- Kategori
- Deneme
Özgürlüktür kanatları Sanatın !…

Bir prometeyim yirmibirinnci yüzyılda /zincire vurulmuşum ekmeğimle, işimle
T. Ayhan ÇIKIN
“Sanat yaşamın kaynağıdır; gelişmenin ruhudur, o ruha en değerli şeyi verir: özgürlük… ve hiç kimse sanatçı kadar özgürlüğün tadını varamaz”
Romain Rolland
Sanat (art) ve özgürlük, çok anlamlı kavramlardır.
Aslında sanat, bir mesleği, bir ustalığı belirtir. Bu insanın kendi zekasıyla belirlibir maddeyi belirli bir şeye(ürüne- sanat eserine) dönüştürme yeteneğidir. Gerçekte sanat, tekniğin yardımıyla, belirli objelerden belirli ürünlerin üretilmesini sağlayan bir eylem biçimidir.
Belirli bir ürün üretme alanındaki uzmanlaşmış zanaatçı ile “güzel sanatlar” alanında eser üreten sanatçıyı birbirinden ayırmak gerekir. Yani “sanat” ile “zanaat”ı, “sanatçı” ile “zanaatçı”yı karıştırmamak gerekir.
“Zanaat” , insanların maddi ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, “öğrenimle birlikte deneyim, beceri ve ustalık gerektiren” meslektir. Zanaatçı da bu meslekten geçimi için belirli bir gelir elde eden kişidir. Örneğin terzi gibi.
Sanat, “bir duygunun, bir tasarının, bir güzelliğin ortaya konulmasında kullanılan yöntemin tümü ve yaratıcılık” olarak tanımlanmaktadır[1]. Bir başka kaynağa göre sanat, “başkalarıyla paylaşılabilecek estetik nesnelerin, çevrelerin ya da deneyimlerin yaratılmasında yeteneğin ve düş gücünün kullanılması”dır.[2] Bir başka ifade ile “sanat, duyularımız yoluyla kabul edilebilir estetik dönüşüm içerikli orijinal bir fikir, imgeleştirme ve düşünce mekanizması düzeyinde yaratıcı-buluştur.[3]”
Geleneksel olarak sanat; a) sadece estetik sonuçlara yönelik güzel sanatlar ile; b) dil, konuşma ve mantık yoluyla ifade yeteneğini kapsayan özgür sanatlar ; c) işlevsel sonuçlara yönelik, mimari, çanak-çömlek, dokumacılık ve grafik tasarım gibi alanlar olarak üçe ayrılır.
Bu nedenle sanat sözcüğü ile “Güzel Sanatlar”dan bahsedilmiş olur. Güzel Sanatlar’da kendi içinde çok sayıda alt dallara ayrılır : edebiyat (şiir, tiyatro, öykü, roman, vb.); görsel sanatlar (resim, desen, heykel, vb.); grafik sanatlar (resim, desen, çizim ve diğer iki boyutlu ifade türleri) ; plastik sanatlar (heykel, modelaj, vb.); dekoratif sanatlar (mobilya tasarımı, mozaik, vb.) ; gösteri sanatları (tiyatro, dans, müzik) : müzik (besteler) ve mimari olarak sınıflandırılmaktadır[4].
Sanat aslında bireysel bir etkinliktir. Özellikle sanatçının ürettiği eser, zanaatçının ürettiği üründen çok farklıdır. O kendine özgü, sanatçıya özgü bir eserdir. O nedenle sanat eserleri, anonim bir ürün değil, sanatçıya özgü bir üründür :sanat eserinin örneği pek yoktur. O nedenle zanaatkarın ürünü gibi herhangi bir piyasada alınıp satılmaz. Onun kendine özgü bir değeri, bir piyasası vardır.
Sanatın bu bireyselliğini önemseyen bir çok ünlü sanatçı“sanat sanat içindir”yaklaşımını benimsemişlerdir. Ancak, sanat eserlerinin tarihi süreç içinde bireyleri etkilemesi, ister istemez yeni yaklaşımları gündeme taşımıştır. Örneğin sanatın topluma katkılarını şu başlıklar altında özetlemek mümkündür: Bir sanat eserini izleyen-okuyan insanlar yaşamın yoğunlaştırılmasını, aydınlatılmasını ve yorumlanmasını farklı farklı algılayacaklardır. Bu açıdan bakıldığında bireysel bir yeteneğin ürünü olan sanat toplum içinde, zaman ve mekana göre, farklı işlevleri yerine getirebildiği gözlemlenir[5]:
Sanatın düşündürme ve bilinçlendirme işlevi;
Sanatın toplumsallaştırma işlevi;
Sanatın eğitim işlevi :
Sanatın iletişim işlevi.
