Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ocak '14

 
Kategori
Dünya
 

Pabucu bile yokmuş

Pabucu bile yokmuş
 

Kiremit rengi taşlar üzerinde öylece, bir kolu başının üzerine dayalı, gündelik ev kıyafetleriyle düşüvermiş de kalmış kadının  fotoğrafı  haber kanallarında geçti. Kadın cezaevindeki  eş ziyaretinden dönüyormuş ya da gidiyormuş.   Yanında ayakta  11 yaşındaki oğlu  ağlıyordu. İşte annesi gökyüzüne karışırken o yavrunun perişan halini de onlarca insan gördük, içimiz sızladı, bazılarımız bilgisayarları karşısında sunturlu küfürler etti, kadını suçlayan da olmuştur belki ahlakçılardan,  kimi de kadının katilinin yakalanış videosunu izlemeye daldı, yakalama anında da kötü şeyler yaşanabilirdi, neyse ki yaşanmadı... Ne yapılabilirdi ki diye düşündük çoğumuz, belki de...

 Aslında çok şey yapılabilirdi.

Örneğin fotoğraflara  dikkatle bakılabilirdi. Bu kış günü ,  ayağı  kundurasız, sırtı ceketsiz kadıncağızın beş çocuklu haliyle yaşadığı sıkıntılar kavranabilirdi.

 Şikayetçi olduğu kişiden- komşusundan-  korunması için o gün mü,  o kıyafetlerle mi gitmişti emniyete? Oralarda,- buralarda da olmayan- ,  insanların ruhsal ve sosyal  durumlarıyla ilgili- Amerikan dizilerindeki benzeri- sosyologlar,  psikologlar, sosyal güvenlik uzmanları  olsa, bu pabuçsuz  kadınla ilgilenirler  miydi?

Doğru dürüst koruma temin edilir miydi kadına? Koruma vardı da, yetersiz mi kalmıştı? Yoksa hiç verilmedi mi?

Çetiklerle sokakta yürümek zorunda oluşundan,  durumunun ne kadar vahim  olduğu da anlaşılabilirdi belki.  

 Yetkililer yeterli  koruma önlemleri alabilir miydi, diye düşünülebilirdi.

 Hastalarda da böyle oluyor, özellikle yaşlı hastalarda. yumurta kapıya gelince her şey yapılıyor ama öncesinde  hiç...

 Koruma isteyen insanlar da ihmal ediliyor, şundan bundan  ama  ardından da katilini yakalamak için  askeri  araçlar  bile devreye sokulabiliyor. Keşke  önlemler baştan  alınabilse…insanlar ölmeden, öldürülmeden…

 Siz hiç inanmayın o evde bakım teranelerine ve onlara kanıp da işi gevşetmeyin sakın. Evde bakım ünitesi  doktoru 2 ay sıradan sonra gelebiliyor  örneğin ve sorduğunuz hastalığın hekimi olmadığını söyleyip- zaten bu işi hastalar doktorsuz kalmasın diye kabul eden bir  cerrahmış- , asık suratla çekip gidiyor. E hani sen evde bakım ünitesinin doktoruydun, hastanın sorunlarını da hemşirene yazdırmadık mı?...  Normal hastayken, belki ufacık bir  doktor ziyaretini  ve serumla, az oksijenle iyileşecek  yaşlı hasta için, doktorlu  bir  ambulansı bile  hastaya göndermekte nazlanan sağlık sistemi, hasta tam da ölümün eşliğindeyken, binlerce  misli  masraf yaparak ölüyü, aylarca  canlı tutmaya çalışıyor. Oysa belki çağırıldıklarında gelseler, azıcık oksijen azıcık serumla zaten kendini  bu şekilde ayarlamış o yaşlı bedeni biraz daha ve evinde  yaşatabileceklerken- yani evinde uğurlayabileceklerken-  bu  yapılmıyor.  Beş kuruşluk benzini, beş dakikalık doktor muayenesini ve bir şişe serumu  yaşlı hastaya fazla gören sistem, hastayı yoğun bakımda binlerce dolar harcayarak  aylarca tutabiliyor ama...

 

Bu işleyişteki çelişkiler hep aklımı kurcalamıştı, şimdi yüreğimi tırmalıyor artık…  

 Delik bir pabucu bile olmayan kadın, kiremit rengi kaldırım taşlarında kanıyordu. Geride bıraktığı oğul ağlıyordu...

 Yaşlı annemin gidişini  düşünüp ağladım yine...O benim kollarımdaydı ilk ölüşünde…

  O çocuksa çok şansızdı...Öz anneciğini, genç yaşında  kaybettiği için şanssızdı…

 Biz üzüldük, şimdi  de çok üzüldük... Onun da davası sürecek belki de  yıllarca  ama  çoğunlukla  unutacağız, kendi ailevi  acılarımızı da unutacağımız gibi unutacağız…

Emel Dinseven

http://www.radikal.com.tr/turkiye/cezaevi_onunde_katletti_anam_oluyor_babama_ne_diyecegim-1172834

 

www.aksam.com.tr/guncel/konyada-cezaevi-onunde-cinayet/haber-279900

 

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..