması ile ortaöğretim kurumlarında büyük bir özelleştirme yaşandı. Çünkü tamamlayıcı ek çalışmalarla dershane işlevini de göreceğini beyan eden özel liseler; “devlet okulundan bir şey çıkmaz” şeklindeki yanlış algı sonucunda; öğrenciyi ve eğitimi yarış olarak görmek zorunda bırakılan velilere cazip gelmektedir.

Yanlış olan ve uzun zamana yayarak yapılan eğitimdeki özelleşmeyi görmeliyiz. Biz ana-babalar naçar bırakılarak özel okulları tercih etmeye zorlanıyoruz. Bu tercihler geçici bireysel kurtuluştur ve sonucu değiştirmez. Bizi olumlu ve anlamlı sonuca götürecek olan; kamu okullarında çağdaş, üretime dönük, bilimsel ve laik eğitimin yapılmasını sağlamaktır. Bunun için de örgütlenerek ses olmak, kurumlarımızı, siyasi iktidarları sorgulamak çağdaş insanın görevidir..  

 
Toplam blog
: 16
: 84
Kayıt tarihi
: 17.03.15
 
 

1957 Poyralı (Kırklareli-Pınarhisar) doğumluyum. 1976 yılı Kepirtepe Öğretmen Okulu mezunuyum. 20..