Özgür irade nerede?

Kendi hayatımızın coşku dolu deneyimlerini mi yaşıyoruz yoksa bizim için sınırları çizilen suni bir hayatı mı?

Doğduğumuz andan itibaren ailemiz ve medya, süper güçler olarak bizi, isteklerimizi ve hareketlerimizi kontrol ediyor.

Zevklerimizin, duygularımızın, nasıl bir kimlik olacağımızın ilk belirleyicisi ailemiz. İyiye kötüye, doğruya yanlışa, olması gerekenlerle olmaması gerekenlere onlar karar veriyor.

Sevmemiz gereken yerlerden gitmemiz gereken yerlere, renklerden giysilere, popüler olana, mutluluğun sırlarına, başarılı olmanın koşullarına, karşı cinsi elde etmenin tüyolarına kadar her şey de medyadan soruluyor. Televizyonun büyülü dünyası, facebook, instagram muhteşem bir şov sunuyor bize.

Yaşamadığımız ama yaşadığımızda mükemmel olacağına inandırılmaya çalışıldığımız maddi bir dünyanın kapılarını açıyor sonuna kadar. Görülmemiş bir illüzyon, etkileyici bir sunum.

Gel gör ki insanlar mutsuz, tatminsiz, sevgisiz…

İllüzyonun ardındaki gerçek hayal kırıklığına uğratıcı.

İnsanlar maddeleştirilmiş bir dünyada, gece gündüz çalışıp sonu gelmeyen bir tüketimin en önemli yakıtı parayı kazanma derdinde.

Duygular, darmadağın olmuş. Ne hissettiğini, neden öyle hissettiğini bilen yok.

Ruh ihmal edilmiş, küskün.

Oysa hayat kısa, yaşamak güzel.

Mutlu olmak, kendi seçimlerimiz doğrultusunda yaşamak hakkımız.

Artık zihninizin kıvrımları arasında dolaşmak yerine dikkatinizi bedeninize çevirmeniz gerekiyor. Dinlemeyi bilirsek bedenimiz daima bizimle konuşur.

Midemizdeki yanmanın, sırtımızdaki tutukluğun, yel esse tetiklenen baş ağrımızın ne tür bir mesaj taşıdığını durup ciddi bir şekilde anlama zamanı.

Bedeninizin ve kalbinizin sesine kulak vermek; kendi kişisel değerlerinize dayanan, daha derin bir mutluluğa doğru ilerlemenizi sağlayacak.

Kendinizi fark edin. Çünkü kendi dünyanızın gücü sizsiniz.