Sanatın geleceğe yönelik işlevini Andre Breton şu şekilde ifade etmektedir: “bir sanat yapıtı ancak geleceğin titreşimlerini taşıyorsa değerlidir[6]”.
İşte sanat özgürlüğünün niteliğinin ve kapsamının belirlenmesi, onun toplumsal yaşamdaki işlevi ve anlamı ile açıklanabilir.[7]
ÖZGÜRLÜKTÜR KANATALARI SANATIN…
Sanatın bireysel işlevi , “sanat sanat içindir” akımının savunucularının önemli tezi olmuştur. Onlara göre sanatın en önemli amacı “güzel”i arayıp bulmaktır. Tarihsel gelişim içinde sanatın, toplumu aydınlatma, yorumlama, vb. konularda toplumu dönüştürme işlevinin kendiliğinden ortaya çıkması, yeni bir sanatsal bakış açısını doğurmuştur : “Sanat toplum içindir”. Bu akım, özgürlüklerin, özellikle ifade özgürlüğünün bir sanatçı için ne denli önemli olduğunun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tarihi süreç içinde pek çok toplumlarda “düşünce ve ifade özgürlüğünü” kısıtlanmasından dolayı nice sanatçıların çektiği acı ve sıkıntılara tanık olunmuştur.
……
Bir prometeyim yirminci yüzyılda
zincire vurulmuşum
ekmeğimle, işimle
soylu bütün düşlere
/ağlayan bebeğimi/
emzirmekten sıska düşmüş eşim
toprağım ekmeğim
özgürlüğüm ellerimde
özgürlüğüm aşım.
….
T. Ayhan ÇIKIN[8]
Sanat , belirli işlevleri yerine getirdiği için toplumsal dönüşümlerde önemli yer tutar. Sanatın bu işlevleri yerine getirebilmesi için özgür olması gerekir. Genelde siyasal erkler toplumları belirli kurallara göre yönlendirmeye programlanmışlardır. O nedenle siyasal erklerin oluşturduğu yaşam koşullarını sanat, farklı bir gözle değerlendirirken, çoğunlukla siyasal erkle çatışır. O nedenle çoğunlukla siyasal erkler, sanat özgürlüğünü kısıtlama sürecini başlatırlar. … Ya da siyasal erkler kendi amaçlarına uygun sanat/ sanatçılar oluşturmaya çalışırlar. Bu konuda Hitler dönemi Almanyası, SSCB’deki bazı uygulamalar olumsuz, 1920’lerde Meksika’da Obregion hükümetinin “Duvar Resmi Programı”da olumlu bir örnek olarak gösterilebilir[9]. Sanatçı özgürlüklerinin kısıtlanması konusunda Türkiye de pek masum değildir. Burada sadece Nazım Hikmet, son yıllarda da Fazıl Say örneğini vermekle yetinelim.
En genel anlamda özgürlük, “bağlı/bağımlı olmama, dış etkenlerden bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma hali” açıklanabilir. Buna koşut olarak günlük yaşamda, insanın kendi kararlarını kendi iradesine ve düşüncesine göre belirlemesi ve kendi tercihlerini kendisinin yapabilmesi olarak ta ifade edilebilir[10].
Bununla birlikte bireyi, toplumları ilgilendiren çok farklı özgürlük türleri de vardır. Acaba hangi özgürlük türleri sanatı yakından ilgilendirir ?
