- Kategori
- İnançlar
Özümüz Ölümsüzdür
DÜNYA GÜZEL DİYORUZ YAŞAMAYI SEVİYORUZ.
ÖTE TARAFI BİLMEDİĞİMİZDEN ÖLÜMDEN KORKUYORUZ.
Bu sabah kalktığımda, saat 6.30 sularıydı. evimin karşı sokağındaki camide kısa aralıklarla üç selâ verildi. Saat dokuza doğru bu sayı beşe çıktı. Her zamanki gibi araba seslerinden kimin vefat ettiğini selâ bitiminde yapılan duyurudan duyamadım.. Vefat eden zatın nereye defnedileceğini de anlayamadım. Selâları dinlerken asudelik hissettim. İçimi derin bir huzur kapladı. Bir yandan da tuhaf bir gariplik hissettim. "Dün sağ olan birileri bugün ölüler grubuna dahil oldular. Ecel işte, ummadığın anda geliveriyor. Allah'ın verdiği karardan kaçınılmıyor." diye düşünüp hayatını kaybedenlere yüce Allah'tan rahmet diledim.
Her şeyin bir miadı, bir sonu var. İnsanın da bu dünyadaki yaşama süresi bitince hayatı yitiyor, ruhu kalkıp başka bir âleme gidiyor. Bir göç gibi düşünmek lâzım. Amirin emriyle Ankara'dan İstanbul'a tayin edilmiş gibi, tek başına sefere çıkılmış gibi...
Her ölüm zamansız bulunur, her ölenin ardından şaşkınlık yaşanır. Tuhaflık hissedilir. Ölen kişilerin evlerinde muhtemelen gözyaşı vardır. "Daha dün bizimle şakalaşırken, bugün aramızdan ayrıldı." diyerek belki de çok yakınları çok ağlamaktan kahrolup bitap düşüyorlardır.
Metanetle düşünecek olsak ki bunu hiç birimiz yapmıyoruz, yapamıyoruz. Bu satırları yazan ben bile annem babam vefat ettiğinde için için ağladım. Geçmişte beraberce yaşanılanlar geliyor göz önüne hisleniyorsunuz. Yüreğiniz daralıyor, iç sıkıntısı yaşıyorsunuz. En yakınlarımız ölümle bir anda yanımızdan yok oluyor sanıyoruz. Bir daha onları göremeyecek olmanın karamsarlığına kapılıyorsunuz. O anlarda hüzün sarıyor benliğimizi, üzüntüye bürünüyoruz. İsyan değil bunlar, duygusal anlar. Haşa 'Niye öldün, gittin! Erkendi daha, bari sen gitmeyeydin?' gibisine feryat figan değildi benim ağlamalarım.
Allah'ın emrine itaat etmek lazım. Allah'tan geldik Allah'a dönüyoruz. Ölmekle yeni bir yola koyuluyoruz. Ağlamak, duygulanmak insan için; bir yakınımızı evimizden başka bir şehre, ülkeye uğurlarken de hislenip ağlıyoruz. Kolay olmuyor ayrılıklar. Ölüm gurbete gitmekten biraz daha farklı tabi ki, zira ölümle gidenin dönüşü iptal olmuş oluyor. Fakat şöyle düşünmek gerekir, bir gün bir şekilde tekrardan kavuşuruz. Bu mümkün, sevmişseniz birbirinizi, yürekleriniz birbirinize kötülük yansıtmamışsa ölüm sonrasında da sevenler kavuşurlar. Aynı mekânda buluşurlar.
Ölüm bir yok oluş değildir. Bir odadan diğerine geçmek gibi, elbise değiştirmek gibi. Bedensel kıyafetten sıyrılıp ruhsal halimize bürünmek gibi. Fiziki bir hal diye düşünelim. Maddeden soyutlanıp mânâya dönüşmek diyelim.
Doğru düşünürsek, bizler hakikatte bu dünya için ölümlü sayılıyoruz. Bu dünya güzel yaşama yeri sanıyoruz, hep yaşayalım istiyoruz. Ölümden korkuyoruz. Oysa bu dünyada imtihan ediliyoruz. Evimizden gelmişiz, bir ortamda imtihana girip çıkacağız. Başka izahı yok. Pazara alış verişe gidip dönmek diye de yorumlayabiliriz. Neticede buradan oraya kesin dönüş var. Bu âlem hepimizin içine doluştuğu bir imtihan salonudur. Bu amaçla geldik dünyaya. Sınav salonuna girdik, verilen müddet dolunca imtihan sorularımızı noktalayıp çıkıp evimize dönüş yapıyoruz. Asıl mekânımız öte taraf.
Öteki dünya da dediğimiz yer nur âlemidir. Belki imtihanı kazanmış olarak mükafatlandırılacağımız yerdir. Bu dünya süreli, ebedi âlemde ise sonsuz yaşama kavuşuyoruz. Bizden önce göçmüş ecdadımıza kavuşuruz. Maddeden arınıp maneviyata bürünürüz. Bedensel ağırlığımızdan kurtulup ruhsal hafifliğe erişiyoruz. Velhasıl ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır... Ezelden ebede bir yolculuktur yaşam ve ölüm...
Ayfer AYTAÇ