Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mayıs '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Karanlık...

Karanlık...
 

Henüz hayatın köşelerini bile kavrayamayacak kadar küçük bir yaşta öğrenmişti bir şeylere sıkı sıkı tutunması gerektiğini. Oysa etrafında tutunabileceği hiç kimse yoktu ve hayat taşıyabileceğinden fazlasıyla ağır, tüm hatlarıyla yükleniyordu küçük kızın üzerine. Sevgi kavramı belki sahipsiz bir kediye, bir çiçeğe, çamurdan kendi elleriyle yaptığı bir bebeğe son derece yakışıyordu ama şefkatle hiç bağdaşmıyordu onun hayatında. Oldukça kalabalık bir ailenin son çocuğuydu ama bu ona bir ayrıcalık katmıyordu. Hasta bir ablanın altında büyümüş, onun gölgesinde ona beslenen sevgilerle yetinmişti. Bu sevgilerin hasta ablaya oyuncak olarak döndüğü zamanlar ise onun için de bir parça bayram sayılırdı. Birkaç saniyeliğine bile olsa –çünkü abla daha fazlasına izin vermiyordu- ilk kez gerçekten saçları olan bir bebeğe dokunmak bayram sabahını beklemek kadar heyecan vericiydi. Aslında yıllar geçtikçe bebeklere olan ilgisinin azalacağını hatta biteceğini biliyordu ve nitekim öyle de oldu. Hayatta hemen hemen her şeye ağladı ama asla bir bebek için gözyaşı dökmedi, çünkü onun çok daha renkli hayal kahramanları vardı…

Yaşamını esir almış bir parça sahipsizlik ve bir parça yoksullukla tek haneli yaşları göz açıp kapayıncaya kadar tüketti. Zaman alacaklı edasında bir şeylerin peşinden hızla, hırsla koşuyordu ve işte hayatının ilk çeyreğini sevgisiz tamamlamak üzereydi. Geçen zamanla birlikte sessizliği, sakinliği, tepkisizliği dağılmış, yıllardır kırılmayı bekleyen bir fay hattı gibi sarsıcı, yıkıcı bir asilikle yeryüzüne çıkıvermişti. Yıllardır içinde gizlemeyi başardığı heyelanlar gün yüzüne çıkmış, tabiatı hem ona hem de çevresindekilere ciddi oyunlar oynamaya başlamıştı. Ezilmişliğin verdiği hisler onu acımasız biri haline getirmemişti getirmesine ama hiç düşünmeden zehir kadar etkili bıçak kadar keskin bir güzellik hediye etmişti. Pek tabiî ki sevmek, sevilmek isteyecekti ama önce sevmeyi öğrenmesi gerekiyordu. Dikkat çekmekle bitmiyordu her şey, yürüdüğü her adımda onun la yarışan dimdik bir gururu vardı, buna rağmen gecelerce dindiremediği oluyordu dilsiz, dipsiz ızdıraplarını. İlk kez birine âşık olduğunda 22 yaşındaydı ve hiç gecikmeden çocukluktan kalma alışkanlıklarla kendine bir hayal dünyası kurmuştu. Bereket versin ki arkadaşları bu işkenceye daha fazla dayanamayıp 2 sene sonunda onu sevdiği adamla aynı masaya oturtmayı başarmışlardı. Çağla’nın o an hissettiği en belirgin his “ölme” isteğiydi, beyni tüm kaslarına emir vermeyi bir kenara bırakmış misafir tavında olanları dışardan izlemekle yetiniyordu üstelik bunun şimdi hiç de sırası değildi. Bir türlü anlam veremiyordu ne gerek vardı bu kadar titremesine. Oysa yıllar sonra, karşısında 7, 5 şiddetinde sarsıldığı bu adam bir kez daha birlikte olmak için ardı arkası gelmeyen bir ısrarla aylarca yalvaracaktı ona.

