- Kategori
- Blog yazarları tartışıyor!
Özgecan'ın katilleri ve Türkiye'de idam cezasının tarihçesi...

Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesinden sonra ülkede “İdam” tekrar tartışılmaya başladı. Özellikle iktidar kanadı, hakkında idam kararı verilen Abdullah Öcalan ile masaya oturmakta bir sakınca görmezken, Özgecan’ın üzerinden pirim sağlamak amacı ile ülke gündemine “İdam”ı getirdi.
Ülkemizde idamın tarihçesine şöyle bir göz atacak olursak:
Türkiye’dec1920'de Meclisin kuruluşundan, 1984'te ölüm cezalarının fiilen kaldırılmasına kadar geçen 64 yıllık dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen ölüm cezası kararı sayısı 712'dir. Bunlardan 15'i kadın hükümlüdür. Ancak bu rakama İstiklal Mahkemeleri'nin, Meclis’i devre dışı bırakarak aldığı idam kararları dahil değildir.
Meclise gelmeden İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen 1500 - 2000 civarında idam kararı bulunduğu tahmin edilmektedir. Kesin sayı bilinmemektedir.
Prosedüre göre mahkemeler tarafından verilen idam kararları Yargıtay’da onaylandıktan sonra Meclis’e gönderiliyordu. Meclis’in de idam kararını onaylaması halinde ölüm cezaları infaz ediliyordu.
İnfaz kurallarına göre ölüm cezası hükümlünün mensup olduğu din ve mezhebin hususi günlerinde yerine getirilmiyor, hamile kadınlar doğum yapana kadar, akıl hastalığı tespit edilenler akli dengesi düzelene kadar idam edilmiyordu.
18 yaşından küçükler ve 65 yaşından büyükler hakkındaki ölüm cezası infaz edilmiyordu.
İnfazlar 1965 yılına kadar gündüzleri ve halkın izleyebilmesi için alenen ve belirli noktalarda İstanbul’da Sultanahmet Meydanı’nda, Ankara’da Samanpazarı’nda gerçekleştiriliyordu.
1965 yılında İnfaz Kanunu’nda yapılan düzenlemeden sonraki infazlar cezaevi avlularında, güneş doğmadan önce, gizli olarak yapılmıştır.
Askeriyeye bağlı bir kişinin askeri suçtan dolayı aldığı ölüm cezası kurşuna dizilerek infaz edilirdi. Örneğin; Şeyh Said İsyanı ile bağlantıları olan Albay Cibranlı Halit Molla Abdurrahman, Yusuf Ziya Bey, Teğmen Ali Rıza Bey, Faik Bey kurşuna dizilerek idam edilerek infaz edilmişlerdir.
Ekim 1984'ten itibaren mahkemeler tarafından verilen ölüm cezaları Meclis’te onaylanmadığı için infaz edilmemiş, 1991 yılında çıkarılan bir afla 500 civarında ölüm cezası dosyası, 10 yıl ağır hapse dönüştürülmüş ve 2002'deki yasayla da fiilen uygulanmamış olan tüm idam kararları, ömür boyu hapse dönüştürülmüştür.
Bunlar arasında, Abdullah'ın 29 Haziran 1999'da çarptırıldığı, 25 Kasım 1999'da Yargıtay tarafından onanan ölüm cezası da vardır.
Türkiye'de ölüm cezası, 1984'ten beri fiilen ve 2004'ten beri hukuken bulunmamaktadır. Ölüm cezası önce 2001'de savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için kaldırılmış, 3 Ağustos 2002'de "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" şartı ile kaldırılmıştır.
7.5.2004 tarihli 5170 sayılı kanun ile anayasadan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, 14.7.2004 tarihli 5218 sayılı kanunla Türk Ceza Kanunu'ndan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, böylece ölüm cezası Türk Hukuku'ndan tamamen kaldırılmıştır.
Ölüm cezasını tartışmak yerine, mevcut kanunları uygulamak, böylesi vahşice işlenen cinayetlerin önüne geçer fikrindeyim. Aynı yöntemle suç işleyen Cem Garipoğlu’nun cezaevindeki ölümü, bir nevi idam cezasıdır!