- Kategori
- Kitap
P*ç Güveysinden Hallice / Sami Hazinses

P*ç Güveysinden Hallice / Sami Hazinses
Arkadaşım tavsiye etti, “mutlaka okumalısın, çok komik, çok güldüm”dedi.
Hakikatten öyleymiş.
Elime alınca bırakamadım, bir günde bitirdim.
İtiraf ediyorum, son yıllarda okuduğum en eğlenceli, en komik kitap. Açıkçası bu kadar güleceğimi düşünmemiştim.
Kitabın yazarı aslında bir blog yazarı. Sami Hazinses, takma adı. Kitapta da Hüsnü diyor kendine. Asıl adı ise Aras Öztürk Çolak imiş.
Hemen söylemeliyim, kitabın içinde çok fazla küfür ve argo kelime var. Beni rahatsız etmedi. Hüsnü’nün üslubunu bir kez anladıktan sonra, bu küfürler gayet doğal geliyor okuyana.
Kitabın konusuna gelirsek, haddinden fazla çapkın bir adam Hüsnü. Gördüğü ve beğendiği her dişiyle beraber olup, sonra arkasını dönüp gidiyor.
Bir gün aşık oluyor Hüsnü ve…..
<>>>
Kitaptan bazı alıntılar :
“Uyandığımda saat yediye geliyordu,” diye devam ettim sözüme. Hepsi ağzı açık beni dinliyordu. Sanmayın ki anlattığını çok sürükleyici, çok güzel bir hikâyeydi. Beni böyle hayranlıkla dinlemelerinin nedeni, yarın öbür gün bu hikâyeyi, kendi başlarından geçmiş gibi anlatacak olmalarıydı. “Bir an evvel kalkmak için doğrulurken, duyduğum ses aklımı aldı,” dememle, Ayhan’ın gözlerinin fal taşı gibi açıldı. İçlerinde şüphesiz en dikkatli dinleyen Ayhan’dı. Ne kadar uzun süreli bir ilişki içinde olsa da. yıllardır sekse hasret kaldığını hepimiz biliyorduk. “N’oldu ki abi, manitanın sevgilisi mi geldi?” deyince, onun hikâyesinde eve kızın sevgilisinin geleceğini anladım. “Yok be oğlum, keşke öyle olsa. Hatun öyle bir horluyor ki, bir an Ahmet’le Mehmet’le yattığım hissine kapıldım, ‘bu da mı başımıza gelecekti Allah’ım’ diye isyan ettim.
Anlattığım hikâyenin sonunu herkes kendi kafasına göre yazacağı için, kimse dinlemedi. Murat bilgisayar başına geçti, muhtemelen içinden bir an evvel gitseler de pornoya dadansam diyordu. Ve yine muhtemelen, yarın netten nasıl manita düşürdüğünü anlatacaktı. Esasında hepimiz can ciğer arkadaşlardık, ama birbirimize seks konusunda devamlı yalanlar alıyorduk.
Ayhan’ın uzun süreli bir ilişkisi vardı. Devamlı olarak düzenli bir seks hayatının ne kadar güzel olduğunu anlatırdı. Ama olay öyle değildi işte, o öyle değildi. Ayhan’ın sevdiceği Çiğdem, frijit desen değildi, menopozlu desen değildi, ama ruhiyatı ve tabiatı bunlara çok yakın bir kızdı. Yoksa Ayhan seksi seven biriydi, en azından ben Öyle biliyordum. Yo yo, Ayhan’la ilgili bir deneyimim olduğundan değil, onun sekse olan ilgisinden, açlığından biliyordum. Ama sevgilisi böyle olan birinin seks hayatı ne kadar renkli olabilirse, onunki de o kadar renkliydi işte. Ayhan’ı birkaç kere internette seks hikâyeleri okurken yakaladığımda öğrenmiştim ne kadar yavan bir cinsel hayatı olduğunu. Her ne kadar bana, “Moruk bunları okuyup Çiğdem’le fantezi yapıyoruz,” demiş olsa da, göz gezdirdiğim hikâyelerin bize kendi başından geçen olaylar olarak anlattıkları olduğunu fark edip, kendimi aldatılmış hissetmiştim.
Murat, aramızda kadınlara en düşkün olanımızdı. Ama bir Mecnun’un Leyla’ya olan özlemi gibi, bir müebbet mahkûmun özgürlüğe olan özlemi gibi hep hasretli kadınlara, hep hasretti gül yüzlülere. Katolik papazların bile Murat’tan da ha renkli bir cinsel hayatı olduğunu tahmin ediyordum. Ama tabii ki bu durum onun kendi hayal dünyasında her gün biriyle beraber olmasına engel değildi. Murat yakışıklı değildi, zengin değildi, zeki değildi, ağzı laf yapabilen biri değildi; bu yüzden de, bir kadına ulaşmanın en garantili yolu olarak, kadınların en yakın arkadaşı olmayı seçmişti!
Gözüne kestirdiği kıza usul usul, bir tilki edasıyla yanaşıp, o kızın en yakın arkadaşı olmayı bir şekilde başarıyordu. Sonra kızı beğendiği, hoşlandığı her erkekten soğutmaya başlıyordu. Hele kızın erkek arkadaşı varsa, bu daha da kolaydı. “O sana göre biri değil”. “Devamlı başka kızlarla geziyor”, “Sadece ‘fuck buddy’ arıyor” gibi, bir kızı can evinden vuran sözlerin ardından, kızın çevresinde kalan tek erkek kendisi oluyordu Bugüne kadar bu yöntemiyle vuslata erişememişti, ama bu akımın yılmaz bir savunucusu olduğunu her fırsatta dile getiriyordu.
Peki. ben ona kızabilir miydim bunun için? Bu sinsi, bu her erkeğin nefret ettiği rolü oynadığı için. Elbette kızamazdım. Ben değil miydim ona ekmek için her yola başvurması gerektiğini söyleyen? Gerekirse beni bile ezip geçmesi, eğer sonunda yâr koynu varsa bana bile bok atması gerektiğini ısrarla tembih eden. Şimdi kalkıp da, “Sen yanlış yoldasın!” demezdim, diyemezdim.