Geceleri düşler kurarak uyuya kalırdı hep, gerçekleşmesi mümkün mütevazı düşler. İlgi göstermeyi şimdilerde öğrenen annesinin tembihleri gelirdi aklına yerli yersiz, bir gülümseme oluşurdu dudağında. Televizyonlarda yaşanan her dramatik sahne kendi üzerine kurgulanırdı annesi tarafından, birinin onun için endişelenmesi güzeldi hele de bu endişelenen annesi olunca, oldukça keyifliydi. Geç gelen bir baharı kutlar gibiydi. Aslında hiçbir zaman kendisini kaybedecek kadar güçsüz ve iradesiz olmamıştı. Bir sürü değişik ortamda çeşit çeşit insanlar tanışmış, sebep ne olursa olsun doğru bildiği değerlerden asla vazgeçmemişti. Ta ki onu tanıyana kadar…

Hayat bazen yutamayacağımızdan büyük lokmalar soğuyordu gırtlağımıza doğru, Çağla da yutkunamıyordu bu aralar. 25 inde kavgalarla, karmaşalarla, aldanmışlıklarla, tutkularla, yalanlarla, utançlarla dolu bir duygu denizinde boğuluyordu. Üstelik yüzme bilmemesi de bir şey değiştirmiyordu. Hayatının hiçbir evresinde ağlayacak bir omuz aramamıştı kendine, en karmaşık sorunlarını bile hep kendi iç dünyasında çözmeyi başarmıştı ama bu seferki sandığından çok daha zor çok daha ağırdı. Her şeyin yolunda gittiği bir sırada karşısına çıkmıştı Semih, çok dikkat çekici biri değildi ama sempatik ve ilgiliydi. İlk zamanla her ilişkide olduğu gibi her şey kusursuzdu ve Çağla yüreğine değer veren bir adamla birlikte olduğu için son derece mutluydu. İlk günlerin heyecanı geride kalınca farklı bir dünya içerisinde buldu Semih’i, saydam olamamanın da verdiği rahatlıkla ışığın arka yüzünü görememişti Çağla, ne vakit sonra fark ettiği, sevdiği, uğruna her şeyden vazgeçebileceği adam madde bağımlısıydı. Üstelik hızla onu da bu batağa çekiyordu, genç kız var gücüyle dirense de en sonunda “ bir kereden bir şey olmazlar” la başlayıp sürüp giden kavgalardan yenik ayrıldı. Bunun her şeyin sonu olmasını dilemişti daha sonraları ama ne yazık ki bir son değildi. Kullandığı kimyasallar tüm beynini eritip, akıtıyorlardı. Ne yaptığını bilmediği bir gecenin sabahına hüsranla, gözyaşıyla, utançla uyanması da çok sürmemişti. O dakika her şey anlamını yitirmişti hayatında, bir kara delikten yuvarlanmaktaydı. Birileri yer çekiminin fişini mi çekmişti, neden çalışmıyordu? Dünya başında dönüyordu. Nasıl da annesinin her gün saatlerce gözlerini kırpmadan izlediği o programlardaki karakterlerden biri olmuştu. Bu utançla nasıl yaşanırdı? Kime ne anlatabilirdi ki? Anlatmak onun doğasına aykırıydı. Semih olanları hiç umursamadı. Hatta Çağla’nın tepkilerini, duygularını, karmaşasını anlamsız buldu. Artık ne yapacağını bilemiyordu Çağla, her gece biraz daha aklını yitirdiğini hissediyordu. Yine o dayanılmaz gecelerden birinde annesi yanına geldi, hiçbir şey söylemeden kederli kızının yanağına bir öpücük kondurdu ve sanki her şeyi biliyormuş gibi, hissediyormuş gibi “Her gün dua ediyorum senin için, aslında içim rahat ben kızımın yanlış yapmayacağını biliyorum dedi” işte o dakika Çağla günahının bedelini çekmeye karar verdi. Onun için zaten bitmiş olan yaşamının bedenden ibaret kısmına son vermek için ayağa kalktı, 9. katta olan evlerinin balkonuna bir süre sadece boş gözlerle etrafı seyretti, sadece karanlık gördü.

Her yer karanlıktı…

Her şey karanlık…

 
Toplam blog
: 46
: 1674
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Şu an özel bir şirkette, grafiker olarak çalışmaktayım, geçmişte hikaye denemeleri ile başladığım ya..