Bu sorunun yanıtını vermek pek de kolay değil . Ancak Rousseaux’nun analitik yaklaşımı ile bu konuda bazı düşünceler önerenler de vardır[11]:
Bu yaklaşım felsefi açıdan özgürlüğün farklı anlamlarını derinleştirmeyi ve insanın nasıl özgür olabileceği düşüncesini geliştirmeyi amaçlar : Acaba, insanlar iş ve yaşam süreci içinde bazı normlarla yaşamak durumunda iken özgür olabilirler mi ? Özünde her sanatçının kendine özgü normları vardır. Sanatçı , sanat eserini yaratırken kendine özgü normları da yaratır. Buna “sanatçının normu, stili, tarzı” denir. Zaten bir sanatçıyı sanatçı yapan onun kendine özgü yaratığı norm (stil)’dur. Bu normlar sanatçıdan sanatçıya değişir. Örneğin Yahya Kemal’in şiir tarzı ile Nazım Hikmet’in şiir tarzı farklıdır. Hatta bu normlar, sanatçıdan sanatçıya farklı olabildiği gibi, her sanat okuluna, her medeniyete göre de farklı olabilir. Ancak bu normların olması, özgürlüğe olan gereksinimi ortadan kaldırmaz :
a. Kendine özgü normları, insanlar kendileri yaratırlar. Böylece “yaratıcılık”adına bir özgürlükten bahsedilebilir.
b. Her sanatçı kendi normunu yaratırken toplumun etik değerleri içinde “özerk” davranmak ister. Özerklik, özünde bir sanatçının normlar koyabilme kapasitesini belirler. Sanatçı, bilinçdışı fantezileri ve toplumun beklentileri ile koşullandırılmış olmasına karşın “özerklik”ini korumak ister.
c. Sanatçı, izleyicilerine yeni tercihler yapma olanağı sağlayarak izleyicisine özgürce hakemlik yapabilecek eğitim sağlar. Yani izleyicisinin de “bilinç hayal kurma (imagination) özgürlüğü” olanağı yaratır (Sartre’cı yaklaşım)
d. Rousseau’nun doğal özgürlük olarak adlandırdığı, sanatçının doğal dürtülerini kendi arzularını ifade etme özgürlüğüdür.
e. Ve Nihayet sanatçı, kendi yaratıcılığı ile ilgili yukarıda belirtilen özgürlüklerini kullanarak elde ettiği bilgileri-bulguları bir sanat eserine dönüştürerek toplumla paylaşması, doğrudan sanatçıya bağlı olmayan bir özgürlüktür ki, bu da “ifade özgürlüğü” olarak belirtilir. Rousseaux buna “sivil özgürlük” olarak adlandırmaktadır.
SONUÇ OLARAK..
Bütün sanat ürünlerinin ve sanat etkinliklerinin açık ya da gizli bir toplumsal mesajı vardır.
Bu mesajın amacı, yaşamın adil ve insancıl bir yönde geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Sanat özgürlüğü, en yalın şekliyle, insanın kendisini ifade edebileceği özgürlüktür. Ülkemizde 1982 Anayasasının 27 maddesi ve bu maddeye göre hazırlanmış mevzuatın sanata, düşünceye yeterli bir özgürlük sağladığını söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Sözümü Paul Eluard’ın 21 kıtalık “Özgürlük” şiirinin son bölümü ile noktalamak istiyorum[12]:
….
Ve bir sözcüğün gücüyle
Başlıyorum yeniden yaşama
Doğdum seni tanımak için
Adını haykırmak için
Özgürlük
T. Ayhan ÇIKIN
[1]Nüzhet İslimyeli, Sanat Terimleri Ansiklopedisi, Ankara Sanat Yayınları, Cilt 2, 1976, s. 710.
[2]Anabritannica, Cilt 19, s. 80.
[3]http://www.poesyfeeline.com/creaartdef.htm
[4]Anabritannica, Cilt 19, s. 80.
[5]Bilge Bingöl, “Sanat Özgürlüğü”, in : Hacettepe Hukuk Fak. Derg., 1(2) 2011, 92–139; s.100
[6]Andre Breton’dan alıntı (İbrahim Armağan, Sanat Toplum Bilimi – Demokrasi Kültürüne Giriş, İleri Kitapevi, İzmir, 1992, s. 2.)
[7]Bilge Bingöl, agm.
[8]Özgürlüğün Elleri, http://www.divitt.net/index.php?route=view_det&id=1574
[9] Bilge Bingöl, agm.
[10] http://www.tutunamayanlar.net/forum/sozluk/ozgurluk-nedir/
[11] https://www.google.fr/#q=art%2C+libert%C3%A9
[12]Paul Eluard, Poésies et vérités, 1942
http://www.poetica.fr/poeme-279/liberte-paul-eluard/