Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '07

 
Kategori
Anneler Günü
 

Özür dilerim anne!

Özür dilerim anne!
 

Yeşil çimenlerle dolu, bahar geldiğinde ışıldayan, yağmur yağdığında kokusuna hayran bırakan, kelebeklerin kısacık ömürlerine inat ahenkle kanat çırptıkları bir dünyada büyümedim ben, hayatım da kendim gibi gri binalar arasına sıkışmış olarak geçti. Telaşların zamanla yarıştığı, ertelemelerin ayyuka çıktığı bir dönemdi. Artık sevgiden daha önemli kavramlar vardı hayatta. Çocukluğumuzda “sevgin için ölümü göze al” tembihleri betimlenmiyordu beynimize “sevgi karın doyurmuyor” deniliyordu aksine. Kerem’e, Mecnun’a inat aşk işportaya düşmüştü, üstelik ikinci, üçüncü, beşinci el. Sıfırı üretilmiyordu artık. Aşk kaportalı alışkanlıkların üretimine geçilmişti ama gel gör ki bir tek ben içimdeki gelenekçiliğe bunu bir türlü kabullendiremiyordum. Eğer okumayı öğrendikten sonra okuduğum masallar doğruysa, mutlaka vardı bir yerlerde gerçek sevgi, belki okyanusun derinliklerindeydi, belki de koca bir yanardağın içine düşmüştü ama yine de vardı işte.

Annem geldi aklıma, talimat veren halleri, henüz 5 ya da 6 yaşlarındayım. İşten gelmişti, oldukça bitkin görünüyordu. Ananemden beni hazırlamasını istemişti, hiç hali yokmuş. Evimize doğru yola çıkmıştık. Yolda uyku mağrurluğuyla uzunca bir süre konuşmamıştım. Annem bundan son derece memnun görünüyordu, eve girdik. Anne demiştim zamansızca, “Sen beni sevmiyor musun?” şaşırmış gözükmüyordu annem, “sevmez olurmuyum” demişti yüzüme bakmadan. Anneler çocuklarını severler. “Peki, o zaman neden her gün işe gidiyorsun? Ben seni çok özlüyorum, ağlayınca saçlarımı okşamanı istiyorum” demiştim. Annem bu defa şaşırmış görünüyordu, açık bir dille sevgi isteyişime, “ben zaten senin saçlarını okşuyorum, sen uyuyunca” demiş. Hemen arkasına da “o zamana işlerim anca bitiyor” diye bir mazeret iliştirmişti. “Çabuk büyü de anneye biraz yardımcı ol” diyerek gülümsemişti. Ne kadar da güzel gülümsüyordu annem, keşke bu kadar güzel de sevebilseydi. Bak seviyormuş ya işte geceleri, peki ben niye bilmiyordum. Yoksa çocuklar her şeyi bilmez miydi?

Dereler taşları eritmiş, zaman tepeleme bir kayadan aşağı hızla yuvarlanmıştı. Fakat annem aramızda ki o koyu, anlamsız sarp geçidi bir türlü yıkmamıştı. Genç kız olmuştum, üniversiteyi kazanmıştım, evlenmiştim. Annem ise hep vip’den yer ayrılmış bir seyirci edasıyla dışardan izlemişti. Neyse ki birkaç kez de olsa bana sarılıp “Seninle gurur duyuyorum” demişti rüyalarımda.

Artık benimde bir kızım vardı üstelik ben onu sabahlara kadar öpüp sevmeyi de başarmıştım. Buna rağmen geriye dönüp baktığımda anneme eskisinden daha çok hak verdiğimi görüyordum, onu biraz daha fazla anlıyordum artık. Ardı arkası gelmeyen toplantılara teslim ettiğim beyin hücrelerim, biraz daha dişimi sıkmamı söylüyordu, vicdan azabıyla sabahladığım gecelerde. Bir gün kızımın bakıcısına benden daha içten sarıldığını gördüm, bir keresinde de yanımdan hızla koşup onun dizlerine yatmıştı çizgi film izlemek için. Oysa ben ona daha yakındım, üstelik oturduğum kanepe de daha büyüktü. Yoksa kıskanmış mıydım? O benim kızımdı, onu ben doğurmuştum bir yabancıyı daha çok sevecek değildi ya! Değil mi? Hayır kıskanmıştım, benden daha fazla onunla vakit geçirmesini, koklayarak onu öpmesini kıskanmıştım. Ömrüm boyunca da kıskanmaya devam ettim.

Kızım yatılı bir okulda okumaya karar vermişti, hayatı çok fazla paylaşmasak da, şimdi uzakta oluşu içimi acıtıyordu, meğer odasına kapanıp ders çalıştığı gecelerde burnuma gelen kokusu yetiyormuş bana. Bir Anneler Gününde, benden önce Semiha teyzesini (bakıcısını) aradığını öğrendiğimde yıkıldım. Bakıcısı kadar annesi olamadığımı o gün anladım. İçimde tarifsiz bir ateş yanmaya başladı ki, uzun süre de söneceğe benzemiyordu. Yine annem geldi hatırıma, onunda içi hiç acımış mıydı acaba?

Annemi aradım, “Anne” dedim 44 ünde henüz büyümemiş bir çocuk hıçkırışıyla;

— Aramızdaki sevgisizlik için, mesafe için canının acıdığı oldu mu?

Bu soruyu beklemediği açıkça anlaşılıyordu, cümlesinin başına eklediği “eeee” lerinden.

— Eeee buda nerden çıktı şimdi kızım, iyi misin sen?

— Üzgünüm. Dedim “Sadece üzgün.”

— Yoksa birine bir şey mi oldu. Dedi, sahte bir telaşla, Hiç bir şeyi fazla abartmayı sevmezdi.

— Özür dilerim anne dedim.

Bu sefer cidden şaşırmıştı “Ne için?

— SANA BENZEDİĞİM İÇİN…

 
Toplam blog
: 46
: 1674
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Şu an özel bir şirkette, grafiker olarak çalışmaktayım, geçmişte hikaye denemeleri ile başladığım ya..